İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

O İŞE RİFÂÎLER KARIŞIR, NE DEMEK?

YAYINLAMA:

Türk-İslâm kültüründe önemli bir yeri olan tasavvuf anlayışı, sosyal hayâtı o kadar etkilemiştir ki, tasavvuf ehlinin kullandığı bir çok ifâde, günlük dile geçmiştir. Bu ifâdelerin birçoğu hâlâ dilimizdeki yerini korumaktadır. “Çivisi sağlam”, “çifte vav çekmek”, “ışığı uyandırmak”, “ârif olan anlar”, “Yezid’e lânet”, “çileden çıkmak”, “altmış altıya bağlamak”, “gündüz külâhlı, gece silahlı”, “kerâmeti kendinden menkûl” gibi ifâdeler bunlardan sâdece birkaçıdır.

Bir de “O işe Rifâiler karışır” sözü vardır. Artık kaybolmak üzere olan İstanbul Türkçesi’ni bilen ve konuşanların çokça kullandıkları bir ifâdedir. Elbette birçok söz ve ifâde gibi bu sözün de bir hikâyesi ve menkıbesi vardır.

Rivâyet edilir ki, Sultan 4. Murat’ın saltanâtı sırasında, şarabın yasaklandığı döneme denk gelen günlerde, bir Bektâşî dervişi elinde şarap dolu şişe ile yolda yürürken, zâbıtalarla karşılaşır. Zâbıtalar Bektâşî dervişinin elindeki şişeden şüphelenir durdururlar ve şişede ne olduğunu sorarlar. Bektâşî dervişi de önce yalana başvurur ve “Sirke var” cevâbının verir. Buna inanmayan zâbitlerden biri şişeyi ister. Bektâşî dervişi de, işi kerâmet kılıfına sokup vaziyeti kurtarmak ister ve şişeyi verirken “Şarap ol ey mübârek sirke” der. Aklınca sirke olan sıvıyı, kerâmet gösterip şaraba dönüştürmüş gibi yapacak ve zâbitlerden kurtulacaktır. Bektâşî dervişinin niyetini anlayan zâbitbaşı, “Mâdem kerâmet sâhibisin, o zaman iki sokak ötedeki yangını söndür, bakalım” der. Her lafa bir karşılığı olan Bektâşî dervişi, bu lafın altında da kalmaz ve “Bizim hükmümüz buna geçer; ateş işi bizi aşar. O işe Rifâîler karışır” cevâbını verir.

Gel zaman, git zaman bu söz halkın diline yerleşmiş ve en zor konular yapacak bir şey kalmayınca tevekkül edip işi Allah’a bırakınca bu söz kullanır olmuştur.

Aşk, âteştir; erbâbı Rifâidir

Aşk, sâdece bir kişinin karşı cinsten birine olağanüstü bir ilgi ve yakınlık duyması değildir. Âşık olan insanın gecesi gündüzüne karışır. Uykuları kaçar. Kendini kaybeder. Normal davranmaz. Aşırı bir gerginlik hisseder. Tansiyonu yüksek ve gerilimli dönemler geçirir.

Toplumlar da insanlar gibidir. Durağanlık ve sürekli istikrar hem insanlar hem de toplumlar için ulaşılması imkânsız bir ideal ve bir ütopyadır.

Toplumlar bâzen birkaç saat, bâzen birkaç gün ve bâzen de aylar ve yıllar süren gergin dönemleri geçirir. Millî takımın oynadığı önemli bir futbol maçı birkaç saatlik bir toplumsal tansiyona sebep olabilir. 15 Temmuz gibi işgâl ve terör saldırıları günlerce süren demokrasi nöbetlerine veya demokrasinin vazgeçilmezi olan seçimler sosyal gerginliklere sebep olur. Savaşlar, göçler, deprem gibi doğal âfetler (mazallah) daha uzun süreli gergin ve yüksek tansiyonlu dönemlere sebep olan olaylardır.

İster birkaç saat olsun, ister birkaç ay ya da birkaç yıl, bu tür olağanüstü dönemlerde toplumlar, âşka tutulmuş bir insan gibi, belirsizlik yaşayabilir. Bireysel olarak yaşanan aşk ve kara sevdânın o kişiyi yakması gibi, bu gibi gergin dönemlerde de toplumun âteşini yükseltir. Bunun tek çâresi, zamandır. Nâdir kişiler hâriç, hiç kimsenin elinden bir şey gelmez.

Çoğumuz, elinde şarap şişesiyle yakalanan Bektâşî dervişinin çâresizliği gibi, işi daha güvendiği makamlara havâle ederiz. Elbette bunun için, yine tıpkı Bektâşî dervişinin kendince kerâmet gösterip kurtulmaya çalışması gibi, toplum elinden geleni yapar. İstenen, bu gerginliğin sonunda her şeyin huzûra ve sükûna kavuşmasıdır.

“Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” sözündeki gibi, Allah sıkışan kulunun yardımına bir Hızır gönderir. Yeter ki, o kul elinden geleni yapmış olsun ve işi Allah’a havâle etmeyi hak etmiş olsun.

Bir Türk toplumu olarak tansiyonu ve gerilimi yüksek dönemleri hayırlısıyla atlatmayı iyi beceren bir yapıya sâhibiz. Herkes, karınca karârınca, elinden geleni yapıyor. Madde plânında yapılması gerekenler yapılıp, mânâ plânında “Hayırlısı” deniyor. Başında büyük sorunlarla karşılaşınca da büyük bir olgunluk ve tevekkül ile “O işe Rifâîler” karışır demekten de gocunmuyor.

Yakılan ve yakılmak istenen her kötü ateşin, ehli tarafından çözülmesi hepimizin duâlarındadır. Allah, hayır niyetiyle edilen duâlarımızı makam-ı âlisinde kabûl eder, inşallah.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...