İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

BOĞAZI DÜĞÜMLEYEN DÖRT AYAKLI HASRETİ

YAYINLAMA:

Yaşanmamışlıkların hasretiyle Dört Ayaklı Minare için düğümlenen boğazından kelimeler dura aksaya çıkarken, düğümlenen boğazım ve yaşaran gözlerimle ben ne diyebilirdim ki; “en kısa zamanda bekliyorum Sur Sokaklarını ve Diyarbakır’ı birlikte adımlayalım” demekten başka…

Telefonun diğer ucundaki kadını gayet iyi anlıyordum zira yakın akrabalarımın çoğu “mecburen” kaçıp gitmek kaderiyle yüzleşmişti yıllar önce… Kaçmak zorunda bırakılan on binlerce insandan sadece biriydi telefondaki gözü yaşlı kadın da, tıpkı vaktiyle çoğu şehirden göçmeye mecbur bırakılanlar gibi…

Acı dolu, hasret dolu, yaşanmamış yürekte kalan sürgün ömürler dolu sayısız Türkiyeli… Gitmek kurtuluş muydu? Nefes alıp vermekse, gökyüzünü görebilmekse, çarşıda pazarda dolaşabilmekse evet fakat mevzu sevdiklerin, sevenlerin, mahallen, anıların, geleceğin, vatanın ise elbette ki kocaman bir hayır….

Hayır çünkü onlarca yıl sonra bile gözü yaşlı boğazı düğüm düğüm “bugün gibi hatırlıyorum çocukken Dört Ayaklı Minare’nin altından dört defa geçip dilekler tuttuğumuz oyunları” diyorsa bir kadın yaşanmayan yılların hesabı oldukça ağırdır…
Yakın tarihe kadar pek çok insanın kaderiydi “Cennet Vatan Türkiye Hasreti”. Kimi kalemiyle, kimi kelamlarıyla, kimi şiirleriyle, kimi türküleriyle terk etmişti Türkiye’yi… Neden; bilinmiyor! Kimler sebep oldu; bilinmiyor! Kim kazandı; bilinmiyor! Kim kaybetti; bilinmiyor!
2000 öncesine kadar sebebi, suçlusu ve kazananı bilinmeyen oyunların sadece kaybedeni biliniyordu; halk…
2000 sonrası başlayan özgürlük ve demokrasi adımları vatan hasreti çekenlerin mutluluk gözyaşları eşliğinde Türkiye ile buluşmasına vesile oldu… Evet ülkesinden sürgün edilenler birer birer vatan kokusunu solumaya geliyordu… Bunlardan biri de rahmetli edebiyatçı Mehmet Uzun’du… Genç yaşlarda düştüğü zorlu yollar onu memleketinden binlerce kilometre öteye savurmuştu anlamsızca… Yıllar içinde yaşadığı tüm kırgınlıkları bir kenara bırakıp edebiyata yönelip memleket kokulu romanlara can verdi Uzun… Tüm dünyada tanındı, sevildi, itibar gördü fakat yüreğindeki Türkiye Aşkı hiç bitmedi…
2000 sonrası davalardan beraat eden Edebiyatçı Mehmet Uzun’un keyfiyle birlikte Türkiye’den uzak yaşadığı acıları anlamak ve anlatmak istedim zira ülke olarak özelinde de Kürtler olarak “kaybedecek çok şeyimiz var”!
Bunun için bizlerle birlikte siyasetçilere de büyük görevler düşüyor elbette.
Evet kaybedecek çok şeyimiz var bu sebepten yakın geçmişin Türkiye gerçeklerini ve mevcut şartlarını yan yana koyup elbirliğiyle kırmadan, kızmadan, gemileri yakmadan Türkiye adına yol almalı…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...