İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

AHLAK VE DİN

YAYINLAMA:

Muhtemelen hayal kırıklığı ya yüzeyselleştirilmiş bir dindarlık kavramından ya da dakikleştirilmemiş bir ahlâk kavrayışından kaynaklanır. Bilindiği üzere ahlâk kelimesi, Arapçada huy anlamına gelen “huluk” kelimesinin çoğuludur. Huluk veya huy, insan ruhunda veya zihninde belirli bir davranışı doğuran melekeyi ifade eder. Dolayısıyla ahlâk, bir dizi davranış veya eyleme ilişkin huylar veya melekeler demektir. Herhangi bir eyleme ilişkin meleke kazanmak ise öncelikle o eylemle ilgili olmayı, ardından ona dair bir bilgi kazanmayı, son olarak ona yönelmeyi gerektirir. Yani ahlâk, insanın ilişkili olduğu nesne, olgu veya durumlardan türer. Neyin ahlâkını kazanmışsak onun meftunuyuz demektir. Bütün insanlar umutları, korkuları, hevesleri, arzuları ve hırslarıyla var olurlar. Bu duygular, ilişkili olduğu şeylere göre melekelere dönüşür. Kuşkusuz her insan bazı eylemlere diğerlerinden yatkın olabilir. Fakat ahlâk, yatkınlığın değil, alaka ve yakınlığın sonucudur. Öte yandan dindarlık, tanımı gereği kişinin Allah’a yönelmiş olması demektir. Yani dindarlığın türediği tek bir alaka vardır: Allah’a yakınlık. Şayet dindarlık bir meleke ise bu meleke, Allah’la ilgili olmayı, bu hali muhafaza etmeyi ve O’nu tanımayı gerektirir. Dolayısıyla dindarlık, bütün eylemlerin Allah’a yakınlıkla ilişkili olarak anlam kazandığı bir yönelmişlik durumunu ifade eder. Diğer deyişle, dindarlık insandaki melekelerin ve huyların Allah’la ilişkiden türetildiği bir zihin ve ruh halidir.

Bu anlamda her ne kadar hazırlayıcı bir işlev görseler de belirli dinî uygulamalar dindarlığa kaynaklık etmez, tam tersine bütün dinî uygulamaların Hakk’a yönelmişlikten kaynaklanması beklenir. Dinî literatürde bunun ismi ihlastır. İhlas, eylemlerin gerisindeki niyetin Allah’a özgü kılınması ve yalnızca Allah’a ulaşmanın amaçlanmasıdır. Fakat bu tanım, dindarlığın Allah’ı tanımakla (marifetullah) ilişkisini yani eylemin bilgiyle irtibatını gizler. Bu sebeple İmâm Şâtıbî, ihlası “kulun maksatlarıyla, Allah’ın maksatlarının örtüşmesi” yahut “Allah’ın kula muamelesindeki maksatlarını kavrayıp bunları kendisinin de maksadı haline getirmesidir” şeklinde tanımlayarak dindarlığın idrakle ilgisini çarpıcı bir şekilde tanıma dâhil eder. Öyleyse “dindar kimdir?” sorusunun cevabı, namaz kılmak, oruç tutmak gibi belirli birtakım uygulamalarla verilemez. Namaz kılma ve oruç tutmayı iktiza eden bir Allah’a yönelmişlik haliyle verilebilir. Yani uygulamanın, tanımlayıcı unsur değil, sonuç olduğu bir yönelmişlik halidir dindarlık. Yönelmişliğin dindeki en genel ifadesi kulluktur. Pekâlâ, kulluğun eylemleri nelerdir? Kurân’dan ve Hz. Peygamber’den öğrendiğimiz kadarıyla kulluğun sayılabilir bir eylemler dizisi yoktur, çünkü kulluk âlemlerin Rabbi karşısında bulunma halidir ve bütün eylemlerimizi içerir. Bu sebeple olsa gerek mütekaddimûn kelamının büyük İmâmı Cüveynî İrşâd isimli eserinde “büyük günah nedir” sorusunu şöyle cevaplar: “Bütün günahlar büyüktür, çünkü günahların miktarları günah işlenen şeye nispetle belirlenemez. Bütün günahlar Allah’a nispetle büyüktür.” Tasavvuf edebiyatında aynı sözü Cüneyd-i Bağdâdî’nin de söylediği nakledilir. Hiç kuşkusuz böylesi bir huzur hali, dindarlık-ahlâk ilişkisi hakkında hayati önemi haiz iki anlamı ima eder. Birincisi: Her türlü eylem, kulun Allah ile ilişkisi içinde anlam kazandığına göre ilâhî mertebeye yönelmişlik olmaksızın hakiki anlamda bir ahlâktan bahsedilemez. Bunun felsefî ifadesi ise şudur: Metafiziksiz bir ahlâk mümkün değildir. Evet, insanlar fayda ve zararlarını dikkate alarak hemcinsleri ve diğer nesnelerle ilişkisinden bir ahlâk türetir. Fakat din açısından bütün bunlar, adâb ve rüsumdan ibarettir ve karşılıklı ilişkilerimizin sürdürülmesini sağlar. Aslına bakılırsa bu anlamda ahlâk insana özgü de değildir. Hayvanlar hakkındaki bilgilerimiz onların da bir arada yaşayabilmek için bir takım davranış kalıpları geliştirdiğini göstermektedir. İnsanî ahlâk, ancak doğal dünyanın taşıdığı ve onun dışına taşan varlık anlamına nüfuz ettiğimizde yahut nüfuz ettiğimiz için oluşur.

GÜNÜN SÖZÜ: ALLAH'I ZİKİR ETMEK

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...