İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​KURAN'I AKLETMEK VE KALBEN TASDİK ETMEK

YAYINLAMA:

Kuran-ı Kerim’i idrak etmeye çalışmak yahut önce kabul ettikten sonra idrak için mücadele etmemiz gerekir. Bu durumda, hem akletmeliyiz, hem de kalben tasdik etmeliyiz. Her şeyin küllî akıldan yaratıldığını biliyoruz. Hazreti Muhammed’in “Hakikat-i Muhammedî”sinin, diğer isminin “Küllî akıl” olduğunu idrak ediyoruz. Buradan hareketle küllî aklın yayılışının, yani kullar üzerine yayılışının “Nur-u Muhammedî” olduğunu biliyoruz. Bundan anlaşılıyor ki; küllî akıl, Allah’ın insandaki idrak kabiliyetini ortaya çıkarmıştır ve insan idrak ettiği sürece varlıktır, yoksa ölüdür. İdrak etmeyen insan, hayvandan farksızdır. Bu yüzden yüce Allah’ımız Kuran-ı Kerim’de, iki organımızı mesul tutmuş. Birincisi: Akletmez misin? derken aklımızı, ikincisi: Gönlün yok mu ki idrak etmiyorsun? diyerek gönlümüzü sorumlu tutuyor. Demek ki idrak noktası, yani kulu “Kul” yapan, insanı “İnsan” yapan idrak noktası akılla gönül arasında paylaşılmıştır.

Neler akledilir diye sorsak? İdrakin başlangıç noktasına kadar getiren her şey; akledilir. Bunun için de şeriat; akılla olan bir şeydir. Allah’ın kural ve kaidelerine uymak; aklın getirdiği bir özelliktir. Zira “Melek” kelimesi de “Akıl” demektir, melek aklı anlatır. Meleğin “Akıl” olmasının sebebi: Allah’ın emirlerine hiçbir sorgusuz sualsiz uymasıyla alâkalıdır. Dolayısıyla gerçek akıl iki özellik taşır; Haddini bilir ve Allah’ın emirlerine sorgusuz sualsiz uyar. İşte “Bu seviyede bir akıl, sen de var mı?” diye Allah bize soruyor. Yani “Bana biat ettin mi, söylediklerimi idrak etmeye çalıştın mı ve aynı zamanda dünyanın hakikatini anlamak için bir gayret içine girdin mi?” Burada bize bir mesuliyet yüklüyor Allah; akıl vermekle bir mesuliyet yüklüyor.

“Gönül” kelimesi ise: İdrak ettiğimiz şeylerin imana dönüşmesi için vardır. Yani idrak ederiz, fakat o artık dâimî ve kalıcı olması için gönül gözünün açık olması ve gönlün idrak etmesi lazım. Kısaca anlatmamız gerekirse aklın idraki bir kıvılcım gibidir; uyandırır. Gönlün idraki ise, kalıcı ve bitmeyen bir mânâyı iman şeklinde kalpte yerleştirir.

Kadere iman Amentümüzün şartlarındandır. Her şeyin kader olduğunu biliyoruz, kaderdeki hiçbir şeyin değişmeyeceğini de biliyoruz. Allah bizim nasıl biri olacağımızı ve nasıl bir ömür süreceğimizi bütün hücrelerimize kadar bilgisi dahilindedir. Biz kullar ve bütün yaratılmışlar Allah’ın bilgisi dahilinde yaşıyoruz. Bunun yanında da, kaderi yaşam biçimi bize ait olduğu için, mutlaka ve mutlaka gayret ve çalışma şart. Çünkü Allah bizi yaptıklarımızdan sorumlu tutuyor. İrademizi Allah’ın rızasını kazanacak şekilde kullanmamız isteniyor. En başta bize “Oku!..” emriyle ikaz ediyor ki; ahlaki sorumlulukla şuurlanmamızı istiyor. Zira cehalet ahlaki sorumluluğu ortadan kaldırmıyor.

Bunun yanında Hazreti Ali’nin “Hak verilmez, alınır” sözü, daha sonra siyasî bir şey olsa da, onun aslı Hazreti Ali’ye aittir. Burada şunu demek istemiştir; “Allah’ın sana verdiği hakkı, hak etmeden kazanamazsın” Allah ezelden sana bir hak nasip eder, ama bunu kazanmak için ve dünyada uygulayabilmek için mutlaka çalışman ve hak etmen lazım. O halde akletmek için, ezelî nasibimizde de olsa, bir gayret lazım ki, aklın ilerleyişi de gayret sonucunda olur. Mesela çocuklarda zekânın gelişmesi… Çok zekî çocuklar eğer hiçbir şey yapmadan dururlarsa, bir süre sonra zekâlarının yavaşladığı ve durduğu görülür… Ama zekânın gelişimi için de, devamlı çalışmak ve gayret etmek lazım. O halde Allah, ezelî nasibini kula bağışlar; fakat bu nasibin ortaya çıkması için, kulun gayreti şarttır.

Taklîdî iman: Bir şeyi anlarsın, kabul edersin; fakat yerleşmezse, taklîdî iman olur. Yani hemen döndürürse seni o imandan; o, taklîdî imandır. Yani en ufak bir menfaatine ters düşen bir şeyde, Allah’ın verdiği bir hadisede imanında bir azalma görürsen; bil ki o, taklîdî imandır.

Tahkîkî iman: Kalbin-gönlün kabul edip, değişmeyen, hiçbir şekilde o imanın kalpten gitmediği; aklının kabul etmediği bir şey dahi olsa, gönlünle onu kabul ettiğin için değiştiremeyeceğin imana denir.

Onun için de gayret göstermek şart, gayret göstermelisin ki; akıldan gönüle yol var, gönüle insin hadiseler, gönül idrak etsin. O yüzden insanın, dünyada çok çalışması lazım vesselam.


Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...