İstanbul
Açık
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ZOR BİR HAFTADAYIZ

YAYINLAMA:

Dün; YeniBirlik’te bugün yayınlanacak olan yazımı yazmak üzere bilgisayarın başına oturduğumda her zaman yaşadığım o duygular yine üzerimdeydi. Haftalardır yazı yazmak için bilgisayar başına geçtiğimde etrafımda bana baskı yapan bir konu vardı ve öncelikle onunla ilgili konulara öncelik vermemi isterdi..

Öyle veya böyle mutlaka onunla ilgili birkaç bilgiyi, köşe yazımın paragrafları arasına sıkıştırırdım. Bazen tümüyle koronavirüs konusuyla başlar onunla son cümlelerimi tamamlar ve “ohh bee, bugunkü yazıyı da yazdık, bitti” deyip rahat bir nefes alırdım.

Bugün o duyguların pek de esiri olmak niyetinde değilim. Koronaviris salgınında neler oluyor, ülke düzeyinde ne durumdayız, “salgında nereye gidiyoruz”u pek de merak etmiyorum.

Her akşam Sağlık Bakanlığı’nca açıklanan bilgiler birçoğumuzda olduğu gibi, benim de bilgilenmem için yeterli oluyor. Vaka sayısı ne durumda, ülke genelinde neler oluyor, özellikle yaşadığım şehir olan İstanbul’da durum nedir konularında alabileceğimiz bilgilerle yetinmek durumunda olduğumuz düşüncesindeyim.

Anadolu’nun bazı bölgelerinde salgının biraz hareketlendiği, bazı il ve ilçelerde karantina kısıtlamalarının devam ettiği gelen bilgiler arasındaydı.

Yazmayacağım dedim ama, yine de paragraflar arasına birkaç cümle eklemeden de geçemedim.

Ama, asıl yazmak istediğim ve de giderek güzel insanımızın dillerine dolamaya başladıkları, işi birazda mizahi anlatımla, yumuşatarak geçiştirmeye yönelik söylenen bir tanımlamadan söz etmek istiyorum.

Son günlerde işi şakaya vurup giderek “şehir efsanesine” dönüştürülmek istenen bir sözcüğü çevremde çok duyar oldum.

Dünyanın neredeyse tümüne yayılan, salgına neden olan koronavirüs, diğer adıyla Kovid-19, halk arasında artık Cavit-19 adıyla dillendirilmeye başladı çoktan.

Birçok yerde, özellikle kadınlar arasında salgından söz edilirken Cavit-19 tanımlamasını çok duydum. Önce şaşırdım, ne demek istediklerini anlayamadım, ama, sorduğumda “o bizim Cavit-19’umuz” dediler. Bunun ne kadar yayılmaya başladığını bizim evde kullanılmaya başladığında da gördüm. Halkımızın espri konusunda yaratıcılıklarının ne denli üst düzeyde olduğunu biliyorduk ama işi böylesine yumuşatacaklarını asla düşünememiştim. Görünen o ki; halkımız Cavit-19 adıyla tanımladıkları koronavirüs, diğer adıyla Kovid-19 ile yaşamaya alıştılar bile.

Acaba, çok hızlı bir karar olan “normalleşme süreci”inin sonucu mu bu? Ve ya işin ciddiyetinde giderek uzaklaşmakta mıyız?

Uzman görüşlerinin bazılarında dile getirildiği gibi salgında yeni bir “pik” noktasını mı yaşayacağız?

Son günlerde, bir süredir uygulanacağı söylenen “normalleşme” sürecinde yaşananlar bazı endişeleri de beraberinde getiriyor olmasına karşın, gelen istatistiki verilerden hissedilen endişeye ragmen, öyle pek de korkulacak bir durumun olmadığı da dile getiriliyor.

Yine de önlem için ülkenin birçok ilinde özellikle İstanbul, Ankara ve Bursa’da maskesiz sokağa çıkma yasakları uygulanmaya başladı. Aslında işi ciddye almayan, maske takmaya yeni format getirenlerin çokça uyguladıkları yeni bir moda demek daha doğru bir anlatım alacak. Maskeyi, olması gereken yer olan ağız ve burun kısmını kapayacak şekilde takmaları gerekirken, çeneyi kapamak gibi saçma sapan bir yöntemi uygulayanlara, dış mekanlar, cadde-sokaklarda sıkça rastlanmaktadır. Bu uygulama son günlerde giderek artmaya başlamıştı. Bunun yanı sıra; maske takmadan sokağa çıkanların sayısında önemli bir artış da görünmekteydi.

Bu durum, birçok ilde, en önemli korunma yöntemi olan maske takma zorunluluğunu, maskesiz dışarı çıkma yasağının uygulanmasına neden oldu.

Şimdilik görünen, “sosyal mesafe”nin korunması, “yakın temas” ve öncelikle maskesiz sokağa çıkma yasağı mutlaka uygulamamız gereken önlemlerden oldu.

Bu hafta sonu (dün) 8.sınıf öğrencilerinin ter döktüğü LGS ve gelecek hafta sonu yapılacak olan YKS üniversite sınavlarında milyonlarca öğrenci sınava girecek. Asıl merakla beklenen; imtihanlar sonrasına kadarki süreçte salgın ne gösterecek?

Dileriz korkulan olmaz!

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...