Marmara’da saniye mücadelesi
Önceki gün Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü'nde dinlediğimiz tabloyu tek cümleyle özetlemek mümkün:
İstanbul’un bir sonraki büyük depreminde saniyeler hayat kurtaracak ve o saniyeleri uzatmanın yolu, erken uyarı ile deniz tabanı izleme yatırımlarını artık ertelememekten geçiyor.
6 Şubat depremlerinin acı can kayıplarının yanında ortaya çıkardığı yaklaşık 100 milyar dolarlık maliyet, “saniye” ile “ekonomik fatura” arasındaki bağı hepimize acı biçimde hatırlatıyor.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) Müdürü Prof. Dr. Nurcan Meral Özel’in “Marmara Bölgesi Pilot Deprem Erken Uyarı Sistemi Çalışmalarındaki Gelişmeler” sunumu, bir teknoloji tanıtımı değil; İstanbul’un risk yönetimi kapasitesinin fotoğrafıydı.
Tez net: Erken uyarı sistemi, İstanbul depreminde yalnızca can güvenliğini değil, kentin ekonomik sürekliliğini de koruyacak stratejik bir altyapı ve bu altyapının tamamlanması için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği talimat ve destek kritik eşik.

Birinci argüman: Saniyelerle ölçülen fark, milyonlarla ölçülen kaybı azaltır.
Deprem Erken Uyarı (EEW) sistemi, hasar yapıcı sarsıntılar hissedilmeden saniyeler önce uyarı üretebilen bir mekanizma. Teknik tarafı basitçe şöyle:
Depremde önce gelen, daha hızlı ve zararsız P dalgaları algılanıyor; bu veriler işlenerek yıkıcı S dalgaları gelmeden uyarı veriliyor. Bu uyarı, “birkaç saniyede ne yapılabilir ki?” sorusunun cevabını otomatik senaryolarla dolduruyor:
Tren/metro hatlarının durdurulması, gaz vanalarının kapanması, elektrik hatlarının izole edilmesi, hassas makinelerin kapatılması, acil çıkış kapılarının açılması..
Manuel tarafta da kurum protokollerinin devreye girmesi, arama-kurtarmanın konumlandırılması, okullar ve hastanelerde tahliyenin başlatılması gibi kritik adımlar var.
İstanbul ölçeğinde bu, can kaybını azaltmanın yanında, ikincil afetleri ve üretim-hizmet duruşlarını düşürerek ekonomik şokun boyutunu küçültmek demek.
İkinci argüman: Asıl zaman kaybı, Marmara’nın altındaki “kör noktadan” geliyor.
Kandilli’nin karadaki istasyon altyapısı modernize edilmiş durumda. Mevcut sismik istasyonlarda ortalama 5–6 saniyelik veri iletim gecikmesi varken, Marmara’da kurulan 30 yeni nesil kuvvetli yer hareketi istasyonunda gecikme 0.2 saniye düzeyine inmiş. Buna rağmen Özel’in altını çizdiği eksik çok net:
“Marmara Denizi’nde hâlen deniz tabanında gerçek zamanlı veri ileten istasyonlar bulunmadığından, sismik dalgaların karadaki istasyonlara ulaşması yaklaşık 6 saniye sürmekte, bu da erken uyarı açısından kaçınılmaz bir zaman kaybı oluşturmakta.”
Son test bunu gösteriyor: 2 Ekim 2025’te Marmara Denizi’nde olan Mw 5.0 depremine ait ilk erken uyarı, depremden 8.4 saniye sonra üretilebilmiş.
KRDAE’nin hedefi, Marmara tabanına gerçek zamanlı sensörler ekleyerek uyarıyı 3–6 saniyeye çekmek. İstanbul gibi altyapısı yoğun bir metropol için 3–4 saniyelik fazladan süre; ulaşım kazalarını, doğal gaz-elektrik kaynaklı ikincil riskleri, yüksek hassasiyetli sanayi ve sağlık tesislerindeki duruş maliyetlerini azaltan somut bir ekonomik kazanım.
Üçüncü argüman: Hızlı hasar tahmini, ekonomik karar alma için kanıt üretiyor.
Kandilli’nin İstanbul Deprem Hızlı Müdahale Sistemi, 100’den fazla arazi tipi ivmeölçerle deprem sonrası sarsıntı ve hasar haritalarını gerçek zamanlı çıkarıyor. 23 Nisan 2025’teki (M6.1) Silivri açıkları depreminde yer sarsıntısı haritaları ilk 30 dakika içinde üretildi; 1,2 milyon binadan oluşan İstanbul bina envanteri için tahminler 60 dakika içinde tamamlandı ve 9 bin 800 binada hafif hasar olabileceği öngörüldü. Resmî tespitlerde 36 bin bina incelendi ve 4 bin 295 bina hafif hasarlı bulundu. Bu “yakınsama”, kriz anında finansman, sigorta, lojistik, barınma ve üretim planlaması yapan kamu-özel tüm aktörler için hayati bir veri akışı demek.
Karşı görüş / risk:
Deniz tabanı istasyonları pahalı ve işletmesi zor. Özel, Marmara’nın iç deniz yapısı nedeniyle geçmişte sistemlerin balıkçılar tarafından zarar gördüğünü; bu yüzden yeni mimarinin gömülü ve “smart” kablolu olacağını anlattı. Bir başka risk sigorta boyutu: “En az yirmi- yirmi beş yıl biliyorsunuz denizde kurulacak aletlere sigortalama da olmuyor.” Yani yatırımın sürdürülebilirliği, teknik kadar bakım-işletme kapasitesine de bağlı.
Çözüm / strateji çıkarımı:
Tam da bu nedenle konu bir “proje” değil, bir kamu politikası tercihi. Özel, maliyeti açıkça söyledi:
“30 milyon euro, sadece Kuzey kola koyarsak. Bir de Güney kolu var bunun.”
Siyasi eşiği de net tarif etti:
“Özellikle 23 Nisan depreminden sonra Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik. Desteklenmesine dair talimatlar verdi. Biz de mimarisini şu an çiziyoruz. İnşallah yapacağız. Yani en mükemmelini yapalım istiyoruz.”
Bu talimat, çok yıllı ve korumalı bir yatırım programına dönüşmeli; Kuzey kolu için minimum 5–6, bütçe elverirse Güney kolu için 4–5 istasyonluk ağ birlikte kurulmalı.
İkinci politika alanı, teknoloji ekosisteminin hızlandırılması. Mobil bildirimler konusunda Kandilli hâlâ yolun başında.. “Android sistemi henüz gelişmedi… oldukça masraflı işler bunlar.” Google’la görüşmelerin sürmesi ve özel sektörün destek arayışı olumlu; fakat bu destekler şeffaf, kurumsal ve bilimsel koordinasyon altında yürümeli. Algoritmaların geliştirilmesi için yapay zekâ gibi araçlar destekleyici olabilir; ancak son karar ve sorumluluk, yanlış alarmı en aza indiren bilimsel çerçevede Kandilli’de kalmalı.
Son söz:
Kandilli’nin 1998’de başlayıp 2001’de resmileşen erken uyarı birikimi, modern ağı ve test edilmiş algoritmaları var. Eksik halka, Marmara’nın altına uzanacak gerçek zamanlı deniz tabanı ağı. İstanbul için bu, bilimsel bir lüks değil; milyonların canı kadar, şehrin ekonomisinin ayakta kalması için stratejik bir sigorta. Saniyeleri kazanmak, can kayıplarını engellemenin yanında milyarları kaybetmemek demek.