İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

FARKINDALIK

YAYINLAMA:

Gelecek ile ilgili sonsuz hayaller kuruyoruz. Geçmişte yaptığımız hatalarla geleceğimize yön vermeye çalışıyoruz. Peki bütün bunları yaparken anı ıskaladığımızın farkında mıyız? Bir yürüyüş yaparken içinde bulunduğumuz tek eylem yürümek midir? Tabii ki öyle değil. Kafamızda bizimle yürüyen milyonlarca düşünce varken nasıl tek yaptığımız eylem yürümek olabilir ki? İşte bunu fark edip o anı yaşamak farkındalıktır. Bir Amerikan tıp profesörü farkındalığı şu cümleyle açıklıyor: “Farkındalık yargısız bir şekilde şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla dikkatimizi verebilmektir.” diyor. Duyu organlarından gelen enerjiyi anlamak, hissetmek ve onu bilinç haline getirmek farkındalığın başladığı yerdir. Yani gördüğümüz, duyduğumuz, işittiğimiz her şeyi o an içselleştirip sindirmek farkındalıktır. Tıpkı bakmak ve görmek arasındaki fark gibi. Çoğu şeye bakarız ama arkasında gizleneni görmek zamanımızı alır. Farkındalıkta kişinin zaman içinde kendi gerçeğine odaklanmasını yansıtmaktadır. Kişi farkına varması için programlanmıştır. Varoluşu farkına varmak üzerine kurulmuştur. Bu yüzden farkındalık; varoluşçu ve hümanistik bir eylemdir. Bu yüzden farkındalığın hümanistik yönü, dikkati yargısız bir şekilde kendine odaklanmaktır. Farkındalık için an çok önemli bir unsurdur. Geçmiş elimizden gitmişken, gelecek elimizde değilken tek gerçeğimiz farkında olduğumuz andır. Bu yüzden farkındalık anı fark etmekle başlar.

REFİK ANADOL VE HOPE ALKAZAR RÜYASI

Refik Anadol’dan sinema, sanat ve sporun kesişiminde ilkleri sunan bir gelecek hayali.. Dünya çapındaki sergileriyle interaktif dijital sanat ve yeni medya alanında başarılı işlerin altına imzasını atan Refik Anadol’un, Nike iş birliği ile HOPE Alkazar için özel olarak hazırladığı “Alkazar Rüyası” isimli interaktif enstalasyon, mekanın ziyaretçilerini eşsiz bir deneyime davet ediyor. Anadol ve ekibi bu çalışmada, 100’den fazla eski Yeşilçam filmini ve bu filmlere ait kayıtlarla görüntüleri güncel yapay zeka teknolojileriyle işliyor. Geçmiş ile geleceğin iç içe geçtiği enstalasyonun ikinci bölümünde ise, sanatçı bir ilki deniyor. Bu bölümde yapay zeka ve hareket bir araya geliyor ve insanlar ilk defa katılımcı olarak kolektif bir pigment halinde sahnenin parçası oluyor. Ziyaretçi bu kısmı ister gezerek isterse de dans ve yoga gibi çeşitli özel spor seanslarına katılarak deneyimleyebiliyor.

Önümüzdeki yılın ilkbahar aylarına kadar deneyimlenebilecek “Alkazar Rüyası” ile platformun “Yenilikçi” olma ilkesine işaret eden Anadol’un projeyle ilgili yorumu şu şekilde: “Şimdiye kadar ‘rüya gördürmek için’ mekânsal belleğine girdiğim ve kanvas olarak kullandığım mimari yapılar arasında beni en çok heyecanlandıran yerlerden biri eski Alkazar Sineması. Parçası olduğum kültürün en önemli miraslarından biri olan bu mekanının tarihini muhafaza edebilmek ve yeni bir sinema deneyimi yaratabilmek için elimizdeki en yeni yapay zeka teknolojilerini kullandık ve geçmişle gelecek arasında güçlü bir köprü inşa ettik. Alkazar Rüyası bu bağlamda dünyada ilk defa eski sinema arşivleri ile yapay zekanın bir araya geldiği ve izleyici hareketleri sayesinde form değiştirebilen bir interaktif deneyim olma özelliği taşıyor” diyor.

HAFTA’NIN KİTABI:

HAZEL GAYNOR & HEATHER WEBB-MONAKO’DA BULUŞALIM

Tüm karanlıklar sadece tek bir şeyle aydınlanır. Kültür, sanat ve okumak. İşte bu haftanın kitabı..

Hazel Gaynor ve Heather Webb’in ortak kaleme aldığı Monako’da Buluşalım, sinemanın en büyük yıldızlarından Grace Kelly’nin muhteşem kraliyet düğünü sırasında filizlenen bir aşk hikâyesini anlatıyor. Grace’in masal gibi hayatından Riviera’nın romantik sahillerine uzanan dostluk, aşk ve trajedi dolu bu hikâye gerçek hayatın da tıpkı filmlerdeki gibi sürpriz sonlara sahip olabileceğini hatırlatıyor.1950’lerde, Grace Kelly’nin Monako Prensi Rainier ile yaşadığı baş döndüren aşk ve unutulmaz evliliğinin dünyaya saldığı heyecan içinde, okuru güneşli, romantik bir Côte d’Azur yolculuğuna çıkaracak, tutku, kader ve hayatın ikinci şansları üzerine umutlu bir masal.

Film yıldızları ve paparazziler meşhur film festivali için Cannes’a akın ederken, yıldızların en büyüğü Grace Kelly’nin tek isteği ışıklardan kaçmaktı. Parfümcü Sophie Duval, ısrarlı İngiliz fotoğrafçı James Henderson’ı atlatmak için Bayan Kelly’yi butiğinde saklarken iki kadın arasında bir bağ kurulacak ve dostluk, aşk, trajedi dolu otuz yıllık bir geleceğin temelini oluşturacaktı. James Henderson, Sophie Duval ile kısa karşılaşmasını bir türlü unutamıyordu. Kızından uzakta olmanın verdiği suçluluğa rağmen Grace Kelly’nin New York’tan kalkan gemisiyle yüzyılın düğününe yapacağı yolculukta görev almaya karar verdi. Monako’da evlilik ateşi yükselip tutkular ve öfkeler tırmanırken James ve Sophie -Prenses Grace gibi- sonunda aşk için nelerden vazgeçmeye hazır olduklarına karar vermeliydi.

GÜNÜN SÖZÜ: DAİMA GELECEĞE

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...