İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

​OKUMALARA DOYAMADIM!

YAYINLAMA:

Önce okudum, sonra bir daha okudum.

Şarkılarına bayıldığım, tarzını çok önemsediğim, bembeyaz tenli, mavi gözlü kız yuva açıyor.

Nil Karaibrahimgil.

3 yaşında dünya tatlısı oğlu var, herkesin oğlu gibi tatlı... Aynı yaşta çocukları olan birkaç anne, çocuklarını yuvaya vermek için çevreyi dolaşıyorlar, İzmir'de ki "Sevgi Yumağı"! gibi bir kreş bulamıyorlar. Hiçbiri içlerine sinmiyor.

Diyorlar ki biz kendimiz yuva kuralım.

Başlangıcımız, ana temamız, bir şey öğretmeyeceğiz, çocukluğu koruyacağız.

Ne kadar ilginç değil mi?

Çocuğa sevgi saygı duyan, onun biricikliğinde hazine bulan, bir felsefe yakalıyor Nil.

Waldorf felsefesi.

Felsefe şöyle diyor, kendini aşağıdaki gibi anlatıyor.

7 yaşına kadar bir şey öğretmiyor, serbest oyun var, sadece saygı, sevgi, sanat, masal ve doğa ile karşılaşıyor çocuklar. Şekil vermek istemiyorlar, olanı beslemek istiyorlar.

Çocuğun oynaması, masal dinlemesi, hamur yoğurması, şarkı söylemesi, dans etmesi lazım diyorlar.

Öğretme ve eğitim kelimeleri yok bizde.

Okulda klasik anlamda oyuncak hiç olmayacak. Kendi oyununu kendi kurabileceği, ahşap, keçe, yün, ip gibi malzemeleri vereceğiz diyor.

Çocuğa, eğitimin en büyük tehlikesi cevaplarla dolu olmasıymış.

Halbuki sorularla dolu olmasıymış. Bir insanı hayatta en çok kısıtlayan şey, neyin mümkün olduğu, neyin mümkün olamadığı ile ilgili önyargılarmış. Ve eğitim bunun baş sorumlusuymuş.

Yeni olan her şeye açığım ben.. Anlamaya çalışırım ve pozitif anlamda, ne hoş, ne değişik, olabilir, falan diye düşünen biriyim.

Sonra devam ediyorum.

İlaçsız, organik, meyve ve sebze tüketeceklermiş.. Un ve şeker yokmuş.

Aaaaa!! diyorum burada, tuzu kuru durum tarifi bu.

Beni alıyor bir düşünce, alıyor bir hayatın olan gerçekleri.

Bu çocuklar masallarla yuvadan çıktılar, ilkokul, sonra lise ve devam edecekler.

Hadi diyelim, üniversite, Amerika..

Okulda, serviste, sokakta, sinemada kendi gibi olmayan insanlarla karşılaşacaklar.

Bunlar masal anlatırken, karşı taraf "ne diyorsun sen lan" diyecek.

Arkadan korna çalacak, kavga çıkaracak.

Sokakta herkesi birbirine yumruk sallarken görecek.

Gazeteyi açacak, ana haberleri açacak.

Dünya, terör, savaşlar, çocuk ölümleri derken..

Bir de bakacak ki, çocukken dinlediği masallar gibi değil hayat.

Neyin mümkün olduğu, neyin mümkün olmadığı, önyargıları ararken bulacak kendini.

Çelişki içindeyim ben..

Tuzu kuru dünya, ya sen?

Funda'ya takılanlar...

... 14 yıllık evli sunucu Murat Başoğlu diye başlayan haberler var ya. Hatta bende bu habere bir köşesinden bulaşmış, Murat'ın karısının yanında olmuştum ya. Herkese inat, kocanı seviyorsan evliliğini kurtar, demiştim ya.

Haberin devamı varmış.. Öpüştüğü kız yeğeni imiş, pessssss, ben bunu bilmiyordum. İşte o zaman benim için durumlar, ahvaller değişti.. Bir daha düşün sen bacım diyeceğim. Bu arada ikinci pesssss, kız da evli. Valla ben, kızın fotoğraflarını gördüm. Kaçın derim, ön yargı bazen iyidir.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...