KOLONYANIN TARİH SAHNESİNDEKİ YOLCULUĞU VE KÜLTÜRÜMÜZDE KOLONYA

Berk MÜHÜRDAROĞLU
Tüm Yazıları
Kolonya, Türk kültürünün olmazsa olmazlarından biridir.

Kozmetik ve parfüm sektörünün inanılmaz bir hızla gelişmesiyle birlikte kolonyanın yüzüne bile bakan yoktu. Oysaki sürdüğünüzde mis gibi kokan ayrıca mikropları öldürme gücü olan canım kolonya küresel anlamdaki pandemik koronavirüs salgınının yayılmasıyla birlikte bilim adamları tarafından mikroplarla savaşmanın en iyi yollarından biri de ellere kolonya sürmemiz gerektiğini söylemelerinin ardından kolonya satışlarında bir patlama söz konusu oldu. Kolonyanın iade-i itibarı geri verildi. Gelin şimdi sizlere korono günlerinde kolonyanın tarih sahnesindeki yolculuğuna ve bizim kültürümüze gelişine bir göz atalım.

Kolonya, Türk kültürünün olmazsa olmazlarından biridir. Bu ferahlatıcı hoş kokuyu, uzun yıllardır bayramlarda ya da normal zamanlarda evlerimize gelen misafirlerimize ikram ederiz. Bizim kültürümüzde kolonya, misafir ağırlarken olmazsa olmaz bir ikramdır. Peki hal böyleyken, bizim kültürümüzde böylesine yeri olan kolonyanın tarihi nereye dayanmaktadır? Bu hoş kokuyu ilk olarak kim icat etmiştir? Dilerseniz kolonyanın tarihine ve kolonyayla ilgili ilginç bilgilere kısaca bir değinelim.

Kolonyayı ilk kez kimin yaptığı kesin olarak bilenememektedir

Bilinene göre, kolonya ilk kez 1690 yılında Almanya'nın Köln şehrinde yaşayan Jean Paul Feminis isimli bir seyyar satıcı tarafından yapılmıştır. Ama yine de daha önce kolonyayı kimin bulduğu ile ilgili kesinleşmiş bir veri yoktur. Feminis, kolonyayı yaptığı reçeteyi Giovanni Antonio Farina isimli birine bırakmış; o da bunu yeğeni Giovanni Maria Farina'ya vermiştir. Farina ise kolonya yapımı üzerine çalışmış ve hoş lavanta suyu adıyla ilk kolonyayı üretmiştir. Kolonya yapımı 19. yy. başlarında Fransa'ya yayılmış ve burada da kolonya suyu adıyla üretilmiştir. Ardından tüm dünya bu kokuyu kolonya olarak tanımıştır. 

Kolonya bir zamanlar kozmetik değil, tıbbi amaçla kullanılıyordu

Kolonya ilk bulunduğu yıllarda bugünkü gibi kozmetik değil, tıbbi amaçlar için kullanılıyordu. O dönemdeki formülünde biberiye, portakal çiçeği, bergamot ile limon bulunan karışım, sindirim sistemi rahatsızlıklarında şekere damlatılarak alınıyor ya da şaraba karıştırılarak içiliyordu. Ayrıca ağız çalkalama, yara temizliği, kas ve eklem ağrıları için de solüsyon olarak kullanılıyordu. 

Temizlik amacıyla kullanılmasının ardından ise burjuvazinin gözdesi oldu!

Kolonya, tedavi edici özelliğinin ardından 18. yy’de temizlik amacıyla kullanılmaya başlandı. Sınıf savaşının en keskin biçimde yaşandığı yıllarda yükselen burjuvazi sınıfının karşısında, ağır parfümler yenik düştü ve ferahlatıcı kokusuyla kolonya, saflığın simgesi haline geldi. 

Kolonya, Osmanlı topraklarına II. Abdülhamid döneminin ilk yıllarında girdi

O dönemde ithal edilen ürünlerden biri de Farina'nın Eau de Cologne'siydi. Peki, ilk yerli kolonya ne zaman üretildi? Ahmet Faruki, kolonyayı ülkemizde ilk olarak üreten kişidir. Faruki, halk tarafından odikolon olarak adlandırılan Eau de Cologne'ye "kolonya" adını vermiştir. Ve hızlı bir şekilde konuk ağırlama ritüelinin vazgeçilmez ikramı haline geldi. Kolay imal edilebilmesi ve maliyetinin az olması nedeniyle kolonya, ülkemizde çok hızlı bir şekilde yayıldı. Sonra da konuk ağırlama ritüelinin bir parçası oldu. Bugün bile aynı alışkanlık, toplumumuzdaki yerini değişmeden korumaktadır. 

Kolonya, çeşitlenerek ancak yerini asla kaybetmeyerek bugünlere ulaştı

Kolonya, topraklarımızda oldukça zengin bir hayat sürdü. Bugün birçok bölgenin kendine has kolonya çeşitleri bulunmaktadır. İzmir'in altın damlası, Antalya'nın turunç çiçeği kolonyası, Rize'nin çay kolonyası, Düzce'nin tütün kolonyası, Amasya'nın elma kolonyası, Ayvalık'ın zeytin çiçeği kolonyası... Kültürümüzde önemli bir yere sahip olan kolonya, hızla değişen toplumumuzdaki yerini bir an olsun kaybetmemiş ve yıllardır da bayram kutlamalarına, hasta ziyaretlerine, yolculuklara eşlik etmiştir...

KORONAVİRÜS GÜNLERİNDE SOSYAL MESAFE 

Sosyal mesafe ve sosyal mesafeyi korumak nedir? 

Sosyal mesafe, insanlar arasındaki yakın iletişimi sınırlamak için kullanılmayı amaçlıyor. Konferansların iptal edilmesi, önemli toplantıların sınırlı sayıda tutulması ve okulların belli bir süreliğine kapatılması… Tüm bunlar, sosyal mesafeyi tutmak bireylerin toplu taşıma araçlarından kaçınması veya evden çalışması; sosyal ortamlarda mesafeyi korumayı sağlıyor. Sosyal mesafe konusunda yapılması gereken diğer uygulamalar arasında ise el sıkışmalarından kaçınma ve diğer insanlardan üç metreden fazla kalmak, uygun olarak gösteriliyor. 

Sosyal mesafe sırasında yapılmayacaklar

Kalabalığın içine girmeyin.

Başkasının evinde kalmayın.

Çocukları oyun için buluşturmayın.

Sinema, tiyatro ve konsere gitmeyin.

Maçlara gitmeyin.

Kalabalık mağazalara girmeyin.

AVM’lere gitmeyin.

Misafir kabul etmeyin.

Acil olmayan işler için eve usta, tamirci vs. çağırmayın.

Spor salonuna gitmeyin.

Toplu taşıma kullanmayın.

Sosyal mesafe sırasında tedbir alınarak yapılabilecekler​​​​​​

Bütün tedbirlerinizi aldıktan sonra yakınlarda dahi bulunan restoranlara gitmeyiz. Çoğu kapalıda olsa açık olanlara dahi gitmeyiniz.

Bütün tedbirlerinizi aldıktan sonra markete gidebilirsiniz. Sanal market sistemi tercihiniz olsun.

Bütün tedbirlerinizi aldıktan sonra yemek sipariş edebilirsiniz.

Bütün tedbirlerinizi aldıktan sonra eczaneye gidebilirsiniz.

Sosyal mesafe sırasında yapılacaklar

Evde yürüyüş yapın. Dışarı çıkmak istiyorsanız tüm önlemleri alarak steril bir şekilde mesafeyi koruyarak kısa vakitli temiz hava yürüşü 10-15 dakika.

Bahçeyle uğraşın.

Dolapları düzenleyin.

Kitap okuyun.

Müzik dinleyin.

Yemek yapın.

Ailece oyun oynayın.

Arkadaşlarınızla telefonda sohbet edin.

Yaşlıları arayarak kontrol edin.

Sevdiğiniz bir diziyi izleyin.

Karantina ve amacı 

Karantina, hastalık semptomları sergileyen veya bu kişilerle temasa geçen bireylerin dış dünyayla olan hareketlerini azaltarak, iletişimi kısıtlamak anlamına geliyor. Bu sayede virüsün yayılması önlenmektedir. Bireyler, olası taşıyıcı biriyle temasa geçtiyse veya o kişide semptomlar varsa o kişinin semptomlarını izlemek ve süreci kontrol altına almak için uygulanan bir protokol. 

İzolasyon: İzole yaşamak

İzolasyon, virüsün belirtilerini gösteren ya da kendini fiziksel olarak rahatsız hisseden veya olası Koronavirüs semptomlarını taşıyan kişi ve kişilerin; virüsün sağlıklı kişilere yayılmasını önlemeye yardımcı olmak için kullanılan bir terimdir. Bazı durumlarda, insanlar hastanede izole edilebilirken, yönetilebilir semptomları olan kişiler evde izole edilir.

Sosyal mesafe, dünyanın dört bir yanındaki pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de şu anda zaten uygulanmakta. Okullar geçici bir süreliğine eğitime ara vermiş durumda, fazla sayıda insanı bir araya getirecek her türlü toplumsal etkinlik iptal, spor salonlarından AVM’lerdeki oyun alanlarına pek çok mekan da kapalı… Bu şartlar altında pek çok insanın sorduğu soru ise belli: Virüsten korunabilmek için kendimi izole etmeli miyim?

Uzmanların bu konudaki tavsiyesi ise özellikle 60 yaş üzerindekileri ve bağışıklık sistemi yeterince güçlü olmayanları ilgilendiriyor. Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi gibi pek çok kurumun yanı sıra ülkemizdeki ilgili mercilerin sıklıkla yinelediği gibi, bu iki kategoriden en azından birinde yer alan insanların sosyal mesafe protokolünü çok katı bir biçimde uygulamaları gerekiyor.

Bununla birlikte, bu bireylerin izolasyonu seçmeleri ya da iki protokolü birleştirip “hibrit” bir metot tercih etmeleri da mümkün. Bütün bunlara rağmen, şartların değişebileceğinin farkında olunması gerekiyor. Bütün önlemler o günün koşullarına ve gerektirdiklerine göre alınıyor. Bu sebeple, ilerleyen günlerde daha farklı protokollerin yürürlüğe sokulması olası.

Sağlıklı ve hijyenik günler dilerim...

Günün Sözü:

Şifasız hastalık yoktur; irade eksikliğinden başka. Değersiz bitki yoktur; tanınmamasından başka.

İBN-İ SİNA