Terörsüz Türkiye arayışı ve İmralı’nın gölgesi
Türkiye, uzun yıllardır terörle mücadelenin yanı sıra, bu mücadelenin siyasette yarattığı fay hatlarıyla da yüzleşiyor. Toplumun büyük çoğunluğunda “Terörsüz Türkiye” idealine yönelik güçlü bir beklenti var. Bu beklenti, yalnızca bir güvenlik meselesi değil; aynı zamanda siyasal kutuplaşmanın, ekonomik istikrarsızlıkların ve nesiller arası kaygıların çözüm kapısı olarak görülüyor. Fakat bu kapının anahtarını kimin taşıdığı ya da bu anahtarın hangi aktörlere teslim edileceği, toplumun hassas terazisinde büyük dalgalanmalara yol açıyor.
İMRALI FAKTÖRÜ VE KIRILGAN DENGE
Özellikle iş, İmralı’daki isme temas ettiğinde dengeler bir anda altüst oluyor. Kamuoyunda oluşan destek, bir anda tereddüde, hatta tepkiye dönüşüyor. Çünkü Öcalan’ın süreçlere dahil edilmesi, toplumsal hafızada kırmızı çizgi olarak duruyor. Bu çizgiye her dokunuş, siyasetin omuzlarındaki risk yükünü katlıyor.
TOPLUMUN ÇELİŞKİSİ VE SOSYOLOJİK KODLAR
Bir yandan geniş kesimler “sürecin başarıya ulaşması için her yol denenmeli” düşüncesine yakın duruyor; diğer yandan aynı kesimler, Öcalan’ın merkezde olduğu bir fotoğrafa aynı yakınlıkla bakamıyor. Bu çelişki gibi görünen durum, aslında Türkiye’nin sosyolojik kodlarının bir yansıması. Destek ile güvensizlik arasındaki fark, kıl payı. Tam da bu yüzden, siyasi başarı da başarısızlık da bu ince dengenin üzerinde yükseliyor.
ZİYARET KARARI VE AŞILAN EŞİK
Son günlerde alınan İmralı’ya ziyaret kararının, işte bu eşiğin de artık geçildiğine işaret ettiği yorumları yapılıyor. Her parti, kendi üzerine düşecek siyasal faturayı göğüslemeye hazır gibi bir görüntü çiziyor. Ancak bu, yüksek bir bedelin de kabulü anlamına geliyor. Siyaset, risk almadan ilerlemez; ama alınan riskin doğru hesaplanmaması, seçim meydanlarında ağır bir karşılık bulabilir.
SİYASAL YELPAZEDE DEĞİŞEN DENGELER
Bugün siyasi yelpazede yaşanan hareketlilik, bu risk haritasının yeniden çizildiğini gösteriyor. Alışıldık ittifakların zorlandığı, yeni blokların ise sessizce şekillendiği bir dönemin içindeyiz. Kutuplaşmanın bir ucunda milliyetçi refleksleri güçlü olanlar, diğer ucunda çözüm perspektifine sıcak bakanlar var. Ancak bu kez saflaşmanın klasik ideolojik çizgiler üzerinden ilerlemediğini görüyoruz. Kartlar yeniden karılıyor, roller değişiyor ve siyaset sahnesinde hiç yan yana gelmeyeceği düşünülen aktörlerin birbirini yokladığı bir iklim oluşuyor.
SEÇMENİN DUYGU HARİTASI
Bu tablo bize, Türkiye’de siyasetin bildiğimiz kalıplarla artık açıklanamayacağını da söylüyor. Zira bu mesele, yalnızca partilerin değil, toplumun tamamının duygu haritasıyla iç içe geçmiş durumda. Seçmen, çözüm isteyen ama geçmişle hesaplaşmayı da unutmayan, duygusal refleksleri güçlü ama aynı zamanda pragmatik bir profile sahip.
SİYASİ HAFIZANIN ÖĞRETTİĞİ GERÇEK
Bugüne kadar siyasi hafızamız bize bir şeyi öğretti: Öcalan’la aynı kareye giren kimse seçim sahnesinde kazançlı çıkmadı. Bu, tüm aktörlerin aklının bir köşesine not ettiği bir gerçek. Sandık geldiğinde, toplumun vicdan terazisinin nasıl çalışacağını öngörmek kolay değil; ancak tarihin tekrar ettiği yerler, siyasetçiler için ders niteliğinde duruyor.
KIRILGAN EŞİK VE SÜRECİN GELECEĞİ
Bugün yaşananlar, Türkiye siyasetinin en kırılgan eşiklerinden birinin yeniden aşılmaya çalışıldığı bir döneme işaret ediyor. Bu adımın ülkeyi nereye taşıyacağı, siyasetçilerin risk iştahından çok, toplumun hassasiyetlerinin nasıl yönetileceğine bağlı. Çünkü bu ülkede terörsüz bir gelecek isteyen milyonların beklentisi kadar, bu beklentinin hangi yollarla karşılanacağı da belirleyici.
SANDIĞIN SÖZÜ
Kimin kazanacağını elbette sandık günü göreceğiz; sonuçlar her zaman olduğu gibi milletin iradesiyle şekillenecek. Ancak şimdiden kesinleşmiş bir gerçek var: Terörle mücadelede izlenecek yöntem, kullanılan siyasi dil ve bu mücadelede sahneye çıkarılan ya da dışarıda bırakılan aktörler, Türkiye siyasetinin kaderini belirlemeye devam edecek. Bu başlıklar sadece güvenlik politikalarını değil, aynı zamanda toplumsal algıyı, seçmen psikolojisini ve partiler arası güç dengelerini de derinden etkiliyor. Dolayısıyla önümüzdeki seçim sonuçları kadar, bu konularda hangi yaklaşımın benimsendiği ve seçmene nasıl anlatıldığı da siyasetin yönünü tayin edecek en kritik unsurlar arasında yer alıyor.