İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

METROPOL MEVSİMSİZLİĞİ

YAYINLAMA:

Müthiş bir koku… Doğal, ferahlatıcı, çekici… Gece karanlığında kokunun nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Etrafıma baktım, kokusu olabileceğini düşündüğüm bir şey yoktu. Kafamı kaldırınca, kokunun, altında durduğumuz ağacın dallarından geldiğini anlamam gecikmedi. Büyük bir ağaçtı. Dükkânların ışıklarıyla dallarını, rengini, uzayıp giden boyunu görebildim. Elimi dallarına uzatıp yapraklarına dokununca koku daha da çoğaldı. Burada ağacın altında öylece kalmak istediğimi hissettim. Gece güzeldi. Ağaç güzeldi. Koku enfesti. Ağaçla ilgilendiğimi gören İsmail Sarı Bey “O kırmızı karabiber ağacı” dedi. Ağacın ismini tekrar ettirdim. “Kırmızı karabiber ağacı” dedi yeniden. “Aynı karabiber ama taneleri renkli oluyor” diye ilave etti. Karabiberin ağaçta yetiştiğini ilk defa duyuyordum. Tahminim sorulsa, karabiberin ot olacağını söylerdim. Kocaman bir ağaç vardı tepemizde. Geldiğimden beri dağları-ovaları zeytin ağaçlarıyla kaplı bu vadide gezmek farklı duygular uyandırdı bende. Kendimi kadim rüzgârların doğurganlaştırdığı mümbit bir vadide bulmuştum. Kırmızı karabiber ağacı, taşların sanata dönüştüğü bu tepelere çok yakışıyordu. O koku ne güzeldi öyle.

21 Nisan 2016 Perşembe günü gece yarısına doğru Kuşadası’nın Candan Tarhan Bulvarına doğru ilerlerken not etmiştim bu cümleleri. Şimdi her yer böyledir. Uzayıp giden yemyeşil vadilerdeki kupkuru taşlarda bile baharın izine rastlamak mümkün. Bugünlerde müthiş bir hayat neşesi sarıyor bizi. Her mevsimin coşkusu, rengi ve lisanı farklı; hepsi güzel, hepsi büyülüyor. Hepsi insanı kendine davet ediyor; dağlara gel diyor, toprağa gel diyor, suya gel diyor. Özgürce akıp giden bulutları seyretmek, gözlerimizi kısarak ufka doğru bakmak, şırıl şırıl akan suya kulak vermek, ana gibi vefalı torağı avuçlamak ne kadar güzel. Cahit Zarifoğlu ağabey bir şiirinde “Kırlara gidiyorum / Sevinç var kalbimde” diyor. Şimdi tam zamanı üstelik mevsimleri kaçırmamak lazım, hemen çıkmak lazım kırlara.

Şu satırlarda 2011 yılında yazdığım ‘İnşirah’ şiirimden.

“yağmurla dost ol
ıslansın şakakların
gökkuşağına bir renk ekle
elini güneşe uzat
çekinmesene
şimdi bahar”

Mevsimler fıtrata aittir; doğaldır, tabiatın esasıdır, büyük nimetlerdendir. Biz iklimlerin insanıyız, onun doyurduklarıyız. Allah kaderimizi mevsimler, iklimler, rüzgârlar, yağmurlar, ağaçlar ile renklendiriyor. Böylece insan kalıyoruz, insan yaşayıp, insan ölüyoruz. Modern kapitalist metropoller gittikçe mevsimsizleşiyor. Tabiatta kış, bahar, güz, yaz gibi mevsimler ve o mevsimlerin onlarca hali var. Mevsimler, gittikçe çoğalan metropollerden birer ikişer kaçıyorlar. Mevsimler biterse hayat bitecek biliyoruz. Mevsimsiz metropollere uzak durmalıyız, onlar bize dost değil.

çayını öyle yudumla ki
nehirler sesine eşlik etsin
ve güvercinler ilişsin
mırıldanırken şarkına

bahara merhaba de
saçlarını rüzgâra bırak
dağlara aşık ol
hiç çekinme
şimdi bahar”

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...