Düğünler, Borçlar ve Gösteriş Yarışı
Eskiden düğünler bir yuva kurmanın sevinciydi. Şimdi bir “yarış” haline geldi. Kimin gelinliği daha gösterişli, kimin düğünü daha kalabalık, hangi salonda kim sahne aldı? Sanki evlilik değil, organizasyon sektörü konuşuluyor. Düğün artık iki insanın hayatını birleştirdiği özel bir gün olmaktan çıktı; taksitli, kredili bir “gösteri”ye dönüştü.
Genç çiftler evlenmeden önce borçlanıyor, aileler evlatlarına düğün yapabilmek için yıllarca biriktirdiğini bir gecede harcıyor. Kimse “bu kadar gerek var mı?” diye sormuyor. Çünkü çevrenin beklentisi, komşunun ne diyeceği, Instagram’a koyulacak kareler daha çok önemseniyor.
Düğün salonuna sığmayan düğünler, takı merasiminden canlı yayınlar, drone’la çekilmiş klipler, pasta kesme töreninde konfeti patlatan organizasyon ekipleri… Her şey var, ama çoğu zaman samimiyet yok.
İşin dramatik yanı şu: Bu lüksün bedeli, çoğu zaman yeni evli çiftlerin omzuna yük oluyor. Ev kuramadan kredi ödemeye başlıyorlar. Geleceğe borçla adım atmak, evliliğin değil, yükün başlangıcı oluyor.
Peki, neden bu gösteriş yarışı?
Çünkü toplumda “ayıp olur”, “güzel düğün yapmadı derler”, “kuzeninki öyleydi, bizimki geri kalmasın” gibi baskılar hâlâ çok etkili. Oysa unuttuğumuz bir şey var: Evlilik törenle değil, emekle yürür.
Düğün salonunda 3 saatlik şatafat değil, evin mutfağında yıllarca sürecek bir sabır önemlidir. Görkemli videolar değil, huzurlu bir ev atmosferidir asıl mesele. Ama biz gözümüzü dışarıya diktiğimizde içimizi ihmal etmeye başlıyoruz.
Gösterişin kimseye bir faydası yok. Ne evliliği daha sağlam kılıyor, ne mutluluğu artırıyor. Sadece cebimizi boşaltıyor, yorgunluk bırakıyor ve çoğu zaman beklentiyi yükseltiyor. Oysa sade, samimi, hesaplı bir düğünle de gayet güzel başlanabilir hayata.
Unutmayalım: Asıl önemli olan, düğünün nasıl olduğu değil, o evliliğin nasıl yürüdüğüdür.