İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

EĞİTİM SİSTEMİMİZ VE AHİRET İNANCI

YAYINLAMA:

Bunun eğitim sistemimizle ne ilgisi olduğunu merak edebilirsiniz. Zira ilk bakışta “lâik” bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sistemi ile âhiret inancının pek de ilgisi olmaması gerekir. Lâikliği dinsizlik zanneden Kemalistler açısından eğitim sistemimiz ile âhiret inancı arasında bir bağlantı yoktur, olamaz ve olmamalıdır. Varsa, bu durum, lâikliğe aykırıdır.

Her ne kadar seçimlere bir hafta kalmış olmasına rağmen, eskiden olduğunun aksine, lâikliğe hiçbir vurgu yapılmamasına rağmen, bu durum, artık lâikliğin bâzı kesimler açısından önemini kaybettiği anlamına gelmez.

Gelelim eğitim sistemimiz ile âhiret inancı arasındaki bağlantıya, daha doğrusu bağlantısızlığa. Aşağıda okuyacaklarınızı şu cümle ile özetleyebilirim: Bu eğitim sisteminden geçen birinin sağlam bir âhiret inancı olması pek de mümkün değildir.

Bu özet cümlenin açıklaması şöyle:

Âhiret inancının içeriğine baktığımızda, dünyâ hayâtında yaptıklarımızın karşılığını âhirette göreceğimize inanıyoruz. Kötülüklerimizin karşılığı olarak cezâ, iyiliklerimizin karşılığı olarak da ödül ve mükâfat göreceğiz. Kısaca, cehennem ya da cennete gideceğiz. Dolayısıyla âhirette cehenneme değil de cennete gitmek istiyorsak, dünyâ hayâtımızda iyi bir insan olmalıyız. Bunun, ahlâk felsefesinin önemli konularından biri olduğunu, inançsız insanların da “iyi insan” olabileceği yönündeki tartışmaların bu yazının konusu olmadığını belirtip devam ediyorum.

Peki, bizim eğitim sistemimiz, kendi içinde bir sonraki eğitim seviyesinde “iyi bir yerde” olmak için “iyi öğrenci olma” anlayışını ve davranışını ne kadar destekliyor? İlkokuldan sonra iyi bir ortaokula gitmek, ortaokuldan sonra iyi bir liseye gitmek, liseden sonra iyi bir üniversiteye gitmek gibi bir anlayışla çalışan eğitim sistemimiz, sonunda öğrencilere nasıl bir ödül ve mükâfat vaad ediyor? Daha önemlisi bu vaadi gerçekleştirebiliyor mu?

İyi bir üniversite için on iki yıl “iyi öğrenci” olanlar, on altı yıllık eğitim hayatlarının son dört yılında da “iyi öğrenci” olduktan sonra yâni üniversiteden sonraki âhir ömürlerinde, ne elde ediyorlar? Bu sorunun cevâbının, “iyi bir iş” ve “iyi bir hayat standardı” olması gerekiyor. Yâni dünyâda cenneti bulmak. Ama âdeta cennet ile cehennem arasında, arafta kalmışcasına, girilmesi gereken KPSS, KPDS ve daha birçok sınav ve bu sınavlara “iyi puan” almak gerekiyor. Üniversitedeki birçok öğrenci mezun olmadan, ders çalışmak yerine, KPSS sınavına hazırlık kitaplarını hatmediyorlar.

Çocuklarına “iyi bir hayat” sağlamak için onları “iyi okullara” gönderen veliler, on altı yılda harcayacakları parayı, bir yatırım aracında değerlendirseler, çocuklarına sağlayacakları hayat standardının daha iyi olma ihtimâli çok yüksek. Kısacası, eğitim sistemimizde attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor. Taşı atarken yorulduğumuzla kalıyoruz.

Âdeta Hindistan’daki kast sisteminde sefil bir hayat yaşayanları kandırmak için uydurulan reenkarnasyon inancındaki “bir sonraki hayâtında kralsız” vaadi gibi, hep bir sonraki aşamada iyi olmak için çalışılıp didinilen ama gelinen her aşamada hiçbir ödül ve mükâfat alınmayan bir eğitim sisteminden bahsediyorum.

Millî Eğitim Bakanlığımız yıllardır derslik sayısı, sınıf mevcudu, akıllı tahta, öğretmen atamaları, müfredâtın hafifletilmesi gibi konularla haklı olarak ve kaçınılmaz olduğu için ilgilenirken, sıra bir türlü yukarıdaki soruların cevabına gelemiyor.

Bir insanın hayâtının en verimli on altı yılını geçirdiği eğitim ve öğretim döneminde zihnen böyle bir kısır döngüye giren bir insanın, daha sonraki hayâtında âhiret inancına sâhip olması nasıl mümkün olabilir? Bir taraftan dünyâ hayâtının âhiret hayâtının tarlası olduğu söylemi ile kazandırılmaya çalışılan âhiret inancı ama diğer tarafta dünyâ tarlasında bir türlü ektiği biçemeyen bir insan profili ve bu profili ortaya çıkaran eğitim sistemimiz.

Böyle önemli bir konu üzerinde başta Millî Eğitim Bakanlığımız olmak üzere Tâlim ve Terbiye Kurulumuzun çalıştığını biliyorum ve bu konuda adımlar atılacağına eminim. Üniversite kazanmak ve sınavda başarılı olmak odaklı ama gerçek hayattaki meslekî ve mânevî memnuniyeti görmezden gelme lüksümüz yoktur. Zorunlu olan on iki yıldan sonra, üniversiteyi kazanan ama daha sonraki aşamada “iyi” ve “başarılı” olma konusunda önünü görmekte zorlanan ve bu yüzden üniversiteyi bırakan öğrencilerimiz, millî servet kaybının yanında, sosyal sermâyenin boşa gittiğini göstermektedir.

Yukarıda belirttiğim gibi, bu durum sâdece ve sâdece lâikliği dinsizlik zanneden Kemalistlerin memnun olacağı bir durumdur. Zâten onlar da, hava almak için su yüzeyine çıkan balinalar gibi, memnûniyetlerini sık sık yurt dışına giderek yaşamaktadır. Konu, hassas ve yapılması gereken müdâhale âcildir.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...