İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

EHL-İ BEYTİ SEVMEK ADAMI DİNDEN ÇIKARIR MI?

YAYINLAMA:

Birbirlerine Kadırga kabadayısı ağzı ile cevap yetiştiren bu hocaefendiler sosyal medya ortamında da paylaşımlara konu oldular. Ben hemen durduğum noktayı söyleyeyim: “Ali’ye dost olan, benim de dostumdur!” Hadis-i Şerifi mucibince Ehl-i Beyt’e muhabbet beslemeyi ehl-i iman olmanın alâmeti sayarım. Ancak bunun tersi geçerli değildir. Ehl-i Beyt’i sevmeyen iman dairesinden çıkmaz, ama İslam ahlâkından uzaklaştığı kesindir. Hele hiçbir insafa sığmayacak şekilde, meşru halife ve ilim şehrinin kapısı Hz. Ali Efendimize isyan edip kan davası güden, iktidarı bin çeşit hile ve entrika ile elde edip saltanat kuran, Hz. Ömer Efendimizin deyimiyle “Arab’ın Kisrası” diye bilinen bir adama laf söyleyenlere, onun ve İslam’a bir çok cahiliye adeti karıştıran ailesini yeren Müslümanlara “Sen iman dairesinden, Ehl-i Sünnet akidesinden çıktın!” demek büyük bir gaflettir.

Halkımızın büyük bir kısmı dinî tarihi bilmez, kulaktan dolma bilgilerle ve ailesinden öğrendiği ibadetlerle yetinirler. Mahallesinde veya yakın çevresinde tanınan bir Hoca varsa, onun meclisinde duyduğu çoğu tahrif olmuş rivayetlerle, halk töresine ait bilgilerle dinini tamam ettiğini zannederler. Buna rağmen, Türk halkının kahir ekseriyeti Ehl-i Beyt’e muhabbet besler, çoğumuz Hz. Ali Efendimizin gaza hikayeleri ile büyümüşüzdür. Burada temiz imanlı Anadolu ahalisinin sağ duyusunu çok net olarak görebiliriz.

Bugün piyasada ismi mezkûr vaiz benzerleri Emevi Meliki Muaviye’ye “Hz. Muaviye Radıyallahu Anh” demeyenleri ya sahih (sağlam ve gerçek) İslam çizgisinden çıkmakla ya da Şia’ya mensup olup İran ajanı olmakla suçlamaktadırlar. İsterseniz şu sözü bir açalım: “Radıyallahu Anh” genelde Sahabeler için kullanılan ve “Allah ondan razı olsun” anlamına gelen bir sözdür. Allah Emevî Meliki Muaviye’den neden razı olsun? Sahabenin ve Peyamberimiz’in en yakınlarının icması (ortak görüşü) ile devlet başkanının seçimle gelmesi ilkesini çiğnediği ve Sâsâni Şahları gibi bir saltanat rejimi kurduğu için mi? Meşrû Halife’ye isyan edip eşkıya konumuna düştüğü, İslam Devleti’ni iç savaşa sürüklediği için mi? (Sahi başta Hanefi fıkhı olmak üzere Ehl-i Sünnet’e göre eşkıyalığın hükmü nedir?) Peygamber Efendimizin Vedâ Hutbesinde yasakladığı “kan davasını” yeniden Müslümanların arasında yaydığı için mi? Kendisinden sonra oğlu sarhoş ve katil Yezid’i veliaht ilan ettiği ve Kerbelâ’nın yolunu açtığı için mi? Eğer bir Müslüman bu sebeplerden dolayı bu Emevî Melikine “Radyallahu Anh” demezse bunun iman ve itikattan çıkma sebebi kabul edilmesi ne derece meşrudur?

Derler ki, bahsedilen Emevî Meliki müçtehitmiş, onun Hz. Ali’ye karşı çıkması içtihat farkındanmış. İçtihat dini ve hukuki meselelerde olur, siyasi meselelerde geçerli değildir. Buna örnek olarak Ehl-i Sünnet hadis kitaplarında birden fazla yerde geçen bir hadisi verebiliriz: Sahabeler, dünyevi meselelerde Peygamber Efendimizle istişare ederken şunu sorarlarmış: “Ya Resulullah, bu senin şahsi görüşün mü yoksa bu konuda vahiy mi geldi?”. Peygamberimiz de “Şahsi görüşüm.”, deyince o zaman “Bu konuda biz farklı düşünüyoruz!” derlermiş. Yani, dünyevi meselelerde bırakın Sahabe’nin içtihadını Peygamberin görüşü bile tartışılabilmektedir. Öte yandan Ehl-i Sünnetin “Ulül emre (başınızdaki meşru yöneticilere) itaat edin.”, temel hükmünü bir tarafa bırakıp, “Canım o da içtihat yapmış” demenin bir mantığı veya meşruiyeti olabilir mi? Ayrıca gerek laik hukukta gerekse Ehl-i Sünnet fıkhında bir hakimin kendisi veya yakınları hakkında hüküm vermesi uygun değildir. Bunlara göre, Emevî Meliki Muaviye kendi kişisel iktidarı ve saltanatı hakkında hüküm verirken içtihat yapmış, sahabenin icması ile seçilen meşru halifeye isyan etmiştir. Bu mudur Ehl-i Sünnet yolu? Ne güzel İstanbul be!

“Hz. Muaviye’ye düşman olan sahih İslâm çizgisinden çıkar!” Bu görüşe göre Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Hz. Abbas, Hz. Ebûzer, Hz. Ammâr, Hz. Âişe, İmâm-ı Âzam, başta Hoca Ahmed-i Yesevî, Hacı Bayram, Hacı Bektaş, Mevlana, Ahi Evran, Şeyh Edebalı olmak üzere bilumum Türk İslam mutasavvıfları, Yunus Emre ve Şeyh Galib gibi iki büyük Türk şairi ve daha bunun gibi binlerce Müslüman büyüğünün dinden çıkması iktiza eder. Var mı böyle büyük iddia da bulunacak babayiğit? Ben şahsen buna cüret edemem.

“Hocam, ne alâka bunlar şimdi? Bunun ekonomiyle ne alâkası var?”, diye düşünüyorsunuz, biliyorum. Çok alâkası var. Türkiye var olma mücadelesi veriyor. İran ve Rusya ile ortaklaşa ABD’ye karşı bir savaş veriyor. İran ve Rusya bizim ilelebet dostumuz olmayacak, onlar da her türlü Ali Cengiz oyunu içine girebilirler. Ancak şu konjonktürde çıkarlarımız ortak. Tam da bu sırada, bazı “endişeli muhafazakâr” arkadaşlar “İran emperyalizminden”, bazı liberal sol aydınlatılmışlar da “PeKeKe ile barışmaktan” bahsetmeye başladılar. Üstüne de bu tartışma geldi… Bu vatan savaşında iç cephede bozgunculuk çıkarmaktadır. ABD’nin muhtemel bir İran Operasyonuna (bilmeden de olsa) destek vermektir. Herkesi akl-ı selîme ve milli birliğe davet ediyorum.

Hayırlı Cumalar.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...