Karanlıktan aydınlığa: Beethoven’da kahramanlık, mücadele ve evrensel kardeşlik
GİRİŞ
Öncelikle bütün okuyucularımın 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlarım. Benim de kendi büyük dedelerim Çanakkale’den girip Dumlupınar’dan çıkan bir neslin mensubuydular. Başta Cumhuriyetimizin bânisi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İstiklal Harbi kahramanlarımızın aziz ruhlarına birer Fatiha okuyalım. Allah bizi bir defa daha İstiklal Harbi yapmak zorunda bırakmasın…
***
Bugün sizleri bambaşka bir alana götürmek istiyorum. Beethoven’ın sanatı ile yaşadığı dönemin çalkantılı atmosferi arasında ciddi bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Zaten her türlü sanat dalının, sanatçının yaşadığı zaman ve mekânın şartlarından etkilendiği söylenebilir. Beethoven’ın yaşadığı çağ da hem iktisadi hem de siyasi olarak büyük değişikliklerin olduğu bir çağdır. Özel olarak Beethoven’ın eserleri arasında 3., 5., 7. ve 9. Senfonileri ele alacağım. Neden Beethoven’ın ele aldığımın cevabına gelince, aslında basittir: Fransız İhtilali ile başlayan yeni bir çağın dönüşümünün bence Batı Müziğindeki temsilcisidir Beethoven ve Klasiğin zirvesi iken aynı zamanda Romantiğin başlangıcıdır. “Yaa Hocam, sen iktisatçısın, ne alaka şimdi Batı Müziği?” diye soracak olanlara da şunu söyleyeyim: Sosyal bilimciler insan birey ve toplumlarının davranışlarını sebep ve sonuçlarıyla açıklamaya çalışırlar. Bunun için de iyi bir sosyal bilimcinin sanatın evrimiyle ilgili bilgi sahibi olması önemli katkı sağlayacaktır kendisine. Burada okuyucularımın takip edebilmesi için Batı Müziğinde Klasik ve Romantik dönemleri kısaca tanımlayalım.
BATI MÜZİĞİNDE KLASİK VE ROMANTİK DÖNEM TANIMLARI
KLASİK DÖNEM (YAKLAŞIK 1730–1820)
Estetik hedef: Açıklık, denge, ölçü ve “akla uygunluk”.
Biçim: Sonat-allegro, rondo, tema-varyasyon; simetrik cümleler (soru-cevap).
Doku ve armoni: Ağırlıkla homofoni (Bir ana melodiyi destekleyen eşlik (akorlar/ritimler) dokusudur. Yani kulak bir hattı “önder” olarak duyar, diğer sesler onu taşır.); diatonik merkez (Eserin dayandığı ana ton ve onun gamındaki doğal sesler bütünü. “Diatonik” demek, o gamın yedi temel sesiyle ağırlıkla yazmak demektir), fonksiyonel tonalite netliği.
Tür ve topluluk: Senfoni, yaylı dörtlü, klasik konçerto; ağırlıklı yaylı sazlara dayalı standart boyutlu orkestra.
Besteciler: Haydn, Mozart, (erken) Beethoven.
ROMANTİK DÖNEM (YAKLAŞIK 1800–1910)
Estetik hedef: Bireysel ifade, tutku, doğa sevgisi, mitoloji ve milliyetçilik duygusu; kısaca “öznenin iç dünyası”.
Biçim: Genişleyen senfoniler, senfonik şiir; tematik dönüşüm, döngüsel birlik.
Doku ve armoni: Kromatizm (Diatonik gamın dışındaki ara seslerin (diyez/bemol ile yükseltilmiş–alçaltılmış sesler) renk ve gerilim için kullanılması. Armoniyi zenginleştirir, uzak tonalitelere köprü kurar.), uzak tonal ilişkiler, genişletilmiş akorlar; rubato ve uç dinamikler.
Tür ve topluluk: Lied, opera; büyüyen orkestra (trombon, tuba, pikolo, arp vb.).
Besteciler: Beethoven (geç dönem), Schubert, Berlioz, Liszt, Wagner, Brahms, Çaykovski vb.
AYIRICI AÇIKLAMA (ÖZET):
Klasik dönemde müzik, rasyonel bir mimari gibi kurulur: Net bir tonal merkez etrafında, simetrik cümleler ve sonat formunun giriş-gelişme-yeniden sunuş mantığıyla ilerleyen, “ne söylendiği kadar nasıl söylendiği”nin (basitlik, denge ve saydamlık) önem gördüğü bir dil… Romantik dönemde ise aynı yapı taşları genişler ve esner: armonik kromatizm artar, uzak akraba tonalitelere sıkça geçilir; temalar dönüşerek) anlatıyı tek bir duygunun çeşitli yüzlerine bağlar. Orkestra büyür, renk (tını) anlam taşımaya başlar; tempo rubatosu ve uç dinamikler öznel ifadeyi öne çıkarır. Klasik’in “ölçülü aklı” yerini Romantik’in “derin iç sesi”ne bırakır; daha doğrusu Beethoven’ın eşiğinde (3-5-7-9. Senfoniler gibi eserlerle) akıl ve tutku yeni bir senteze kavuşur: biçim hâlâ önem taşır ama içerik artık daha kişisel, tarihsel ve ideolojik bir yankıyla parlar.
Bu anlamda Beethoven’ın özellikle 7. Semfonisinden itibaren eserleri Klasik’in sınırlarını aşarak Romantik’e geçişin kaldırım taşlarını döşer. Bu yüzden ben Beethoven’ın eserlerini Klasiğin zirvesi ve Romantiğin başlangıcı olarak tanımlıyorum.
AYDINLANMA ÇAĞI VE BEETHOVEN’IN SENFONİLERİ
Klasik müziğin dili, çoğu kez tarihin nabzıyla atar. Beethoven’ın senfonileri bunun en berrak örneğidir: Klasik biçimin doruğunda yükselirken Romantik dünyanın kapısını aralar; yalnızca seslerle değil, çağının fırtınalarıyla da konuşur. Fransız Devrimi’nin yankıları, Napoleon savaşlarının yıkımı, ardından Restorasyon’un “düzen” arayışı… Bütün bu tarihsel dalgalar, Beethoven’ın zihninde Aydınlanma’nın üç kelimelik idealine—özgürlük, eşitlik, kardeşlik—bağlanır.
Beethoven, saray himayesinin gölgesinden sıyrılıp “bağımsız besteci” kimliğini kurarken, kamusal bir aydının sorularıyla yazar: Bireyin onuru nedir? Despotluk karşısında erdemin rolü ne olabilir? Toplumsal bağ nasıl yeniden kurulabilir? Bu soruların cevabı, onun biçim dilinde saklıdır. Kısa ritmik cümleleri tüm bir yapıya nüfuz ettiren stil; minörden majöre tırmanan tonal teleoloji; genişletilmiş kodalar ve bölümler arası attacca köprüler… Beethoven’ın “kahramanlık üslubu” dediğimiz şey, yalnız müziğin büyük bir coşkuyla gürlemesi için değil, ahlâkî bir gidişatı —karanlıktan aydınlığa yürüyüşü— biçimle görünür kıldığı için güçlüdür. Şimdi bu yürüyüşün – bence – köşe taşları olan dört senfoni üzerinden haritasını çıkarmaya çalışacağım.
ÜÇÜNCÜ SENFONİ VE NAPOLEON BONAPARTE
Eroica (3. Senfoni) bu yürüyüşün ilk büyük sütunudur. 1803–1804’te yazılan eser, devrim çağının “büyük adam” fikrini tartışmaya açar. Başlıktaki “bir büyük adamın hatırasını kutlamak” ifadesi, güncel siyasî figürle kısa süreli bir flörtün ötesine uzanır; asıl kahramanlık, kişide değil ilkede aranır. (Burada önemli bir bilgi verelim: Beethoven'ın 3'üncü senfonisi ilk önce Fransız İhtilalinin ve özgürlüğün kahramanı olarak Napoleon'a adanmış sonra da "isimsiz bir kahramana" diye atıf değiştirilmişti. Senfoni Napoleon'un bir özgürlük kahramanı ve Fransız İhtilalinin bir temsilcisi olduğu düşünülerek bestelenmiş ama kendini İmparator ilan ettiğinde bundan vaz geçilmişti.) Birinci bölümdeki amansız geliştirme, çelişkilerin sahnesidir: disonanslar, beklenmedik modülasyonlar, itiş kakış… İkinci bölüm Marcia funebre ise yalnız bir cenaze marşı değildir; bir değer dünyasının kaybına yakılan ağıttır. Dördüncü bölüm varyasyonlarıysa “yeniden inşa”yı simgeler: yıkımdan sonra, kalıntıların arasından yükselen yeni bir düzen. Eroica, Aydınlanmacı erdemin —cesaret, ölçülülük, adalet— sesle beden bulmuş halidir.
BEŞİNCİ SENFONİ, KADER VE ERDEM
5. Senfoni (1807–1808) bu erdem fikrini bireyin iç dünyasına taşır: Mücadele, direnç ve nihayet zafer. Açılıştaki ünlü kısa-kısa-kısa-uzun hecesi, bir “tema”dan çok bütün eserin çekirdeği gibidir; tüm esere yayılır, biçimi içeriden yönetir. Üçüncü bölümden dördüncüye kesintisiz geçiş (attacca), sanki kapalı bir geçidi zorla aralar; finalde orkestraya pikolo, kontrafagot ve üç trombon katılır. C minörden C majöre açılan bu ışık patlaması, notaların ötesinde bir şey söyler: karanlığın içinden yol bulunabilir. Beethoven bu esere siyasî bir program iliştirmez; yine de Napoleon çağının gerilimi, kamusal cesaret ve yurttaşlık duygusuyla örülü bir ahlâkî retorik üretir. 5. Senfoni bu yüzden, tarihsel bağlamı aşan ama ondan güç alan bir “insanlık dersi”dir.
YEDİNCİ SENFONİ, SAVAŞIN YIKIMI VE AĞIT
7. Senfoni (1811–1812; prömiyer 1813) savaşların zorladığı ve parçaladığı insanlığın ritüellerini seslendirir. Wagner’in “dansın apotheosis’i” dediği bu eser, bütünüyle kinetik bir dünyadır: Ritim, adeta ortak bir kalp atışı gibi müziği sürükler. Yine de ikinci bölümde —Allegretto— yürüyen bir ostinato üzerine kurulan dokuda, bir cenaze merasimi çağrışımı belirir. Bu, sıkı bir marcia funebre değildir; fakat bedel ödemiş bir toplumun ağırbaşlı yürüyüşüdür. Eserin prömiyerinin, Leipzig’de Napoleon Fransası ve onun karşısındaki müttefikleri arasında geçen kanlı Uluslar Savaşı’ndan gelen yaralı askerler yararına düzenlenmiş bir konser bağlamında gerçekleşmesi, bu bölümün dinleyici üzerindeki etkisini daha ilk geceden belirlemiştir. Beethoven burada “millî marş” yazmaz; fakat kolektif duygunun ritmini yakalar: dayanışma, sabır, toparlanma. Müziğin söylediği şudur: Toplum, birlik olarak kendini yeniden kurabilir.
DOKUZUNCU SENFONİ VE YENİ BİR TOPLUM
Ve nihayet 9. Senfoni (1822–1824): Klasik’in zirvesinden Romantik’in eşiğine atılan en büyük adım. Savaşlar bitmiş, dünya Restorasyon’la bir “denge” arayışına girmiştir; ancien régime geri gelmemiş, Aydınlanma’nın yurttaşlık idealleri ise sönmemiştir. Beethoven, Schiller’in şiirinden seçerek aldığı dizelerle, senfoninin içine vokal final yerleştirir: “Kardeş olun ey İnsanlar, bunu ister Tanrı’mız!” Bu eser yalnız müzikal değil, ahlâkî bir geçiştir: Savaşların ve yıkımın sonunda yeni bir dünya kardeşlik ve dayanışma etrafında kurulabilir…
SONUÇ:
Bugün 3., 5., 7. ve 9. senfonileri dinlerken yalnız tarih dersi almıyoruz; kendi zamanımıza ayna tutuyoruz. Kriz, kutuplaşma ve belirsizlik… Beethoven’ın cevabı, gümbürtüde değil, inşada saklı: Kısa bir hecenin sabrıyla büyük bir yapıyı kurmak; karanlıktan aydınlığa giden geçidi sabırlı bir köprüyle birleştirmek; yasın ritmini ortak bir yürüyüşe çevirmek; sonunda da “bütün insanlar kardeştir” cümlesini müziğin somut diliyle yeniden söylemek. Bu cümle, bir dönemin siyasî sloganı olarak doğmuş olabilir fakat burada ele aldığımız muhteşem eserleriyle Beethoven’ın elinde bir insanlık manifestosuna dönüşür.
Beethoven’ın dünyası bize şunu hatırlatır: Tarih, yalnız zaferlerin ya da yenilgilerin toplamı değildir; aynı zamanda değerlerin yeniden kurulma hikâyesidir. Müziğin mucizesi, bu kurulumu duyulur kılmasıdır. İncelediğimiz dört senfoninin farklı sesleri arasında duyduğumuz şey, aynı özün farklı yüzleridir: Onur, direnç, dayanışma ve kardeşlik. Bu değerlere de bugün çok ihtiyaç duyduğumuz kanaatindeyim.