İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

III. Dünya Savaşı bitti mi, yoksa daha yeni mi başlıyor?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

GİRİŞ: SORUNUN ÇERÇEVESİ

Sevgili okuyucularım bir aylık bir aradan sonra tekrar merhaba… Bugün biraz dünyanın ahvalini incelemek istiyorum. Malum dünya 21’inci Asrın ilk çeyreğinde terörizm, halk isyanları, iç savaşlar ve rejim değişiklikleri ile sarsıldı. Özellikle eski Sovyet Bloku ülkelerinde Turuncu Devrimler, Orta Doğu’daki BAAS rejimlerinde ise Arap Baharı yolu ile çıkan karışıklıklar ve yer yer rejim değişiklikleri bu ülkeleri kan gölüne dönüştürdü. Tabii ki bu durumu uzmanlar hibrit-savaş veya vekalet savaşları olarak adlandırıyorlar. Yani büyük emperyalist güçler doğrudan kendileri savaşmasa da, her biri piyon olarak kullandıkları devlet veya para-militer güçler vasıtasıyla kendi jeo-politik çıkarlarını maksimize ediyorlar. Şu anda iki soru sorulmakta: Vekalet savaşlarına dayalı bir III. Dünya Savaşı bitti ve yeni bir düzen mi şekilleniyor yoksa bütün güçlerin dahil olacağı gerçek Dünya Savaşı’nın ayak sesleri mi duyduklarımız?

2000’lerden bu yana dünyanın farklı coğrafyalarında süren iç savaşlar, vekâlet çatışmaları ve “gri bölge” gerilimleri, 2022’den itibaren büyük güç rekabetinin daha kalıcı ve sistemik bir safhasına girdi. 2024–2025 döneminde dünya çapında savunma harcamalarının rekor artışı, küresel ticaretin tarifeler ve jeopolitik risklerle yavaşlaması, deniz arterlerinde yapışkan maliyetler ve bölgesel sıcak noktaların eşzamanlı alevlenmesi, “yaklaşan büyük bir konvansiyonel dünya savaşı mı” yoksa “uzun süreli, yüksek gerilimli ama kontrollü bir rekabet rejimi mi” sorusunu tekrar gündeme taşıdı. Aşağıda, veriler ve sahadaki dinamikler ışığında baz senaryonun ikincisi olduğunu; ancak bazı eşikler aşıldığında riskin hızla “sıcak savaşa” doğru sıçrayabileceğini savunuyorum.

1) ASKERÎ-EKONOMİK TABLO: SEFERBERLİĞİN “KALICILAŞMASI”

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre 2024’te küresel askerî harcama 2,718 trilyon $ ile tarihin zirvesine çıktı; yıllık artış yüzde 9,4 ve dünya GSYH’sine oranla askerî yük yüzde 2,5 oldu. Artış Avrupa ve Orta Doğu’da belirginleşirken, ABD ve Çin toplamın neredeyse yarısını oluşturdu. Bu, on yıllık kesintisiz yükseliş trendinin en sert yıllık sıçraması olarak kayda geçti.

NATO, 25–27 Haziran 2025’te Lahey Zirvesi’nde “ittifakı daha güçlü ve daha öldürücü” kılma hedefiyle savunmaya GSYH’nin yüzde 5’i düzeyinde yatırım iradesi açıkladı. Bu karar, Avrupa’nın yeniden silahlanma ivmesini kurumsallaştırma ve sanayide kapasite artışını hızlandırma çabasının işaret fişeği niteliğinde. Ancak burada önemli bir değişlik de not edilmeli: Trump yönetimi NATO’nun mali yükünü artık sadece ABD’nin değil, özellikle AB ülkelerinden oluşan müttefiklerinin de sırtlanması gerektiğini düşünmekte. Bu da %5 kuralının ana sebebini oluşturuyor.

2) TİCARET VE TARİFELER: “KOPUŞ” DEĞİL AMA “YARI-AYRIŞMA”

Dünya Ticaret Örgütü’nün Nisan 2025 görünümüne göre, yıl içinde mal ticareti hacminde – yüzde 0,2 daralma (Ağustos güncellemesiyle + yüzde 0,9’a revize edildi); hizmet ticaretinde yüzde 4,0 büyüme bekleniyor. Gerekçe: Yeni tarifeler ve artan ticaret politikası belirsizliği. 2026’da kısmi toparlanma öngörülse de, 2025’te dünya ticaretinin “küçülen mal ticareti, artan hizmet ticareti” şeklinde ayrışması küresel talebin ve değer zincirlerinin jeopolitik baskı altında yeniden şekillendiğine işaret ediyor.

ABD’nin 2025’te ilan ettiği “evrensel yüzde 10 karşılıklılık tarifesi” ile çelik/alüminyumda yüzde 50’ye çıkarılan 232. madde tarifeleri, transatlantik ve Asya yönlü akışlarda maliyetleri yukarı iterek küresel ölçekte dalga etkisi yaratıyor. Bu adımlar, zaten gerilmiş olan tedarik ağlarında fiyat ve planlama belirsizliğini büyütüyor.

3) DENİZ ARTERLERİ VE “YAPIŞKAN” MALİYETLER

Kızıldeniz’de 2023 sonundan itibaren tırmanan saldırılar, 2024–2025’te Süveyş hattını kalıcı biçimde tahrip etti; gemi geçişleri trendin yaklaşık yüzde 70 altında seyrederken çok sayıda hat Ümit Burnu’na yöneldi. Panama’daki kapasite kısıtları ve Karadeniz’de savaş riskiyle birleşince, navlun ve sigorta primleri “yeni normale” daha yüksek bir tabandan yapıştı. UNCTAD’ın değerlendirmesi, rotaların uzaması ve kapasite yeniden tahsisinin küresel ticarete maliyet ve gecikme olarak bindiğini gösteriyor.

4) SICAK NOKTALAR: EŞZAMANLI GERİLİM KÜMELERİ

Ukrayna

Ağustos 2025 itibarıyla sahada belirleyici bir kırılma yok; Rus ordusunun “kuşatma” arayışları devam eden taktik hamlelerle ilerlese de, hızla sonuç alan bir operasyon kabiliyeti görülmüyor. ISW’nin son haftalık kesitleri, Rus güçlerinin kalın tahkimat hatlarını aşmakta zorlandığını ve saldırıların çoğu bölgede taktik ölçekle sınırlı kaldığını not ediyor.

Diplomaside ise Alaska’da yapılan temaslar sırasında Rusya’nın Donbas’tan ilave tavizler talep ettiği; Ukrayna’nın NATO hedeflerinden vazgeçmesi ve tarafsızlık gibi şartların gündeme geldiği haberleri uluslararası basına yansıdı. Kiev’in egemenlik ve güvenlik garantileri hassasiyetleri nedeniyle bu tür bir çerçeveye mesafe koyduğu görülüyor. Bu tablo, bir “büyük uzlaşmadan” çok “donmuş bir çatışma rejimine” yakınsama ihtimalini güçlendiriyor.

Gazze ve Lübnan hattı

İsrail ordusu, Ağustos 2025’te Gazze Şehri merkezli yeni bir operasyon safhasına hazırlanırken on binlerce yedek askeri çağırdı; aynı anda Mısır ve Katar arabuluculuğundaki ateşkes-takas çerçevesine yeniden dönme sinyalleri veriliyor. Sahada yoğun bombardıman, büyük ölçekli yerinden edilme ve ağır bir insani tablo var. Bölge politikası, “anlık taktik kazanç – uzun vadeli diplomatik yalıtım” ikilemi arasında sıkışmış durumda. Burada not edilmesi gereken bir nokta var: Uluslararası siyasetin ve jeopolitiğin duygusuz kavramları kullanılsa da Gazze’deki insanlık faciası ve İsrail rejiminin gaddar uygulamaları göz ardı edilemez. Buradaki insafsız katliamın bir an önce sonlandırılması bütün insanlığın üzerine bir borçtur.

Güney Çin Denizi

İkinci Thomas Sığlığı çevresinde Çin Sahil Güvenliği ile Filipin unsurları arasındaki itişme 2025 yazında tekrar sertleşti; silahlı bot konuşlandırmaları, su topu kullanımı ve yakın manevralar sıklaştı. Manila, Canberra ve müttefikleriyle tatbikatları artırırken Pekin “kontrol tedbirleri” uyguladığını duyurdu. Bu cephede büyük bir savaş olasılığı düşük; ama kazalara açık ve kriz yönetim kanallarına bağımlı, gri bölge mantığının tipik bir örneği olduğu görülüyor.

5) KURUMLAR VE “MİNİ-İTTİFAKLAR”: KURALDAN PAZARLIĞA

Küresel yönetişim kurumları baskı altında. 2024’te BM Güvenlik Konseyi’nde veto sayıları 1986’dan beri en yüksek seviyeye çıktı; 2025’te de kritik dosyalarda tıkanma sürdü. Bu durum, geniş tabanlı küresel kuralların yerini, daha dar temalı “mini-ittifaklara” ve ikili düzenlemelere bırakması riskini artırıyor. Aynı anda AB’nin savunma sanayi kapasitesini artırmaya dönük adımları (ASAP, EDIRPA, EDIP) yeni bir jeo-ekonomik sanayi politikasına işaret ediyor. Burada Trump’ın aynı NATO’ya karşı tutumunun bir benzerini görmekteyiz. Doğası gereği 1946 yılının güç dengelerini temsil eden yapısı BM’in bugün uluslararası sorun çözme potansiyelini neredeyse sıfırlamaktadır. Eğer yeni bir düzen geliyorsa, BM örgütünün yapısının ve karar alma mekanizmasının da sil baştan yenilenmesi gerekir. Öte yandan Trump ve onun benzeri siyasetçiler herkesin bağlı olduğu kurallara göre hareket etmektense, her aktörle birebir pazarlık ederek anlaşmalar yapma tercihini göstermektedir. Bu da uluslararası sistemde ilişkileri daha karmaşıklaştırmaktadır.

6) DEĞERLENDİRME: “BÜYÜK SAVAŞ SONRASI” DEĞİL, “UZUN GERİLİM REJİMİ”

Yukarıdaki tablonun ortak paydası, küresel sistemin geniş ölçekli bloklar arasında doğrudan sıcak çatışmadan kaçınarak, fakat askerî üretim, tedarik ve caydırıcılıkta kalıcı seferberlik ile yaşadığı bir uzun gerilim rejimine yerleşmesidir. Bu rejimin temel göstergeleri şunlar:

Savunma harcaması ve sanayi kapasitesi kalıcı yüksek plato: 2024 zirvesi ve NATO’nun yüzde 5 hedefi, “barış zamanı” ölçeğinin aşıldığını gösteriyor.

Ticaretin yeniden dengelenmesi: Mal ticaretinde küçülme, hizmet ticaretinde büyüme yanı sıra; tarifelerde artış ve yükselen belirsizlik baskın durumda. Yani dış ticarette bir kopuş yok ama yarı-ayrışma var.

Gri bölge yoğunluğu ve deniz arter stresi: Kızıldeniz/Süveyş ve Güney Çin Denizi kaynaklı yapışkan maliyetler, sigorta primleri ve rota uzamaları süreklileşti.

Kurumsal tıkanma, mini-ittifaklar: Küresel norm üretimi zorlaşırken bölgesel/tematik koalisyonlar öne çıkıyor.

Peki “sıcak”a sıçrama eşikleri neler?

Genel seferberlik işaretleri: Zorunlu hizmetin yaygınlaştırılması ve “savaş ekonomisi”ne hızla geçiş.

Büyük güçler arasında doğrudan, yüksek yoğunluklu sıcak temas: Örneğin Karadeniz veya Güney Çin Denizi’nde can kaybına yol açan ve hızla tırmanan bir deniz/hava olayı.

Sermaye-teknoloji blok kapanması: Finans, yarı iletken, yapay zekâ, nadir topraklar ve savunma tedarikinde tam kopuşu hedefleyen paket bir ayrışma.

Bu üç eşik eşzamanlı veya seri şekilde aşılmadıkça, 2025–2026 için baz senaryo “geniş savaş değil, uzun gerilim” olarak kalıyor. Ancak, kaza riski yüksek; “kriz iletişim kanalları” ve emniyet supapları (lider-lider hatları, askeri dekonfliksiyon mekanizmaları) devrede kalmadıkça, “serin” denge hızla “ısınabilir”.

7) TÜRKİYE AÇISINDAN KISA NOT

Türkiye gibi boğazlara, tedarik çeşitliliğine ve bölgesel arabuluculuğa sahip ülkeler için bu rejim, esnek ittifak mimarisi ve ikiz uyumluluk (AB standartlarıyla üretip Asya tedarikine bağlanma) avantajını artırıyor. Boğazlar rejimi, hava-hava/SEAD kabiliyetleri ve entegre hava-savunma katmanları, serin savaş konjonktüründe caydırıcılığı kuvvetlendirir. Ticaret tarafında ise hizmet ihracatı (lojistik, yazılım, profesyonel hizmetler) ağırlığını artırmak, mal tarafındaki negatif şokları dengeleyebilir (WTO’nun 2025 hizmet büyümesi tahminiyle uyumlu).

SONUÇ

Toparlarsak: İç savaşlar ve vekâlet çatışmalarının 25 yıla yayıldığı bir “hibrit dönem”in, 2024–2025’te kurumsallaşmış rekabet aşamasına evrildiğini görüyoruz. Bu, “bitmiş bir dünya savaşının sonrasını” değil ama “uzun süreli yüksek gerilim düzenini” ima etmektedir. Elimizdeki veriler de gerçek bir dünya savaşının yaklaştığını somut olarak söylemiyor. Ekonomik veriler (SIPRI, WTO), deniz arterleri, sahadaki sıcak noktalar ve kurumların tıkanması aynı resmi çiziyor. Yine de eşikler açık: bir-iki kötü kaza veya yanlış hesap, “serin” dengeden “ısıtılmış barış”a, hatta sıcak çatışmaya geçişi hızlandırabilir.

Bir sonraki yazımda Feldman’ın geliştirdiği “cool war” kavramının içeriğini daha detaylandırarak benim geliştirdiğim “serin savaş / cool war” kavramının ne olduğunu, bugünkü dünya düzeninin nerede durduğunu ve hangi noktalara gidebileceğini tartışacağım.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...