Veri mi Bizim, Biz mi Veriyiz?
Eskiden kim olduğumuz kimlik kartımızda yazardı. Şimdi ise kim olduğumuz, ekran başında bıraktığımız izlerde gizli. Gittiğimiz yer, baktığımız reklam, izlediğimiz video, beğendiğimiz fotoğraf… Hepsi birer veri. Ve bu verilerle artık biz değil, bizim dijital gölgemiz konuşuyor.
Bugün, cep telefonunu elimize aldığımız andan itibaren bir algoritmaya dönüşüyoruz. Ne okuyoruz, ne izliyoruz, ne alıyoruz, kime bakıyoruz? Cevap basit: Her şey kayıt altında. Üstelik bu veriler sadece bilgi değil, bir ekonominin hammaddesi haline geldi. Ücretsiz kullandığımız platformların bedelini aslında bizim dijital benliğimiz ödüyor.
Sosyal medya şirketleri, dijital alışveriş siteleri ve mobil uygulamalar artık bizi bizden iyi tanıyor. Ne zaman canımız sıkılıyor, ne zaman alışverişe yatkınız, hatta ne zaman kırgın ya da mutlu olduğumuz bile veri analitiğiyle tespit edilebiliyor. Kısacası biz artık sadece kullanıcı değiliz; ürünün ta kendisiyiz.
Ama sorulması gereken asıl soru şu:
Bu kadar izlenirken gerçekten özgür müyüz?
Evet, hayat kolaylaştı. Uygulamalar bizim yerimize karar veriyor, öneriler hayatımızı “kolaylaştırıyor.” Ama aynı zamanda düşünme, seçme, karar verme yetimiz de sessizce elimizden alınıyor. Çünkü artık biz aramıyoruz; bize sunulanı tüketiyoruz.
Bu dijital düzen, modern çağın görünmez zinciridir. Her şey ücretsiz gibi görünür ama en pahalı bedel mahremiyetin kaybıdır.
Ve bu noktada mesele sadece teknoloji şirketlerinin suçu da değil. Biz, her “kabul ediyorum” tuşuna basarken biraz daha teslim oluyoruz. Kendi rızamızla, kendi verimizi, kendi özgürlüğümüzü sunuyoruz.
Sonuç mu?
Güvenli hissettiğimiz ekranların ardında, yavaş yavaş kendi karar hakkımızı kaybediyoruz.
⸻
Son söz şu olabilir:
Veri mi bizim elimizde? Yoksa biz mi birilerinin verisiyiz?
Belki de artık bunu sormanın, sorgulamanın ve gerekirse bazı şeyleri silmeye başlamanın zamanıdır.