İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Korona günlerinde aşk

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Seni sevdiğim şu zamanın beyhudeliğine bak...

Depremler, savaş, ekonomik kriz ve her türlü tantana içerisinde sırılsıklam aşık ve budala bir halde kaldırımları arşınlarken şimdi sokağa bile çıkamıyorum. Öyle sarhoş gibi yalpalayan adımlarla kapına bile gelemeyecek olmam sonra...

Hay koronasına! Gözlerinin içine bakıp, ellerini tuttup, tebessümle yanağından öpecekken şimdi sadece gözlerinin içine bakarak sevmeyi de öğrenmeliyim seni! Heyhat ne keder! Ama talihli olduğumuz konular da var sevgilim. Ne var dediğini duyar gibiyim...

Bir defa bu zorlu günlerde otel sahipleri için kredilerin ödeme ertelemesi, holgindi ve şirketi olan patronlar için türlü türlü ekonomik paketler ve 65 yaş üstü insanlara bedava kolonya ile maske...

“Ha.....tir Anıl” dediğini duyar gibiyim ama sakin olmalısın. Vahşi kapitalizm bebeğim. Hani Titanik filminde gemi batarken filikalara önce “kadınlar ve çocuklar” biniyor ya; tabii ki zengin kadınlar ve zengin adam ile kadınların zengin çocukları... İşte burada da aynı filmi istiyoruz. Önce zenginler binecek filikaya. Ve biz geri kalanlar...

Sigara pahalılığından Adıyaman tütünüyle gecemizi dumanlı bir atmosfere bırakmak için gayret edenler de; dua edecek! Üstelik herkesin kendi duasını. Hristiyan isen Hz. İsa'ya, Musevi isen Hz. Musa'ya, Müslüman isen Hz. Muhammed'e sonuçta hepsi birden Mevla'ya...

Korona günleri. Aşağı yukarı bu denli berbat yani. En fenası da seninle el ele sarmaş dolaş, yağmurdan ıslanmış yollarda yürüyemiyor oluşum. Yoksa çok da umrumda değil yani... Hem kimbilir ölmek de o kadar kötü bir şey olmamalı! Tamam kabul ediyorum, biraz saçmaladığımı düşünebiliriz.

Ama, fakat. Şey yaniiii. Ne desemm;

İyi şeyler de olmuyor değil aslında. Mesela biraz daha anlayışlı olabiliyor insanlar birbirine karşı. Salgınlar... Bize bir şey öğretiyor ki; İtalyan, Türk, Fars, Çinli vs olmamız hiçbir şeyi değiştirmiyor. Çok büyük olduğunu zannetiğimiz dünyada çok büyük ve görkemli hayatlar yaşadığımız dünyada aslında küçük bir kürenin içinde; küçük bir dünyada yaşadığımızı idrak edebildik. Bütün dünya milletleri aynı kederin, bataklığın içine düştük.

Sana hep derdim hatırlar mısın?

Hani bir gün Avcılar sahilinde seninle beraber bira içiyorduk. Denize bakarken söylemiştim sana. Şimdi şu denizin bir ucu Yunanistan'da. Belki biz burada iki aşık bira içerken karşı tarafta da başka iki aşık Yunanlı bira içererek denizi seyrediyorlar. Sonra gökteki yıldızlar, aynı güneşe asıp kuruttuğumuz çamaşırlarımız. Ve aynı koronamız...

Eller sabunlanacak, sık sık kolonya dökülecek ve sonra; kalabalıklara girilmeyecek!

Sahi şimdi bir Leonard Cohen şarkısı kulaklarımda. Önümde zifiri bir kahve. Ve dumanı tavana doğru ince ince süzülen bir sigaranın dumanı... Aslında bir şeyler yazmıyorum. Seninle konuşuyorum. Seninle dertleşiyorum.

Gözlerini hayal ediyorum, “Anıl” deyişini sonra ve isyankar halinle, “S....cem koronasını yaa” deyişini. Evde otur otur; ne düşüneyim başka.

Ha bu arada. Sanat için de vakit çok. Evde film izle, kitap oku falan. Geçenlerde büyük üstat Henry Charles Bukowski'yi okumaya başladım. Evet yine Bukesi yine Bukesi... Bir türlü adam olamayacağım üzgünüm.

Neyse Bukowski diyor ki;

Bir gece düzüşürken ya da sıçarken ya da çizgi roman okurken ya da pul defterine pul yapıştırırken bizi paramparça edecek bir ışık ve ısı patlaması olacak mı? Ani ölüm yeni bir şey değildir, kitlesel ani ölüm de yeni değil. Ama ürünü geliştirdik; yüzyılların bilgisi, kültürü ve keşfi var elimizde yararlanabileceğimiz; kütüphaneler tıka basa kitap dolu; başyapıt oldukları var sayılan tablolar milyonlarca dolara alıcı buluyor; tıp kalp naklini gerçekleştirdi; sokaklarda akıllıyı deliden ayırmak mümkün değil ve birden, bir kez daha, hayatlarımızın geri zekâlıların elinde olduğunu görüyoruz. Bombalar patlayabilir; bombalar hiç patlamayabilir.

O, piti piti, karamela sepeti…”

Şimdi bir tekelermeyle başbaşa bırakmalıyım seni sevgilim. Zira yazmaktan yoruldum. Epey bir tembel ve yeteneksiz olduğumu biliyorsun...

Bu arada Ürgüp şarabı aldım. Bir ara gel de içelim. Seni seviyorum ve koronaya rağmen; hasretle öpüyorum.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...