İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Mendilimde gül oya

YAYINLAMA:

Mendil altı harften oluşan bir kelime. İçinde alın terini, yâre sevdayı, sevdiklerimizin kokusunu barındıran, sevgilinin işleyip güzel kokular sürerek yolladığı güzel bir hatıra, göz yaşımızı silmeye yarayan çile ve hasrettir. Büyüklerimizin cebinden, yakasından ve elinden eksik etmediği vazgeçemediği bir aksesuardan daha fazlasıdır.

Yıllar boyunca adına türküler yakılan “Yanma da güzelim yanıyom bende mendili salla geliyom ben” diye yâre haber yollanan bir araç, harman savururken bir yıllık mahsulün alın teri, halay çekilirken oyunun objesi, yâre hediye alınırken işlemesinde oyasında sevda kokan, dedelerimizin ninelerimizin en önemli aksesuarlarından birisi olmuştur.

Rahmetli babamdan bilirim, rengarenk mendiller taşırdı. Takım elbisesinin yakasına takıp takıştırırdı. Bir cebinde tarak bir cebinde mendili eksik etmezdi. Mendil onun için bir aksesuardan daha çok terini sildiği, sıcak havalarda puşu diye başına bağladığı vazgeçilmeziydi.

Geçtiğimiz haftalarda Karadeniz’deydim. Dede yadigarı köy evinde ardiye diye kullandığımız çatıda sağı solu karıştırırken, elime tozlanmış bir poşet geçti. Merak edip içini açtığımda eskimeyen ve eskimesi mümkün olmayan bir tarihe tanıklık ettim. Rahmetli babaanneme ait bir poşet buldum. Poşeti açtığımda içinde bir çakı bıçağı, bir tesbih, kapaklı minik bir eski zaman aynası ve bir mendil buldum.

Sanki; Babaannem kalkmış karşımda oturuyordu. O duruşuyla, gülüşüyle, kısık gözleriyle sevgiyle bana bakıyordu. Bir şey söylesem bana cevap verecek gibi. Beni dizlerine yatırıp sevecek gibi. Dedemi hiç tanımadım ama bana hem dede hem babaanne olmuştu dedemin ismini koymuştu bana. Bana ismimle seslenirken sesi titrerdi dedemi bulurdu bende. O erken yaşta kaybettiği sevdasını yaşatmıştı benim ismimde.

Önce, hafızamda kalan yanından hiç ayırmadığı turuncu saplı işlemeli çakı bıçağını aldım elime elma armut dilimleyip bana yedirdiği anlar geldi aklıma. Namazlarında kullandığı otuz üç boncuktan oluşan mavi renk tesbihini sıkı sıkı avucumda ovdum. İki kapaklı tozlu aynasını açtım uzun uzun kendime baktım, ne kadarda benziyorum dedim babaanneme. Son olarak mendilini aldım, uzun yıllar geçmesine rağmen halen babaannem kokuyor gibi geldi bana. İçime çeke çeke kokladım, onu koklar gibi. Kullanmaya kıyamadığı, koynundan çıkarmadığı genç kızken dedemin ona hediye ettiği mendilden başkası değildi o mendil.

Cumhuriyet kadınıydı babaannem, namazında niyazındaydı. Atatürk’e sevdası da bir başkaydı. Dedemin babası Kurtuluş Savaşına gitmiş bir daha hiç dönmemişti. Hiç kimse haber alamamıştı ondan. Vatan uğruna binlerce isimsiz şehitlerimizden birinin geliniydi. O muhteşem Kadın onuruyla, gururuyla ve dirayetiyle tüm aileyi kimselere muhtaç etmeden büyütmüş yetiştirmişti.

Onun çakı bıçağını, aynasını, tesbihini ve mendilini aldım sadece tozlarını sildim. Babaannem kokuyor diye yıkamaya kıyamadım. Şimdi benim için çok kıymetli olan kütüphanemin en görkemli köşesinde asılı duruyor. Her makalemde bana ilham kaynağı oluyor. Gelin sizlerde sevdiklerinize yıllar sonra koklayacakları sizleri yad edecekleri bir mendil hediye bırakın. İnsan oğlu kuş misali bir varmış bir yokmuş bir bakmışsınız bu fani dünyadan uçup gitmişiz.

Sağlıcakla…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...