İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ÇOCUKLUĞUNU YAŞAYAMAYAN ÇOCUKLARIMIZ!

YAYINLAMA:

Çocukların dünyasını anlamak veya anlayabilmek o kadar zor ki.. Bazen anlattıklarına veya anlatmaya çalıştıklarına baktığınızda çok zengin, şaşırtıcı gözlem özelliklerinin olduğunu rahatça görebilirsiniz. Gözlemleri çok zengindir ama, o zenginliği çok özet halinde size kısaca anlatabiliyorlar.

Aslında, çok uzun anlatmak istiyorlardır ama, sanki sıkılmışlar gibi olabildiğince kısaltarak anlatmaya çalıştıklarını farkedersiniz. O nedenle çocuklara, davranışlarına karşı olabildiğinden çok daha fazla hoşgörüyle yaklaşmak gerekir.

Ülkemizde en önemli çocuk sorunlarından biri, çocuklara yaklaşımda uyguladığımız hoşgörüsüzlüğün oldukça yaygın olması. Çocuklarımıza, genelde kendimize beklediğimiz hoşgörü kadar cömert davranmıyoruz. En göze batanı ise çocuklarımızda biyolojik ayrımlarına göre farklı davranırız. Özellikle erkek çocuk isteriz, erkek evlatlarımızın özgür olmalarına veya özgür davranmalarına ses çıkarmayız ama, kız evlatlarımıza bu özgürlüğü asla tanımayız. Bu konuda eğitimli, eğitimsiz anlayış farklılıkları ve özellikle, kırsal kesimde veya şehir merkezlerinde yaşamanın oluşturduğu anlayış farklılıklarını çocuklarımız üzerinde yoğun bir baskıya dönüştürebiliyoruz. Sorunları ataerkil geleneğin dar çerçevesi içinde çözmeye değil çözümsüzlüklere terk ederiz.

Geleceğimiz olarak gördüğümüz, tüm yaşam standartımızın özünü oluşturan çocuklarımız… Bazen, “Bizler mi çok büyüdük yoksa, onlar mı hala çocuk” diyerek onlarla aynı frekansta kalmakta zorluk çektiğimiz çocuklarımız…

Onlarla her zaman her şeyi paylaşamadığımız bir gerçek. Çoğu zaman “bizler büyüğüz, babayız” deyip her şeyi onlarla gerektiği kadar paylaşamadığımız, “bizler iyi biliriz” kuralından asla taviz vermeksizin onların istediklerine “maço” kaldığımız, söylemek istediklerimizi, “fazla yüz göz olmayalım, şımarırlar” endişesiyle gizlice odalarına girip uyurken söylediğimiz çok olmuştur.

Çok olmuştur, sabah kahvaltıda, okula gidiş hazırlıklarında bir çok konuda uyardığımız, bazı şeyleri mutlaka yapacaklarmış gibi yapmaması konusunda sıkı sıkı tembihlediğimiz çocuklarımıza, her ne olursa olsun, bir şey istemeden önceki tavırlarına, muzip ve aşırı sevecen yaklaşımlarına tav olarak, her şeyi unutup abartılı sevgi gösterisinde bulunduğumuz çok olmuştur. Günlük davranışlarda hiç bir standart oluşturamamışızdır.

Bazen bebek, bazen küçük bir çocuk, bazen de yetişkin biri gibi görüp, onlara karşı tutarsız davranışlar sergilediğimiz olmaz mı?... Baba gibi davranıp yaptıklarımızdan pişmanlık, baba gibi davranıp yapamadıklarımıza hayıflanmadık mı?

Çocuklarımız… Ve biz babalar!…

Geleneksel yapımızda olan büyüklerimizden bizlere en özel miras olarak kalan çoçuklarımızla ilgili öykülerden, söylemlerden hemen hemen hepimiz dersler çıkarabilmeliyiz. Olması gereken, bu öykülerden, söylemlerden neler çıkarabiliriz, ne dersler alabiliriz, iyi analiz edebilmeliyiz. Aslında; kadın erkek hemen hemen herkesin gelecekle ilgili kurguladıkları yaşam felsefelerinin en önemli dönemeçlerinden biridir çoçuk sahibi olmak ve çocukları.

Olmak tatlı bir dert, olabildikten sonra onun geleceğini hazırlayabilmek ise bir başka, tatlı ama, bir o kadar da meşakkatli bir uğraş. Geleceğiniz üzerinde vereceğiniz kararlarda artık bencil davranamazsınız. Adeta geleceğiniz sizin değildir ve geleceğinizi, onlara yaratacağınız yeni yaşam biçimine uydurmakla yükümlüsünüz.

Evet, gelecek kaygısı yaşamamızda ve tüm düzenimizi onlar için kurgulamanın tatlı kaygısını yaşar, tüm gücümüzle varımızı yoğumuzu o yolda harcarız. Bu yolda kimileri mutlu sona ulaşır, kimileri, yarı yolda kalır, kimileri ise sadece kendi için yaşamı ön planda tutarak böylesine bir gelecek kaygısını hiç ama hiç yaşamaz.

Her ne şekilde olursa olsun, unutulmaması gereken bir şey vardır ki, o da; çocukla çocuk olabileceğimiz bir yaşam sürecini sürekli geliştirebilmektir. Bu asla bitmeyecek ve sürekli geliştirilmesi gereken bir süreçtir.

Şimdi gelecek kaygısını yaşayan bizleri yetiştirmek için anne ve babalarımız da aynı kaygıları yaşadılar.

Hem de bugünden çok daha zor şartlarda...

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...