Ötekine ihtiyacımız var
Yazıma başlarken ne başlık koyacağımı bulamadım. Bazen böyle oluyor. Yazının gidişatı belirliyor başlığı. Hayatın kendisi gibi. Yaşadıklarımıza sonra geriye dönüp baktığımızda bir anlam verebiliyoruz. Ama bazı şeyler de var ki sonuçları belli. Yani oyunun kuralı belli. Elimizde bir kılavuz var aslında. Oyunun kuralları, kuralların doğurduğu sonuçlar belli. Kurallara uyulmadığında nelerin olacağı gibi talimatlar ve sonuçlar hep net. Bununla da kalınmaz. Çünkü hayat değişen bir mekanizmada akıyor. Günlük yaşam becerilerimizi teknoloji belirliyor. Bundan üç yüz sene önce otomobil yokken insanlar at biniyordu. Ulaşmak bir yerden bir yere varmak saatleri alıyordu. Bugün ise ısrarla ben at binip okula, işe bu şekilde gideceğim demiyoruz. Burada bir yere gitmek değişmedi ama nasıl gidileceğini belirleyen araçlar değişti. Bu yüzden kullanım kılavuzunda da değişiklikler yapılması zorunluluğu geldi. O yüzden ana kurallar değişmez ama kuralları uygularken kullanacağımız araçlar değişir. O araçların da teknoloji ile mekanizmaları değişir.
Hayatımızı niyetlerimiz belirler
Niyetlerimizi belirleyen unsurlar çoktur. O yüzden niyetlerimize de karar verirken dikkat etmeliyiz. Allah boşuna niyetsiz dua istemiyor. Öylesine dua etmeyiz ki. Öylesine yaşamayız ki. Bunun olması için yani niyetsiz olmak için ya ruhsal, psikolojik bir sıkıntımızın olması lazım ya da şuursuz olmamız lazım. Psikolojik sorunların uzun veya kısa vadede tedavisi mümkündür ancak şuursuz yaşam bundan daha üzücü ve sonuçları itibariyle de affedilmez bir durumdur. Çünkü şuursuz bir hayatın vebali büyüktür. Sadece insanın kendisini değil etrafındaki herkesi etkileyecek sonuçları olma ihtimali yüksektir. Hayattaki niyetimiz nedir? Bu alemdeki amacımız nedir? Sorumluluklarımızı neye göre belirliyoruz? Tüm bunlar bilinçli/ şuurlu insanın sorması gereken sorulardır. Bu şuur/bilinç hali mikrodan başlar makroya doğru devam eder. O yüzden niyetlerimizi bir kontrol etmekte fayda var.
Kendi başına kurtuluş
Çoğumuz farkında olmadan yönlendiriliyoruz. Kimileri din adına insanları bir yere yönlendiriyor. Kimileri daha iyi eğitim adına kimileri daha güzel olmak adına bir yerlere yönlendiriyor. Peki biz yönlendirilmek istiyor muyuz? Yönümüzü biz belirleyemeyiz mi? İşte en başta belirttiğim temel kurallar kılavuzunun haricinde elimizde kuralları belirleyen ne gibi yönergeler var? Bunları okuduk mu? Anlamaya çalışıyor muyuz? Kendimize kendimiz ayar verebiliyor muyuz? Başka insanların, samimi niyetli güzel yürekli insanların kılavuzluğuna ihtiyaç duymayacak mıyız? Her şeye gözümüzü kapatıp kendi içimizde mi kurtuluşu bulacağız? Böyle bir şey mümkün mü? Sizce? Mümkün değil. Eğer insan kendi başına kendini kurtarabilseydi kimseye gereksinim duymadan ayakta kalabilseydi hepimize bir dünya verilmeliydi ve biz orada mutlu mesut tek başına yaşıyor olmalıydık? Peygamberlere gerek olmazdı en baştan. Bir bilene sormadan o konu hakkında bilgiyi nasıl edineceğiz? Bilgi kaynakları belli evet ama en doğrusunu bulmak için bile bir araştırmaya gerek varken ben bilirim ben yaparım ben kendim işin içinden çıkarım demek büyük bir ego değil de nedir? Hastalıklı bir hal değil de nedir? Yönlendirilmeyin ama doğru yöne gitmek için bir ötekine ihtiyacımız var. Bu kaçınılmaz. En başta da temel değerlere ihtiyacımız var.
Muhtaçlığını kabul etmek
Hepimiz bir diğerinin kılavuzluğuna ihtiyacımız var. Ahlaklı, erdemli, güzel niyetli insanlara ihtiyacımız var. Hepimizin bir diğerinden öğreneceği çok şey var. Tecrübeler hayatın şekillenmesine yol açan yapı taşlarıdır. Olumsuz bile olsa oradan öğrenecek, ders çıkartılacak nice şeyler var. Muhtacız; öğrenmeye, anlamaya, bilgilenmeye ve birbirimizi beslemeye. Tek taraflı değil hayat. Tek taraflı da ayakta duramayız. Birbirimizin kılavuzluğunda gelişerek ve geliştirerek yol almaya muhtacız vesselam.
Dış Dünyadan
Evlatlık sahipsiz çocuklar
ABD’nin New Orleans şehrinde aileleri tarafından istenmeyen evlatlıklar tekrar aile edinmeleri için başka ailelere sahiplendiriliyorlar. Yeni alıcı ailelerine kendilerini beğendirmek için bir salonda kenarda oturan aile adayları ve kırmızı halıda yürüyen göz süsen, utanan, çaresiz çocuklar. Şaka değil. Utanç verici bir durum ve insan inanamıyor ama gerçek. Avustralya’da bir medya kuruluşunun haberi bu ve linkini de aşağıda veriyorum. Bu çocuklar sonra nelere maruz kaldığını kim bilebilir? Videodaki uzman istismar, fuhuş veya birçok araştırmalarda tuhaf şeyler için bu çocuklar ortadan yok ediliyor olabilir, diyor. Onca mülteci çocuklara ne oldu sorusunu tam da
burada sorabiliriz. Ortada bir para dönüyor mu? Kimler bu işten nemalanıyor kim bilir? Çocuk koruma uzmanı Gülhan Gündüz olayı doğruladı ve bunun sistemsiz verme olduğunu ifade etti. ABD’de sınır dışından edinilen bu evlatlıkları bir süre sonra istemeyerek tekrar başka ailelere vermek için ilanla mezata verir gibi veriyorlar. O çocuklar da başlarına ne geleceğinden habersiz bir meçhule gidiyorlar. Elbette olay çok ciddi. Ama ABD’de son zamanlarda çocuklarla ilgili duyduklarımızdan sonra bu olay bizi şaşırtmasa da insan artık ne diyeceğini bilemiyor. Çocukların ilan edildiği ve çocuklar hakkında bilgilerin yer aldığı minik afişler bile var.
Artı Eksi

Adil-i Mutlak sergisi
Klasik sanatlara ilgisi olan herkesin hatta sadece klasik sanatlar değil estetiğe meraklı olan herkesin görmesi gereken bir hat sergisi. Hat eserleri sergisi diye geçiyor ama tezhip eserleri de var. O yüzden neden sadece hat öne çıkarılmış onu anlamadım. Hatta kapıda duran görevli benimle bir anket yaptı ve hep hat eserleri ile ilgili sorular sordu. Oysa tezhip kısmı da çok güzeldi. Özellikle bir tane tezhip eser vardı ki büyülendim. Serginin tarihi binada yani Tophane-i Amire’de olması o büyüleyici atmosferin içinde hatların, tezhiplerin tavandan aşağıya sarkıtılan içi aydınlatılmış daire şekildeki levhalar başka bir alem yaratmış içeride. Bu nedenle küratörü tebrik ederim. Serginin teması adalet olarak seçilmiş. Ne çok ihtiyacımız var değil mi adalete? Diğer bir detay, bunu eksi hanesine yazmak durumundayım. Tam salonun ortasında bir konferans yapıldı. Kalabalığın içinde. Belki etraf cam bölmeler ile ayrılsaydı güzel olabilirdi. Ancak bu şekilde konsantrasyon hem anlatan için hem de dinleyici için çok zorlayıcıydı.
16 Satır

Tutsak
Ne zaman bir güvercin hafifliğinde kurtulacağız zincirlerimizden? Dünyaya bağladığımız, kopamadığımız prangalarımızdan, ne zaman özgürleşeceğiz? Gözlerde aradığım hakikati bulmak için tutsaklığımdan kurtulmam lazım, biliyorum. Ama öyle güçlü ki, taş kadar ağır dünyanın derdi, beni kendine çekiyor. Keşke bir yol olsa da atsam uçurumdan aşağıya tüm tutsaklığımı. Senin kanadına bağlayabilsem kendimi. Senin tutsaklığına talibim diyebilsem ruhumla. Kanatlarım yoruldu avucuna hapset bugün beni, dinleneyim sıcaklığında. Beni bırakmak istesen de ben yine gelir sana konarım. Böyle tutsaklığa can kurban kuşum. Bu dünyanın bir de öte tarafı olduğunu bana hatırlatır kanat çırpışların. Kalbime sükûnet gelir o zaman bu dünyayı hafife alırım. Beni bırakma! Bir kanat mesafesinde aynı anda ruhum ve bedenim çırpınıyor. Ruhum sensiz tutsak. Bense senin tutsaklığına muhtaç. (Fotoğraf: Deniz Kalaycı)
Editör
Birbirimize kenetlenelim
Daha ne kadar yorulacağız? Daha ne görmemiz gerekiyor? Kovit salgını, depremler, seller, ekonomik kriz, terör saldırıları, şehitlerimiz, Filistin şimdi de Bolu’daki otel yangını. Gerçekten yorulduk. Belimiz büküldü, omuzlarımız çöktü. Ey iyi insanlar bunlar neden oluyor biliyor musunuz? Çünkü iyi olanlar azaldı ve kötüler çoğaldı. Tüm zorlukları yüklenmek kalan iyilere kaldı. O yüzden belimizi doğrultamıyoruz. Yükümüz ağır. Hadi gelin bütün iyiler birleşelim. Tek çaremiz bu, tek başına kalmayalım. Şeytan bunu istiyor. İyice ayrışalım, iyice yalnız kalıp da umutsuzluğa sürüklenelim. Yalnızlığa övgü yapılıyor ya zaman zaman. Bu çok büyük bir tehlike. Bizi birbirimizden ayrıştırmak için bir oyun bu. Aman dikkat. Yalnız çayımı içerim. Yalnız keyif de yaparım. Yalnız ruh hastası oluruz. Kimse yalnız bir şeyin üstesinden gelemez. Öyle olsaydı Allah insanları topluluklar halinde yaratmazdı. O yüzden dostlar daha çok birbirimize tutunmalıyız. Birbirimizi kollamalıyız. Yorgunlukları, acıları, sıkıntıları birlikte kaldırabiliriz. Hepimiz ayrı ayrı bu yükleri taşımayalım altında eziliriz. Kötülere de meydan kalır, istedikleri de bu zaten. Yorulacağız ama birlikte birbirimizin yükünü yükleneceğiz. Hadi bugün sen de bir arkadaşının, dostunun yükünü kaldır. O dostunun yüzünde güller açtır. Bir birimize kenetlenelim ki hayat yaşamaya değer olsun.
Periskop
Ölüm oteli
Düpedüz göz göre göre şuursuzluk. Sadece para için hayatını yaşayan şuursuz insanların başka insanların hayatlarına kastedişidir Bolu’daki otel yangını. Ceza almak vermekle ilgili de bir durum değil artık olan biten. O otel o kadar eski ki, gidenler söylüyor. Suit oda 37bin lira. Düşünebiliyor musunuz? Ölüme gidiyorsun paranla. İnsanda vicdan olmadıktan sonra, insanda merhamet olmadıktan sonra ne yaparsan yap hiçbir şeyi çözemezsin. İnsanlarda his kalmamış, duyarlılık kalmamış. Birgün benim de başıma gelir, etme bulma dünyası anlayışı da kalmamış. Allah’ı para pul olmuş. Gitmeyin efendim bundan sonra hiçbir otele, tesise gitmeyin. O kadar paranız varsa alın bir ev zaten. Kaymayıverin efendim. Bunları biz zengin ediyoruz. Bunları biz para manyağı yapıyoruz. Yedirdikleri, içirdikleri ne ki zaten. Helal mi, haram mı? Sağlıklı mı biliyor muyuz? Bir de etraftakilerin hala kayması keyfine bakması. Bir kulübeniz olsun. 100 metrekare tarlanız olsun. Kendi halinizde yapın yapacaklarınızı zengin etmeyelim bunları. Boykot edelim kapitalist düzeni yoksa bu böyle gider. Bundan sonra önlem alsanız ne olur! Bakanlık sıkı denetlese ne olacak? Belediye mık mık etse ne olacak? Giden gitmiş. Biz bundan sonra elimizi ayağımızı çekelim bunlardan.
Yapay zekâ ile nereye gidiyoruz?
Yapay zekâ günümüzde, artık her alanda bize yardımcı olacak bir teknoloji şeklinde karşımıza çıkıyor. Öyle ki sadece tıp, fen ve mühendislik bilimlerinde değil, sosyal bilimler alanında da yapay zekâdan bahsetmek mümkün. Geçtiğimiz Aralık ayında, sosyal bilimlerin beşiği olarak kabul ettiğimiz İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, yapay zekâ temalı bir kongreye ev sahipliği yapmıştı. Bu kongre, Edebiyat Fakültesi III. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi Congist’24 “Sosyal Bilimler ve Yapay Zekâ: Teori ve Pratik” başlığı ile gerçekleşmişti. Bugün üçüncü ve son gününde olan BOBCATSSS'25 Uluslararası Kongresi ile 21-23 Ocak 2025 tarihleri arasında kütüphanecilik, arşivcilik, bilgi ve belge yönetimi alanında yapay zekânın neler getireceği yine aynı Fakülte'de konuşuluyor. İstanbul Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü faaliyetleri kapsamında İstanbul Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Fransa Gustave Eiffel Üniversitesi iş birliğiyle düzenlenen "BOBCATSSS'25 :Artificial Intelligence in Library and Information Science: Exploring the Intersection " ile yapay zekânın geleceği tartışılıyor, uzmanlarca değerlendiriliyor.
Yapay zekâ, fiziksel kaynakların dijitalleştirilmesi sırasında görüntü tanıma (OCR) gibi teknolojilerle belgelerin taranmasını, metne dönüştürülmesini ve düzenlenmesini sağlamaktadır. Büyük miktardaki dijital içeriklerin korunması ve organize edilmesi için yapay zekâ tabanlı çözümler kullanılmaktadır. Eski ve bozulmuş belgeleri analiz ederek onların okunabilirliğini yapay zekâ ile artırabilir ve yeni anlamlar çıkarabiliriz. Görme engelli veya öğrenme güçlüğü çeken bireyler için yapay zekâ metinleri sesli okuyabilir, özetleyebilir veya farklı formatlara dönüştürebilir. Her tür bilgi kaynağını yapay zekâ ile analiz edebilir, yeni fikirler ortaya koyabiliriz. Yapay zekâ ile her alandaki rutin işleri otomatikleştirirken insanın daha stratejik görevlerde, uzmanlaşmalarına da olanak tanınmış olur. Ancak bunun için insanların, yapay zekâ araçlarını nasıl kullanacakları konusunda eğitim alarak bu teknolojiyi etkin bir şekilde işlerine entegre edebilmeleri sağlanmalıdır.
Biz daha bilgi okuryazarlığı kavramını ülkemizde yerleştirememişken yapay zekâ okuryazarlığı kavramının ortaya çıkması, bu inanılmaz hız, insanı şaşırtıyor. Yeni hedefler belirlemek ve bunun için akademisyenler, eğitimciler ve teknoloji uzmanları ile her alanda beraber çalışmak zorundayız. Bu sürece bilginin güvenliği ve geçerliliği açısından destek verecek bilgi ve belge yönetimi uzmanları da mutlaka dahil olmalıdır. Yapay zeka, kütüphanelerin bilgi yönetimindeki rolünü güçlendirirken, kullanıcıların bilgiye erişimini daha hızlı ve kolay hale getiriyor. Ancak, bu süreçte etik, mahremiyet ve dijital eşitsizlik gibi konuların göz önünde bulundurulması önemlidir. Yapay zekânın kütüphanecilikteki potansiyeli, doğru bir şekilde yönlendirilirse, bilgi ve belge yönetimi uzmanları, bilgi çağının daha kapsayıcı ve etkili bir parçası olabilir. Hepimiz bu çarpıcı gelişmeleri heyecanla takip ediyoruz. Ancak yapay zekâ ile nereye gittiğimiz, çalışmaların nasıl desteklenmesi gerektiği konusunda acil iş birliği planlarına ihtiyacımız var. Yapay zekâ işleri kolaylaştırırken insanları tembelliğe sürüklememeli. Daha iyi bir gelecek için kullanılmalı ve etik değerler göz ardı edilmeden insanlığın hizmetinde olmalıdır. (Doç. Dr. Işıl İlknur Sert)