
Ay ışığında, harman...
Dedim ki: Yitirmek gibi, bulmanın da var mı bir yolu? Dedi ki: Elbet bulunur, iyi hâl üzere kaybolan kişi… Bir gönlüm var, o gönülde türlü türlü mahrumiyet var.
Kanlı gözüm yenimde, gözyaşımda tufan var. “Zorlaştırmayın, kolaylaştırın” ayeti bilmem hangi kilitli kapının ardında, kaç bohçanın içinde saklı... Avuçlarım, bir mum altlığı gibi şimdilerde... Yetim bir çocuk gibi, kederli bakışlarım.
Kalabalığın arsız çehresine inat bir tebessümle yanaklarımdan sızıyor içimdeki yas... Devasız kederinden lezzet, avare halinden huzur duyan âşıkların takatinden bir nasip almak arzusunda gönlüm. Dert varsa, tabip de var diyor iki gözüm...
En büyük keder, insanın insanla olan imtihanı ve en büyük ilim, insanın benliğinden sıyrılması, edeple... “... Eder isyanıma gönlümde nedâmet galebe Neyleyim yüz bulamam ye's ile afvım talebe...” misali... ... Izdıraplı Fuzûlî'nin dediği gibi: “…Dost pervasız, felek acımasız ve zaman kararsız; dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, şans zayıf...”
İnsan, yalnız özünde rantsız... Hem de kendi içre yürürken rastlantısız... Kimse/n yokken bile! Kimse/n... Kimseyi beklemek; Şairin: “Canımla besliyorum, şu hüznün kuşlarını!” deyişinde ki fedânın en kârlı hâli…
Beklemek, bir ömrün en uzun gecesi, en soğuk güzü! Buna rağmen insanın içinde çiçekler nasıl büyür bilir misin?
Gözünden değil, gönlünden dökülür yaş... İnceldikçe incelir gönlünün teli... Hassaslık, en yalın haliyle dokunur tene... Beklemek dediğin; sözün öze sadakati!
Beklemek, yolun sonuna duyulan özlem! Özlenenle kavuşma demi!
O dem ki kirpikten damlayan bir damla yaş! O yaş ki mateme son veren ulak… Kimin murâdı beklemekten payını almamıştır ki? Ve başka hangi murâd alış, hüznü kökünden bir cellat kararlılığıyla söküp atmıştır ki? Beklemek, ne güzel bir hasret ve beklenenden öte bir sevinçli hasret!
Şairin dediği gibi: “Öyle çok beklettin ki; artık senden daha çok seviyorum senin özlemini!” dediği gibi yârin açtığı yâreyle yâr olabilmek...