
Salt Galata ve Salt Beyoğlu
Asırlardır farklı kültürlerin, ticaret yollarının ve sanatın kesişim noktası olan kadim kent İstanbul’un kültürel ve tarihsel zenginliği söz konusu edildiğinde akıllara onlarca mekân gelir. İşte o mekanlardan sayılan çağdaş sanat üretimi ile araştırma ve düşünceyi buluşturan; mimariden sanata, arşiv çalışmalarından kamusal kültür alanına kadar geniş bir yelpazede işlev gören iki önemli kültür merkezidir Salt Galata ve Salt Beyoğlu.
Önce Salt Galata’dan başlayalım:
SALT GALATA
Salt Galata, İstanbul’un Karaköy semtinde yer alan ve 1863 yılında Osmanlı Bankası olarak inşa edilen tarihî bir binadır. Fransız asıllı Osmanlı mimarı Alexandre Vallaury’nin eserlerinden biri olan bu yapı, neo-klasik mimarisiyle özellikle taş işçiliği, yüksek tavanları ve detaylı cephe süslemeleriyle, Osmanlı modernleşme sürecinin önemli bir simgesidir.
Uzun yıllar Osmanlı Bankası’nın genel müdürlük binası olarak hizmet veren yapı, 2000’li yıllarda kapsamlı bir restorasyondan geçirilerek çağdaş kültür ve sanat merkezine dönüştürülmüştür. Restorasyon sürecinde tarihî dokunun korunmasına öncelik verilmiş ve binanın iç mekânları modern sanat sergilerine ve akademik araştırmalara uyarlanmıştır.
Salt Galata’da ayrıca Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemi Türkiye’sine dair belgeler, finansal kayıtlar ve tarihî dokümanlar içeren Osmanlı Bankası Arşivleri ve Araştırma Merkezi bulunur. Bu kaynaklar ülkemizin arşiv koleksiyonları bağlamında önemli bir araştırma ortamı sunmaktadır.
Salt Galata’da yapılan enstalasyon, performans ve arşiv bazlı çeşitli çalışmalara ilaveten atölyeler, seminerler ve paneller tertiplenmesi, sanatçılar ile araştırmacıları bir araya getirmesi bakımından önemlidir.
SALT BEYOĞLU
Sırada Salt Beyoğlu var:
Salt Beyoğlu, Beyoğlu’ndaki tarihi İstiklal Caddesi üzerindedir. 19. yüzyıldan kalma tarihi bir yapıdır hatta daha iyi ifade etmek gerekirse bu yapı 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı’nın ekonomik ve kültürel dinamizminin mimari göstergelerinden biri olarak bilinmektedir. Uzun yıllar farklı ticari ve kültürel amaçlarla kullanılmış daha sonra Salt Vakfı tarafından restorasyonu yapılarak deneysel sanat ve performans sanatı açısından İstanbul’un önemli merkezlerinden biri haline getirilmiştir.
Salt Beyoğlu’nda da performanslar, bağımsız sergiler, film gösterimleri, paneller ve seminerler düzenlenmekte ve Salt Galata’daki gibi izleyiciler ile sanatçılar buluşup interaktif ve sürdürülebilir ilişkiler kurmaktadırlar.
Diğer yandan mekânın gerek tarihî doku ve modern tasarım öğelerini harmanlayan mimarisi gerekse performans sanatına özel sahneleri, atölyeleri ve sergi alanları ile sanatçılar ve sanatseverlerin keyifle vakit geçirmesine ve sanatlarını icra etmelerine olanak sağlamaktadır.
SALT: KÜLTÜR SANAT VE TOPLUM
Görüldüğü üzere Salt Galata ve Salt Beyoğlu denince kültür, sanat ve toplum üçlemesi akla gelmektedir. Burada dikkat çekeceğim husus kültür ve sanatın basite indirgenmeden toplumla buluşturulmasıdır. Yani üst bir dil ve tavır ile sergilere ve kürsülere hapsedip sanatı-sanatçıyı-halkı birbirinden izole hale getirmemesi, sanatın kalitesi ve devam etmesi vs noktalarda önem arz eder.
Zaten kültür, sanat ve toplum üçlemesi beraberinde hiç kuşkusuz kamusal alan gerçeğini getirir. Diğer bir ifadeyle araştırmalar, eğitimler, paneller, çalıştaylar, atölyeler, yayınlar, dijital arşivler vs. aracılığı ile sanat geçmiş ve gelecek arasında köprüler kurarak; özelden genele, yerelden evrensele doğru uzun bir yolculuğa çıkar.
Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim, gençler buralara sık sık ders çalışmaya gelirler.
Bilgi ve düşünce, entelektüelite ve estetik harmanlanmış buralarda. Bi’ görün isterseniz…