İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

PANDEMİ SONRASI DEVLET-VATANDAŞ İLETİŞİMİ

YAYINLAMA:

Koronavirüs salgını küresel çapta bir dönüm noktası olacağı tartışmaları, salgının Wuhan dışına çıktığı ana kadar götürmek mümkündür. Salgın küresel ölçekte sosyal ilişkilerden ekonomiye kadar hayatın her alanını etkiledikçe siyaset üzerinde de dönüştürücü etkisi olması kaçınılmaz olmuştur.

Tarih bize ne söylüyor?

Salgınlar, toplumlar üzerinde her zaman dönüştürücü unsur olmuştur. Bunu tarihsel birçok örnekte görmekteyiz. Salgınların kısa ve uzun vadede etkileri birbirinden ayrı olarak gözlemlenmelidir. Uzun vadede etkilerini ancak insanların zihniyetinde, siyasal yapılarda ve kurumları değiştiren köklü etkileri olduğunda görebilmekteyiz.

Salgın hâlâ devam ettiğinden dolayı ilerisi için öngörü yapmak zor olsa da pandemi sonrasında çıkabilecek eğilimleri aşağı yukarı görmek mümkündür. Geçmiş tecrübeler, büyük krizler sonrasında devletlerin güçlendiği gerçeğini göstermektedir. Pandemi sonrasında ortaya çıkan düzeni pandemi sürecinde ne yaptığımız belirleyecektir.

Toplum içinde korku ve gözetleme politikalarının arttığı bu süreç, otoriter rejimlerin gücünü arttırdığı bir dönem olarak nitelendirilebilir. Kriz dönemlerinde bireylerin, duydukları kaygı sebebiyle özgürlüklerine yapılan müdahaleleri kabullenmeleri daha kolay olmaktadır. Kendilerini krizden kurtaracak güçlü bir devlet görmek istemektedirler.

Devlet örgütlenmesinin vazgeçilmez olduğu ama demokratik, açık, şeffaf ve hesap verilebilir bir devletin de ne kadar hayatî önemde olduğunu bir kez daha anladığımız bir dönemden geçiyoruz. Özellikle piyasaya bırakılamayacak bazı alanların devletler tarafından yapılması gerektiğinin öneminin bir kez daha görmüş olduk.

Sağlık mı özgürlük mü?

Sorunun cevabı bu süreçte sağlık gibi gözükse de uzun dönemde ciddi sıkıntılara yol açacak gibi gözükmektedir.

Devlet yapısının her zaman toplumu gözetleme isteği olmuştur. Pandemiyle birlikte küresel çapta oluşan korku, devletlerin işini kolaylaştırmıştır. Ülkeler, öldürücü bir virüs karşısında insanların sağlığı için güvenlik öncelikli bir politika gözetse de kişisel verilerin gizliliği konusu gündemden düşürülmemelidir.

Uygulamalarda talep edilen verilerin nerede saklanacağı, kimlerin bu verilere ulaşabileceği, ulaştığında kişinin bundan haberinin olup olmaması gibi soruların yanıtları verileri alınan insanlara açık bir şekilde söylenilmelidir.

Pandemi sürecinde gördük ki, liberal olsun otoriter olsun tüm ülkeler güvenlikleri ve varlıkları söz konusu olduğunda vatandaşlarının özgürlüklerinden kendi lehine taviz vermeye hazırlar.

Pandemi sürecinde virüsten korunmak ve normal yaşama dönmek için yönlendirilmelere açık bir sürece geçildi. Bu süreçlerin otoriter rejimlerin yükselişine imkân tanıdığını varsayarsak, verilen kararların kişisel ve toplumsal hak ve özgürlükleri ön plana tutarak verilmesi gerektiğini unutmamalıyız.

Toplumun sağlığını korumak adına yapılan uygulamaların aynı zamanda gözetleme toplumu dinamiklerini de beslediğini unutmamalıyız. Bu sebeple gizlilik prensibinin ihlal olmayacağından vatandaşlar emin olmalıdır.

Vatandaşların pandemi sürecinde ve sonrasında karar verme mekanizmalarına dâhil olmak için teknolojinin fırsatlarından yararlanmaları gerektiği gündeme getirilmelidir.

Örneğin, Güney Kore internet vasıtasıyla vatandaşların dilekçe verebilmesini sağlamaktadır. Dilekçeler 200 binden fazla oya ulaşırsa hükümetin kamuoyuna açıklama zorunluluğu bulunmaktadır. (1) Böyle bir uygulama bireyleri sürece dahil etme bakımından büyük bir motivasyon sağlamaktadır. Türkiye’de e-devlet üzerinden geri bildirim alınsa da hükümetin kamuoyuna açıklama yapma zorunluluğu bulunmamaktadır.

Devlet ve toplum arasında, diyalog ve müzakereler için yeni alanlar açılması gerekmektedir. Geleceğe yönelik hiçbir şey halkın katılımı olmaksızın bir grup tarafından kararlaştırılmamalıdır.

Bu krizin üstesinden gelmek ve yeni bir krize hazırlıklı olmak için vatandaşların geniş ölçüde katılımıyla sağlanacak sosyal dönüşüm sözleşmesi yapmak gerekmektedir.

(1) https://bctr.org/seul-blokzinciri-tabanli-dilekce-sistemini-baslatiyor-14229/

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...