Dünyanın “belası”, Türkiye’nin “şansı”
ABD Başkanı Donald Trump’ın açıkladığı yeni vergi kararları tüm dünyayı sarstı. ABD dâhil tüm ülkelerin ekonomileri allak bullak.
Bu kararlar ve devamındaki süreçte yeni ekonomik dengelerin oluşacağına kuşku yok. Her ülke şimdiden kendi yönünü ve rotasını belirlemeye çalışıyor. ABD’nin en büyük rakibi Çin karşı hamlelere hazırlanıyor.
ABD’nin en büyük müttefiki AB, yeni rota arayışında.
Dünyadaki bu çalkantılı sürecin ekonomi ile sınırlı kalmayacağı açık.
Birçokları tarafından liberal ekonomik sistemin sonu olarak kabul edilen bu sürecin, zaten ciddi sancılar geçiren ve epey süreden bu yana tartışılmaya başlayan liberal siyasi düzeni de daha da sarsacağına kuşku yok.
Dolayısıyla dünya yeni bir rotaya oturana ve yeni bir düzene oturana kadar –ki bunun olup olmayacağı veya olacaksa da ne kadar bir zaman dilimi içinde olacağı belirsiz- başta en büyükler olmak üzere birçok ülkede ciddi siyasi belirsizliklerin yaşanması çok muhtemel.
Tüm bu süreçler mevcut kimi bölgesel ve küresel ittifakların birçoğunu işlevsiz hale getirirken yeni ittifaklara kapı aralıyor, aralayacak.
Yeni dönemde en çetin kavgaların ABD-Çin arasında Pasifik’te yaşanması beklenirken, Türkiye’nin de bir parçası olduğu yarım asırdan bu yana dünyaya yön veren Atlantik İttifakı’nın geleceği giderek daha belirsiz hale geliyor.
Bu durum başta AB ülkeleri olmak üzere bugüne kadar ABD şemsiyesi altında yaşayagelen ülkeleri ciddi kaygılara sevk ediyor.
Öyle ki başta İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere birçok ülke çoktan yeni arayışlara başladı bile.
Bunların temelinde güvenlik kaygıları olsa bile arayışların, beraberinde yeni siyasi ve ekonomik ittifaklar getirmesi muhtemel.
Hele de Trump’ın son vergi açıklamalarından sonra çok daha muhtemel.
TÜRKİYE İÇİN FIRSAT PENCERELERİ
Trump’ın gelişiyle başlayan ve son vergi kararlarıyla büyük bir ivme alan dünyadaki değişim süreci birçok yönden Türkiye’ye yeni ve büyük fırsat pencereleri açtı, açıyor.
Bunları biraz açmaya çalışalım.
Malum Trump, en büyük düşmanı olarak Çin’i görüyor ve önümüzdeki dönem ABD’nin en çok yoğunlaşacağı alanın Pasifik olacağı biliniyor.
Hem bu sebeple hem de Trump’ın zaten Avrupa’ya karşı “soğuk” oluşu nedeniyle Transatlantik İttifakı’nın geleceği bir süredir tartışılıyor.
Güvenlik endişesi yaşayan Avrupa yeni arayışlar içinde ve bu arayışlarda Türkiye’ye fazlasıyla ihtiyaç duymaktalar.
O nedenledir ki özellikle son dönemde AB, hemen hemen tüm önemli toplantılarına Türkiye’yi de davet etmekte.
Dolayısıyla Trump dönemiyle birlikte gerek Avrupa’nın içine girdiği durumun Türkiye için önemli ve güçlü fırsatlar sunduğunu söylemek mümkün.
Bir diğeri Trump’ın İran politikası.
Şunu belirtmek gerekir ki, özellikle son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan sorunların ve kaosun artmasında İsrail’den sonra birinci derecede sorumlu ülkelerin başında İran gelmekte.
İran’ın vekil güçler aracılığıyla ürettiği istikrarsızlık, güvenlik sorunu ve kaos tüm bölgeyle birlikte Türkiye’yi de olumsuz etkilemekte.
Hatta bu dolaylı etkilerin ötesinde İran’ın doğrudan Türkiye karşıtı yaklaşımlar içinde olması da sır değil.
Dolayısıyla bu dönemde ABD’nin İran’a yönelik sert yaklaşımlarının Tahran’ın bölge üzerindeki olumsuz etkilerinin sınırlanması anlamında olumlu yansımaları olabilir ki bunun Türkiye’nin, tüm bölgede güven, huzur ve istikrar sağlanmasına yönelik çabalara katkısı olacağını söylemek mümkün.
Trump döneminin Türkiye için en önemli gördüğüm boyutu ise Ankara-Washington ilişkilerinde yeni bir sayfanın açılması ihtimali ki, bu sayfa açılmış görünüyor.
Bu konuyu biraz açmakta yarar var.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, özellikle son 20 yıldan bu yana Türkiye’nin gelişme ve büyümesinin önündeki en büyük engel ABD idi.
Zira ABD, bu süre içinde Türkiye’nin iç ve dış politikada bağımsız hareket etme yaklaşımlarına karşı en ciddi engeller çıkaran ülke oldu.
Ekonomik yaptırımlardan, müttefik AB ülkelerinin Türkiye’ye karşı tavır almalarının sağlanmasına, terör örgütlerinin desteklenmesinden, iç kışkırtıcılıklar ve hatta doğrudan darbe girişimlerine kadar Türkiye aleyhine sayısız hamlenin planlayıcısı oldu.
Türkiye, bu girişimlerin hepsine karşı büyük savaşlar verdi ve darbe girişimlerinin önlenmesi ile terörle
mücadelede çok büyük ilerlemeler kat edilmesi başta olmak üzere birçok alanda büyük başarılar elde
etti.
Ancak yine de gerek ABD’nin bu girişimleri, gerekse de Türkiye’nin bunlarla yoğun şekilde mücadele etmek zorunda kalması, ülkenin gelişim ve büyümesinin istenen düzeye ulaşmasını engelledi. O nedenle Trump döneminde ABD’nin bu yaklaşımlarının değişmesi, Türkiye’nin gelişim ve büyüme süreci açısından fevkalade önemli.
TRUMP’IN TÜRKİYE VE ERDOĞAN’A DAİR SÖZLERİNİN ÖNEMİ
Yeni dönem ABD yaklaşımlarının Türkiye için böyle önemli fırsat pencereleri sunmakla beraber özellikle Trump ve ekibindeki çok sayıda ismin İsrail ile yakın ilişkileri nedeniyle Washington’un Ankara yaklaşımlarının her an farklılaşabileceği, dolayısıyla Türkiye’nin yeni sıkıntılarla karşılayabileceği yönündeki değerlendirmeler de önceki gün itibariyle büsbütün değişti. Trump’ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile düzenlediği ortak basın toplantısında yaptığı açıklamalardan ve sarf ettiği sözlerden söz ediyoruz.
Tüm dünyada büyük yankı uyandıran söz konusu basın toplantısı ve bu toplantıda Trump’ın Türkiye ve lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili söyledikleri, Trump’ın en az İsrail kadar Türkiye’yi de önemsediğini hatta Erdoğan’a olan güveninin, saygı ve sevgisinin Netanyahu’ya olandan çok daha yüksek olduğunu gösterdi.
Kanımca bu basın toplantısı, bu toplantıda ortaya çıkan durumlar ve Trump’ın Türkiye ve Erdoğan’a dair sözleri, önümüzdeki dönem sadece Türkiye-ABD ilişkileri açısından değil, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok ülkenin Türkiye’ye yönelik yaklaşımlarının da daha olumluya evrilmesine yol açacaktır.
Zira her ne kadar şu an dünyanın çok büyük bir bölümü özellikle son vergi kararları sonrası Trump’ı kendileri açısından bir “bela” olarak görse ve ondan fazlasıyla nefret etse de, hiçbir ülke yakın ve orta vadede ABD’yi karşısına almaya ya da ile ilişkilerini kesmeye yeltenemez.
Her ülke, dünyanın en büyük askeri gücü ve en büyük ekonomisine sahip ABD ile bir şekilde ilişkilerini olabilecek en iyi format içinde yürütme ihtiyacında olmaya devam edecek.
Seviyor ya da sevmiyor olmamız hiçbir şeyi değiştirmez.
Trump’ı ABD halkı seçti ve o koltuğa oturttu.
Herkese düşen ABD halkının bu seçimine saygı göstermek.
Öte yandan sevilse de sevilmese de, saygı gösterilse de gösterilmese de Trump, 3.5 yıl daha ABD’nin başında olacak.
Türkiye’nin yapması gereken dünyanın büyük bölümünün “bela” olarak gördüğü Trump dönemiyle birlikte yukarıda sözünü ettiğimiz açılan fırsat pencerelerinden en güçlü şekilde yararlanmak.
Bu 3.5 yıl dünyada çok büyük sancılara, çok büyük değişimlere, dönüşümlere yol açabileceği gibi Türkiye’yi de bambaşka noktalara taşıyabilir.