İstanbul
Açık
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Fıtratın intikamı ağırdır

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

​Sosyal mecralarda dezenformasyonu bertaraf etmeyi vazife edinen muteber kurumlar tesis ediyoruz.

Hakikati yüceltme gayretiyle, doğru addedilen yanlışları titizlikle ayıklıyoruz.

Aynı özenle, yıpranmış konutlarımızı çağa uygun, tehditlere mukavemetli kentsel dönüşüm hamleleriyle ihya ediyor;

En basit atığı dahi ıslah edip geri dönüştürüyoruz.

Hatta milyonlarca parayı eriyip gidecek bir dolgu malzemesine, yaşlılık karşıtı operasyonlarla surete harcıyoruz.

Her şey bu kadar iyiye, daha konforluya ve daha estetik olana doğru meylederken, en şerefli yaratılışa sahip insanın gidişatı neden hep menfi yönde?

Neden maddi refahın zirvesinde seyreden bu asırda, ahlaki ve insani kıstaslarımız bir türlü yükselmiyor?

Bu, modern medeniyetin en esaslı ve en yıkıcı sorunsalı olsa gerek!

​Teknoloji çağın fevkinde kolaylıklar sunarken, bilgiye erişim müthiş bir sürat kazandı.

Nitelikli kariyer sahaları arttı, iktisadi olanaklar genişledi.

İnsanlar, yeni lügatler ve beceriler edinerek zihinsel kapasitelerini artırmakla iftihar ediyor.

Oysa elde edilen bu muazzam imkanlar yığınına rağmen, zaman bereketsizliğe teslim olmuş, gönüller doyumsuzluğun esaretine düşmüş durumda...

Yaşadığımız bu asır, yerine yakışmayan niteliksiz kalabalıklarla ve bereketi çekilmiş zamanlarla yoğrularak, görünür refahın ardına gizlenmiş derin bir tükeniş krizine işaret ediyor.

​Bu doyumsuzluğun kökeninde, büyüklerimizin o kadim ikazı çınlamaz mı kulağımızda?

Hatırlayın ne derdi o kadim sesler: “Dışarıdan yiyip içmeyin; üzerinde takılı gözler, kul hakkı vardır. Şifa olmaz, kızım; gaflet olur!”

Bugün, tüketilen, gezilen, giyilen ve hatta alenen sergilenen duygular, bu uyarının ciddiyetini katmerliyor.

Kolay kazancın ve teşhirin hüküm sürdüğü bu atmosferde, insanın kalbindeki tatminsizlik, imkânların yokluğundan değil, fıtratından kopuşun talep ettiği ağır bir bedel olarak karşımızda duruyor.

​ÖFKENİN İZDÜŞÜMÜ VE YUVANIN ÇÖKÜŞÜ

​Asırlar evvel, günlerce süren meşakkatli çöl yolculuklarında dahi insanlar, birbirlerine nezaket, hoşgörü ve güvenle muamele etmişken...

Peki ya şimdi?

Altında son model araçları olanların caddelerde adeta terörizm estirmesi, tahammülsüzlüğün toplumsal bir patolojiye dönüştüğünün en bariz kanıtı değil mi?

Geniş olanaklara ve derin birikime sahip olmasına rağmen, irade kontrolünü sağlayamayan ve öfkeye teslim olan insanın, akil bir duruş sergileyemeyişi nasıl izah edilebilir?

​Cevap, ailenin asli işlevini yitirmesinde saklı...

Aynı çatı altında barınan, lakin aile olamayan fertlerin birbirine tahammülsüzlüğü, dışarıda biriken öfkeyi gün sonu yine eve taşıyan kısır bir döngü sebebi...

Güne selamsız sabahsız başlayan geceden kalma insandan kime ne hayır gelir! Gün boyu başkasına eziyet etmiş olanın, ev ahâlisine sunacak ne bir hikmetli sözü ne de bir huzurlu nefesi kalır.

Yuva, huzur kaynağı olmaktan çıkar, yalnızca tahammülsüzlüğün patladığı bir merkez hâline gelir.

​Bu durum, uluslararası araştırmalarla da teyit ediliyor. Gallup'un Küresel Duygu Raporları'na göre, dünya genelinde endişe ve stres oranlarının son on yılda yükseldiğini gösteriyor.

Rapor, öfke hissedenlerin oranının küresel ölçekte yüzde 22 civarında seyrettiğini ve özellikle genç kuşaklarda bu negatif duygunun manevi bir çöküşün habercisi olduğunu ortaya koyuyor.

2025 Dünya Mutluluk Raporu'nun da vurguladığı gibi, mutluluk sadece zenginlikten değil, anlamlı ilişkiler ve güven duygusundan beslenir.

Kaybettiğimiz de tam olarak bu değil midir?

KİŞİLİK: KONFOR ALANININ DIŞINDA...

​İşte bu gizli krizin içinde, "olmuş" ile "olmamış" arasındaki ayrım netleşiyor. Gerçek değer, unvanlarda, maddi birikimde ya da nitelikli kimliklerde değil; kişilik sahibi olmanın derinliğinde yatıyor.

​Zorbalığa tevessül etmeden, payına düşene şükreden, ruhunda hazine misali saklı odaları olanlar...

Mütevazı, haddini bilen ve olmadığı halde verebilmeyi başarabilenler...

Bu insanlar nadir elementlerini keşfetmiş işliyor ve fıtratın kadim sırrını zaten yaşıyor.

2025 Dünya Mutluluk Raporu'nun teması "Caring and Sharing (Özen Gösterme ve Paylaşım)" konusu, bencillik ve hırsın kontrol altına alınması...

​İnsanoğlunun maddi konforu kutsayıp manevi ihlası ertelediği bu asırda, huzura erişmenin tek yolu, küresel raporların da işaret ettiği gibi, nefsi ıslah etme gayretinde saklı..

Unutmayalım ki, fıtratın intikamı ağırdır.

Evi sadece bir barınak değil, bir gönül sığınağı yapmadıkça, toplum olarak özümüzdeki hazineye yönelmedikçe, inşa ettiğimiz hiçbir konfor bize kalıcı bir yuva olmayacaktır.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...