ABD obeziteyle boğuşuyor, Avrupa neden daha formda?
Dünya genelinde zayıflama takıntısı büyürken, ABD’de obezite oranları son yıllarda istikrarlı bir şekilde artıyor. Ironik şekilde, birçok insan kalori hesabı yaparak yaşarken, Amerika Birleşik Devletleri’nde fast food tüketimi hız kesmeden devam ediyor. Bu durum, sadece bireysel tercihlere mi dayanıyor, yoksa sistematik bir sorunla mı karşı karşıyayız?
Aslında bu sorunun yanıtı sadece "fazla yemek yemek" değil. Uzmanlara göre ABD'de yiyeceklerin işlenme oranı, porsiyon büyüklükleri, kullanılan katkı maddeleri ve ekonomik etkenler, obezite krizinin temel taşlarını oluşturuyor. Örneğin; düşük gelirli bölgelerde sağlıklı gıdaya erişim sınırlı. Bunun yerine ucuz ve raf ömrü uzun, yüksek şeker ve doymuş yağ içeren ürünler tercih ediliyor.
Makarna İtalya’da şişkinlik yapmıyor da Türkiye’de neden yapıyor?
Birçok Türk tüketici için makarna, özellikle akşam saatlerinde tüketildiğinde şişkinlik ve hazımsızlık sebebiyken, aynı makarna İtalya’da sabah, öğle ve akşam keyifle yeniyor. Üstelik İtalyanlar bu kadar makarna yemelerine rağmen genelde kilo almıyor. Bu çelişki, yalnızca porsiyon farkıyla açıklanamaz.
İtalya’da kullanılan buğday türü, Türkiye’de yaygın olan buğdaydan farklı. Genellikle sert durum buğdayı tercih ediliyor ve bu buğdayın glisemik indeksi daha düşük. Ayrıca İtalyan mutfağında makarna "al dente", yani hafif diri bırakılarak pişiriliyor. Bu da sindirim sürecini iyileştiriyor ve kan şekerinin ani yükselmesini engelliyor.
Dahası, İtalya’da makarna tek başına tüketilmez; yanında zeytinyağı, taze sebzeler, az tuz ve katkısız soslar yer alır. Türkiye’de ise bol salçalı, kremalı ve aşırı pişmiş makarnalar hem besin değerini düşürüyor hem de şişkinliği tetikliyor.
Ülkeden ülkeye gıdanın tadı ve etkisi neden değişiyor?
Gıdalar ülkeden ülkeye sadece tat olarak değil, içerik olarak da değişiyor. Aynı markanın ABD’deki ürünü ile Avrupa’daki formülü farklılık gösterebiliyor. Örneğin bazı fast food zincirlerinde ABD'de kullanılan katkı maddeleri Avrupa'da yasaklı listede. Bu da demek oluyor ki, globalleşen markalar bile ülkesel regülasyonlara göre içerik değiştirebiliyor.
Ayrıca Avrupa Birliği, gıda katkı maddeleri konusunda çok daha sıkı kurallara sahip. GDO’lu ürünler, yapay tatlandırıcılar, raf ömrü uzatıcı katkılar Avrupa’da ciddi sınırlamalara tabi tutuluyor. Türkiye ise bu alanda Avrupa ile ABD arasında bir yerde duruyor; hem yerel üretim hem de ithal ürünlerle karma bir tüketim profili ortaya koyuyor.
Kilo almak coğrafi bir kader mi, kültürel bir tercih mi?
Tüm bu veriler, kilo almanın sadece bireysel bir irade meselesi olmadığını gösteriyor. Beslenme alışkanlıkları; sosyoekonomik durum, gıda erişimi, kültürel normlar ve hatta devlet politikalarıyla şekilleniyor. ABD’de yoğun obezite varken, Japonya gibi ülkelerde aynı yaş grubunda neredeyse obez birey görülmüyor.
Kısacası, bir makarna tabağıyla şişkinlik yaşayan biri, aynı yemeği başka bir ülkede yediğinde tamamen farklı bir deneyim yaşayabilir. Çünkü her ülkenin gıda sistemi kendi içinde bir ekosistemdir. Kalori saymak yerine ne yediğimize, nasıl üretildiğine ve hangi kültürel bağlamda sunulduğuna bakmak, sağlıklı yaşam için çok daha bütünsel bir yaklaşım sunuyor.