Param yok, geçinemiyoruz diyenlerden misiniz?
Günümüzde şartlar iyice zorlaştı. Asgari ücretin imkansızı oluşturan gidişatında şimdi iyice şiddetini artıran yakınmaları, şikayetlenmeleri sessiz çığlıkların çok ötesine geçmiş durumdadır artık. Emeklilerin, asgari ücretle geçinmeye çalışanların, aldıkları aylıkların, daha doğrusu dar gelirlilerin geçinmek için sahip olabildikleri mali güçlerinin artık yetmediğinden, dayanılmaz hale dönüşen şikayetlenmeleri ayyuka çıkmış durumda. İyice feryada donüşen şikayetlenmelerinin yansımaları hissedilmeyecek gibi değil. Bu ağırlaşan yaşam biçiminin dar gelirlinin üzerine karabasan gibi çöktüğü ortamlardaki yoğun şikayetlenmeler zoraki, baskıcı bir yaşam biçimine dönmüş durumda.
Konuşmalarımızın odağında, yaşam darlığındaki gümdemi açıklayabilen anlayabileceğimiz dilden anlatilabilecek tek şikayet tanımlamasının merkezinde duyabilidiğimiz cümle, şu birkaç kelimeden oluşabilen, söyleniş şekliyle sessiz çığlığa dönüşmüş durumda.
“Param yok, yetmiyor artık, geçinemiyorum”. Asgari ücretle geçinmeye çalışan, en düşük emekli maaşına ekleneceğini beklediği ve hayal kırıklığı yaşadığı küçücük zamlara bel bağlayan dar gelirli, emekli veya asgari ücretlinin şikayetini anlatabildiği durumunun dile getirlmesidir bu yoğunlaşan şikayetlenmeler.
“Param yok, param yetmiyor, artık geçinemiyorum” diyenler her ortamda dillere düşen şikayetlerın başını çeker oldular. Şartlar o kadar zorlaştı ki; “param yok, geçinemiyorum” diye şikayetlenenlerin çığlıkları duyulmayacak gibi değil. Geçmişteki yaşamlarında varoluşlarını anlatabildikleri, dile getirebildikleri, konuşabildikleri zoraki da olsa yaşanabilmiş gerçek bir yaşam öyküsü gibi dillerde dolaşıyor oldu..
Eskiden yaşam biçimlerindeki varoluşlarunda öyle ince hasaplar yapmıyorlarmış gibiydi. Yaşam şartları yine de zordu ama, bir yolunu bulup bütçelerini denkleştirebiliyorlardı. Daha doğrusu yaşam şartlarını zorlayarak, eldekileriyle, oluşturabildikleri bütçeleriyle yetinebilmenin yolların bulabiliyorlardı.
Eskiden insanlar; unu, şekeri çuvalla, yağı teneke ile, peyniri de tulum tulum alıyormuş. Şimdi ise peyniri kilo ile, yağı birkaç litre, şekeri de birkaç kilo zor alabiliyormuş. Bu anlatılananlar öykü değil gerçek yaşamdan yansıtılanlardı.
Doğru, eskiden böyleydi, anılara not olarak yapıştırılmış yaşam biçiminde kısa ama örnek alınabilecek gerçek yaşam öyküleri gibiydi...
Bu anlatmaya çalıştığımız gerçek yaşam öykülerinin çoğunluk kahramanları; eskiden örnek olarak gösterdiklerimiz; yağ, peynir, un, şeker ve bunun gibi temel gıda maddelerine öncelik verirdi. Hesaplarını temel tüketim harcamalarına öncelik vererek bütçe düzenlemesi yaparlardı.
Adı üstünde temel gıda maddeleri. En çok önem verilmesi gereken şeyler bunlardı. Tüm gelir ve gider bütçeleri bu planlamaların elverdiğine göre ayarlanırdı. Ayarlardık.
Eldeki var olanı çok idareli kullanma konusunda daha mı becerikliydik veya daha iyi hesap yapar durumda mıydık? Şimdi baktığımda o günlerin analizini yapabilecek durumdaydım. O dönem dar gelirlilerinden biraz daha iyi durumunda ki yaşam biçimine sahip biri olduğum için biraz daha iyi değerlendirebiliyorum.
Eskiden insanlar, 3 kilo şeker parasına, dışarıda bir bardak kahve içemezlerdi, bir kg et parasına, dışarıda oturup şatafatlı bir hamburger menü yemezlerdi. Yiyemezdik.
Aile geçindirir durumdaydık, elde var olanları kulanırken daha iyi bütçe hesaplaması yapardık.
Bu arada, bir başka şeyin varlğını da göz ardı etmeyelim. Var olanın alım gücünü iyi hesap edebilir durumdaydık. Yarın ne ile karşılaşacağımızı biraz olsun tahmin edebilirdik. O zaman da, pek periyodik olmasada sürecini tahmin edebileceğimiz zamlar yapılabilirdi, ekonomik durumuz daha iyi idi, paramızın alım gücü daha yeterli gibiydi, tüm olumsuzlukları karşılayabiliyorduk. Var olan veya hesap şaşırtan ekonomik dalgalanmaların yarattığı daralmalara kolay adapte olabiliyorduk.
Ayağımızı yorganımıza göre uzatma alışkanlığımızı ne şartlarda olursa olsun bozmazdık, gençler, öğrenciler, evde 3 günlük makarna yiyip, dışarda kafelerde, nargileye, nescafeye, çaklıt mokkaya 60 lira vermezlerdi. Kısacası; genç yaşlı hepimiz, dışarıda gereksiz para harcamamaya, bütçelerimizi fazlaca zorlamamaya özen gösterirdik.
Sırf birkaç fotoğraf çekip sosyal medyada ben sınıf atladım hissi veren, ucube fotoğraflarımızı paylaşmazlardık. Evlerde Led ekran internet bağlantılı televizyonlar yoktu. Başlarda internet de yoktu. Şimdi çok şafatlı olan harcama lükslerimiz de yoktu. Aslında paramz vardı ama öyle çok boşa para harcamayı pek bilmezdik.
Eskiden insanlar, ihtiyacı kadar elbise, ayakkabı alırdı. Sırf marka diye, sırf birilerine hava atacağım diye, tonla para harcamazlardı, harrcayamazlardı.
Eskiden insanlar, 15 bin liralık telefonu ilk alanlardan olmak için, gece yarısından mağaza kuyruğuna girmez, mağaza açılır açılmaz da, sanki bedava alacaklarmış gibi birbirlerini ezercesine içeri dalmazlardı.
Yemekler dışarıda yenmezdi mümkün olduğunca evde aile ortamında birlikte yemek yemeye özen gösterirlerdi.. Çok özel günlerde dışarıda yemek planlarlardı. O da bütçelerini zorlamayan hesaplı, planlı bir yemek olurdu. Dışarda kahvaltı filan pek yoktu. Kimse bir aylık kahvaltılık parasını, gidip dışarda kahvaltıda harcayamazdı.
Erkekler dışarda çalışır para kazanır, kızlar ev işi yapardı. Rahat, aileden uzakta takılmak, üniversitelerde okumak için şehir dışına çıkılmazdı. Okuyacağım diyerek, annenin, babanın zor şartlarda olmasına yol açmazdı. En azından insanlar, 1000 liraya kablosuz kulaklık almaktansa, üç çuval şeker alayım diye düşünecek kadar akıllıydı.
Buraya kadar anlattıklarım geçmişten gelen en naif analizlerin yaşanmışlarının aktarılmasıydı. Günler, aylar ve bir torbaya sığdırılamayan birçok yaşanmışlıklar var. Günümüzde artık bu yaşanmışların en net anlatılabileceği bir durum analizinin içine yerleştirmeye monte ederek anlatabileceğimiz net bir sonuç var. “Param yok ki diyenlerin” şikayetleriyle dopdolu bambaşka bir yaşam biçiminin sunduğu, hakim olduğu bir ortama uyum sağlamaya çalışıyoruz.
Şu an yaşadığımız, ayakta uydurmaya çalıştığımız yaşam biçimini yorumlamak ne kadar zor ve anlatabilmek imnansız.
Tam da sözün bittiği yerde tutsak gibiyiz. Geçmişten günümüze elimizde olmayan değişimlerin nedenlerinde, “param yok ki, yetmiyor, geçinemiyoruz” sözcükleriyle yansıtabileceğimiz yaşam biçimimizdi, dünden bugüne değişen pek fazla bir şey yok gibi.