İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Antik çağlardan bugüne tatlı bir hikaye

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Dondurmanın serin yolculuğu:

Sıcaktan bunaldığınız bir yaz günü elinize aldığınız o serin, tatlı dondurmanın aslında binlerce yıllık bir geçmişi olduğunu biliyor muydunuz? 

Bugün külahlarımızda neşeyle taşıdığımız dondurma, yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerin katkısıyla evrilmiş, kıtaları aşmış, sonunda hem bir tat hem de bir zanaat haline gelmiş eşsiz bir lezzet.

Dondurmanın tarihçesi, milattan önce 2000’li yıllara kadar uzanıyor. Antik Çin’de kar, süt ve balla yapılan soğuk karışımlar, ilk dondurma örnekleri olarak kabul ediliyor. 

Çinliler, bambu tüplerin içinde dondurdukları bu tatlıları aroma vererek servis ederken Mezopotamya’da da karla soğutulmuş içecekler tüketiliyordu. 

Roma İmparatoru Nero, Alp Dağları’ndan getirttiği karı meyve püreleriyle karıştırarak serin tatlılar hazırlatıyordu. Bu lüks, yalnızca zengin sınıflara aitti.

 

Orta Çağ’da Araplar, meyve suları ve şekerle hazırladıkları “şerbet”lerle dondurmanın evriminde önemli bir rol oynadı. Bu içecekler hem Osmanlı sarayına hem Avrupa mutfaklarına ilham verdi. 

13. yüzyılda Marco Polo’nun Çin’den İtalya’ya taşıdığı tarifler, Avrupa’da dondurmanın temellerini attı. 17. yüzyılda soğuk sütlü tatlılar İtalyan ve Fransız saraylarında moda haline geldi. 1686’da Sicilyalı Francesco Procopio’nun Paris’te açtığı Café Procope, dondurmayı ilk kez halkla buluşturdu.

Anadolu’da ise dondurmanın atası sayılan “karsambaç” hala bazı köylerde yaşatılıyor. Toroslar’dan getirilen kar, üzüm pekmezi ya da meyve şerbetiyle buluşarak yaz tatlısına dönüşüyor. 

Bugünse Türk dondurmacılığının baş tacı, hiç kuşkusuz Maraş dondurması. Keçi sütü, doğal salep ve dövülerek elde edilen kıvamıyla bu dondurma, sadece soğuk bir tat değil; bir ustalığın göstergesi.

19. yüzyılda Amerika’nın katkısıyla dondurma sanayileşti. Soğutma teknolojisinin gelişmesiyle mevsimlik bir tatlı olmaktan çıktı, yıl boyunca ulaşılabilir hale geldi. 

Ancak asıl dönüşüm, gelato ile oldu. Ve bu dönüşümün modern merkezi, İtalya’nın Bologna yakınlarında yer alan Carpigiani Gelato Üniversitesi.

2003 yılında kurulan bu okul, dondurmayı sadece bir lezzet değil, aynı zamanda bir bilim ve sanat olarak ele alıyor. Burada öğrenciler sadece tarif öğrenmiyor; hammaddelerin kimyasını, dengeyi, kıvamı ve dondurmanın kültürel boyutlarını da öğreniyor. 

Vegan, şekersiz, glutensiz alternatifler geliştiriliyor. Geleneksel yöntemlerle modern teknolojiyi buluşturan Carpigiani, aynı zamanda dünyanın en önemli dondurma makinelerinin üreticisi. 

Bugün dondurma, sadece çocukları değil, geçmişi, gelenekleri, hikayeleri de içinde taşıyor. Sade, lavantalı, fındıklı ya da karadutlu… Her top dondurma bir mirasın günümüze yansıması. Benim favorim mi? 

Fındık, çilek ve limon. Kavrulmuş fındığın yumuşaklığı, çileğin meyvemsi tazeliği, limonun ferahlığı… Bu üçlüyle yazın sıcağı bile katlanılır hale geliyor.

 

Peki ya sizin favoriniz hangisi?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...