Türk Devletleri Birliği: Hayal Değil, Sessizce Büyüyen Bir Gerçek
Bir zamanlar sadece edebiyatçıların, idealist tarihçilerin ve milliyetçi hayalperestlerin dilindeydi “Türk Dünyası” fikri… Kimi zaman destanlarla anıldı, kimi zaman romantik bir özlem gibi görüldü. Ama bugün bu fikir; artık masa başı sohbetlerinde değil, devlet zirvelerinde, resmi protokollerde, ortak ekonomik projelerde hayat buluyor.
Bu değişimin mimarı ise hiç şüphesiz Türkiye ve onun güçlü siyasi iradesidir. Özellikle son 10 yılda atılan adımlar, Türk Devletleri Teşkilatı’nı bir birlik çatısı altında buluşturmakla kalmadı; aynı zamanda siyasi, ekonomik ve kültürel iş birliğinin de temelini attı. “Dil bir, gönül bir, hedef bir” söylemi artık sadece güzel bir cümle değil, stratejik bir yol haritası haline geldi.
Azerbaycan ile kurulan güçlü ittifak, Karabağ zaferiyle taçlandı. Türkiye, bu süreçte sadece askeri değil; diplomatik, teknolojik ve moral anlamda da Türk dünyasının liderliğini üstlendi. Orta Asya’daki Türk devletleriyle imzalanan ticaret anlaşmaları, ulaştırma koridorları, enerji iş birlikleri — hepsi bu stratejik vizyonun birer parçası.
Hükümetin izlediği bu çok boyutlu dış politika sayesinde, artık Türk Devletleri Birliği fikri Batı’nın merakla izlediği, Rusya ve Çin’in dikkatle takip ettiği bir oluşuma dönüşmüş durumda. Çünkü bu birlik sadece gönül coğrafyasının değil, enerji hatlarının, ticaret yollarının, askeri iş birliklerinin ve dijital altyapının da ortak geleceğini şekillendiriyor.
Bazıları hâlâ bu fikri “ütopik” olarak niteliyor. Oysa gerçek şudur: Eğer güçlü bir irade olmasaydı, Orta Asya’daki kardeş ülkeler hâlâ birbirine uzak, iletişimsiz ve dış güçlerin etkisinde kalmaya devam ederdi. Bugün Türk Devletleri Teşkilatı varsa, bunda Türkiye’nin cesur ve kararlı dış politikasının payı büyüktür.
Bu adımlar sadece geçmişin özlemini değil, geleceğin planını yansıtır. Türkiye artık sadece kendi sınırları içinde değil, tüm Türk dünyasında söz sahibi bir merkez ülke konumuna yükselmiştir. Bu da güçlü bir liderliğin, sağlam bir vizyonun ve istikrarlı bir siyasi çizginin sonucudur.
Kısacası; Türk Devletleri Birliği artık bir hayal değil, hedefe dönüşmüş bir stratejik gerçekliktir. Ve bu yolda en ön safta yürüyen ülkenin adı, bugün daha gür sesle söyleniyor: Türkiye.