İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

İstanbul’da bir hazine: İstanbul Arkeoloji Müzeleri

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Kısa bir tarihçe ile başlayalım… 

İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye’deki müzecilik serüveninin ilk ve en önemli adımlarından biri olarak kabul edilir. Her ne kadar Osmanlıda tarihi eser toplama merakı Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzansa da bu çalışmaların kurumsal bir yapıya kavuşması 19. yüzyıla rastlar. 1869 yılında “Müze-i Hümayun” adıyla kurulan müze, modern anlamda Osmanlının ilk resmi müzesidir. Arkeoloji Müzesi dünyada müze binası olarak inşa edilmiş ender yapılardan biri olma özelliği ile göze çarpar. İstanbul'daki Neo-Klasik mimarinin en güzel ve görkemli örneklerinden biridir. 

Alınlık üzerinde bulunan Osmanlıca yazıda 'Asar-ı Atika Müzesi' (Eski Eserler Müzesi) yazmaktadır. Yazının üzerinde bulunan tuğra, Sultan Il. Abdülhamid' e aittir. O dönemde arkeolojik eserler Aya İrini Kilisesi’nde bir araya getirilmişti. Ancak zamanla bu yapı yetersiz kalınca, eserlerin sergilenmesi için yeni bir mekân arayışına girildi. Yeni bir bina inşa etmek ekonomik açıdan mümkün olmayınca, dönemin şartlarına uygun bir çözüm bulundu ve Osmanlı sivil mimarisinin önemli örneklerinden olan Çinili Köşk isimli yapı, bir süreliğine müzeye dönüştürülerek eserlerin yeni yuvası haline geldi. 

Biraz daha detay vermek gerekirse; Eski Şark Eserleri Müzesi olarak kullanılan bina, Osman Hamdi Bey tarafından 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi yani Güzel Sanatlar Akademisi olarak inşa ettirilmiştir. 1887 ve 1888 yılları arasında Osman Hamdi Bey tarafından yapılan Sidon Kral Nekropolü Kazısı'ndan İstanbul'a getirilen, aralarında İskender Lahdı, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Likya Lahdi, Tabnit Lahdi gibi ihtişamlı eserlerin sergilenebilmesi için yeni bir müze binasına ihtiyaç duyulmuş, Çinili Köşk'ün karşısına dönemin ünlü mimarı Alexander Vallaury tarafından inşa edilen İstanbul Arkeoloji Müzeleri klasik bina 13 Haziran 1891'de ziyarete açılmıştır.

 Binanın mimarı daha sonra İstanbul Arkeoloji Müzeleri Klasik binasını inşa edecek olan Alexander Vallaury'dir. 1917 yılında akademinin Cağaloğlu'na taşınması üzerine bu bina müzeler müdürlüğüne tahsis edilmiştir.

 Sakin ve sessiz bir keşif için yol alalım 

Yukarıda anlattığım gelişmeler, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin temellerini atmakla kalmamış aynı zamanda ülkemizdeki müzeciliğin kurumsal kimliğini de şekillendirmiştir. İstanbul Arkeoloji Müzeleri. Ne vitrin gibi parlıyor ne de üzerine afişler asılıyor. Ama bir gün oraya yolunuz düşerse, neden bu kadar sessiz olduğunu anlıyorsunuz. Çünkü bazı yerler bağırmaz; sadece durur ve bekler. Üç ayrı binadan oluşan bu müze kompleksi, sadece tarihi değil, bir şehrin hafızasını da taşıyor. Lahitlerin arasından geçerken, binlerce yıl önce yaşamış insanların yanından yürüyormuş gibi hissediyorsunuz. Hepsi taş, evet, ama her biri bir hikâye anlatıyor. 

Hele İskender Lahdi’nin önünde durunca zaman duruyor sanki. Gözünüz bir kabartmaya takılıyor, sonra bir yüze, bir figüre… Ve anlıyorsunuz: İnsan değişse de bakışı hep aynı kalıyor. Çinili Köşk başka bir dünya. Sessiz bir avlu, serin bir yapı. İçeride çiniler göz alıcı, ama gösterişsiz. Tam da İstanbul’un eski ruhuna yakışır bir sadelikte. Ne eksik ne fazla. Eski Şark Eserleri Müzesi ise bugünün coğrafyasında belki bir arada bile düşünemeyeceğimiz uygarlıkları yan yana getiriyor. Mezopotamya’dan, Mısır’dan, Anadolu’dan eserler. Aralarında dolaşırken, tarih dersi gibi değil, yaşanmış bir hikâye gibi geliyor her şey. Bu müze, İstanbul’un en alçakgönüllü ama en zengin yerlerinden biri. Her taşıyla, her sessiz salonuyla bize sadece geçmişi değil, bugünü de düşündürüyor.

 Belki bu yüzden fazla konuşulmuyor çünkü gösterişli değil. Ama kalıcı. Bir gün bir boşluk yakalarsanız plan yapmadan gidin… Ansızın gidin… Müzenin sessizliğine yavaş yavaş karışın… Keşfedecek ne çok şey var…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...