İstanbul
Parçalı bulutlu
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ADINI BİLMEDİĞİM ÇİÇEK! VİCDAN VAPURUNA BİNDİ

YAYINLAMA:

1 avuç siyah tohumdu.

Bir şeye benzemiyordu, komşum Ayşe hanım bahçede duvarın kenarına toprağın içine serpiverdi.

Sonra can suyu.

Ayşe hanımın eli zaten doğuştan can suyu.

Aradan bir ay geçti, dört parmak yeşil yaprakları çıktı.

Derken uzadı ve üzerinde pembe küçük çiçekleri ile aldı başını gitti.

Mücevher gibi.

Dünyanın değme mücevher tasarımcıları böyle tasarım yapamazlardı.

İnanılmaz.

Seyretmelere doyamadığım bu çiçeği iple yukarı doğru bağladık, bütün güzelliği ile özgürlüğünü ilân etti.

Uzadı.

Yazın güzellik kraliçesi idi.

Yarışmada birinci seçilmişti.

Her zaman bitkilerin erkeği dişisi olmaz ama bana bu çiçek kız gibi geldi.

Kız güzeli.

Şimdilerde önce yeşil, sonra siyaha dönen tohumlarını vermeye başladı.. Topla beni tek tek diyordu.

Tek tek topladım.

Çiçekleri tek bir tane dökmedi, anasını bırakmadılar, tutundular analarına.

İsimsiz kahramanım benden olan çocuklarımla seneye aynı geri geleceğim sana diyordu.

Tabiat ne kadar saygın.

Tabiat ne kadar şahane.

Tohumları inci gibi dizilmişler elini uzattığında avucundalar.

Henüz yeşil iken anasından ayıramadığın bu sadakat ne kadar şahane.

Hiç sürprizi yok, çocuklarını kandıran insanlar yok, kızlarını yoldan çıkaran erkekler yok.

İnsanlara bakıyorum.

Analara bakıyorum..

Günlerdir canımın Müge Anlı'sında konuşulan Aleyna'yı düşünüyorum.

Döve döve öldürülen gencecik kızı düşünüyorum.

Yokluk içinde ömrünü geçiren anası babası feryat edip ciğerleri sökülürcesine ağlıyorlardı.

Kızlar analarına hiç benzemiyordu.

Anası guzummmm guzummm diye ağlayan kadının, kuzusu anasına hiç benzemiyordu.

Kızlar için aynı anası denilen günler çok gerilerde kalmıştı.

Dudaklarını silikon yaptırmış, takma kirpikli bütün kolları, göğsü vücudu dövmeler içinde ki kızlar çoktan evinden anasının koynundan uçmuştu.

Kızlar artık analarına hiç ama hiç benzemiyordu.

Sevgilim dediği adam kızı canlı yayında dövüyor, işkence yapıyor, ağzına silah dayıyor.

Uyuşturucu veriyor, başka erkeklere satıyor, gencecik vücudu üzerinden para kazanıyordu.

Tanıklar "erkek arkadaşı" tanımlaması yaparak anlatıyorlardı.

Eskiden vicdan vapurlarında oturacak yer kalmazdı.

Deniz kıyılarında ayaklarımızı midye keserdi de kimse kimsenin ömrünü gencecik yaşında kesemezdi.

Caniler genç kızları merhametsizce çatır çatır kesiyorlar doğruyorlar, lime lime ediyorlar.

Aşkın yoksullukla sarmaş dolaş olduğu yıllarda aşkın tanımı böyle değildi.

İki odalı bir mutfak bir yuvam olsun düşleriz, o masum gülüşler kayboldu gitti.

Sosyal medyada palavra paylaşımları sahici sanan gencecik kızlar, şarkılar dinleyip hayaller kuramaz oldular.

Paranın insanlığı yendiği son yıllarda analarına benzemeyen gencecik kızlar darmaduman oldular.

Ne oldu da huyumuz suyumuz değişti, anlaşılır gibi değil.

Kaybettiklerimizi yeniden bulabilir miyiz?

Yıktıklarımızı onarabilir miyiz?

Karşıdan karşıya geçen son vapurda mıyız?

Hiç bilmiyorum.

Bildiğim tek şey.

Adını bilmediğim çiçeğim.

Funda'nın aklındakiler!

... Televizyonlar çırpınıyor.

Pandemiden çıktığımızı sandığımız rüyalar aleminde hep beraber yaşıyoruz.

Yepyeni programlar, yepyeni diziler start aldı.

Hepsinin yolu açık olsun diyeceğim, bazı programlar için diyemiyorum.

Reytingini gelin kaynana kavgasına itişmesine bağlayan programlara dayanamıyorum.

İçime sindiremiyorum.

Gelinler çirkef, kaynanalar çirkef, ağızları kavgaya hazır açık bekliyorlar.

Ülke zaten oncu buncular kavgası içinde, birbirine tahammül edemezken.

Aslında huzura.

Aslında hoşgörüye.

Aslına iyi niyete.

Aslında merhamete.

Aslında saygıya ve sevgiye.

Aslında birbirimize dayanmamız gereken şu zamanlarda.

Aileler huzur bulamazsa, toplum nasıl huzur bulacak?

Televizyonlardan kavgayı pompalayan, aile huzurunda saygının hiç önemi yok diyen, kötü örnek olan programlara, yolunuz az olsun demekten başka çare bulamıyorum.

... Oscar ödüllü oyuncu Hillary Swank 12 yıl önce yumurtalık kisti tedavisi görüyor.

Amerikan televizyonu ve radyo sanatçıları federasyonuna bağlı sendika oyuncunun sigortasını ödemiyor.

"Yumurtalık kisti tedavisi gerekli değildir" diyor ve sigortayı iptal ediyor.

Sendika iptal nedenlerini anlatırken yumurtalıkları "üreme organı" olarak tanımlıyor.

Oyuncu üreme organı tanımlaması barbarlıktır diyor ve tazminat davası açıyor.

Kadınların yumurtalıklarını korumak sağlığını korumaktır.

"Amacın üremek olduğunu düşünmek ve tedavinin gerekli olmadığını düşünmek barbarlıktır "diyor.

Bu tazminat davasının sonucunu bir kadın olarak çok merak ediyorum.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...