Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Açık
18°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Alternatif dezenflasyon programı – I: 90 gün – 9 ay – 24 ay: Enflasyonu düşürmenin yol haritası

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

GİRİŞ

Geçen yazıda Türkiye’deki yüksek enflasyon sürecinde uygulanan dezenflasyonist programın neden tam anlamıyla başarılı olamadığına değinmiştim. Buradaki en kritik nokta enflasyon beklentilerinin bir türlü aşağıya çekilememesiydi. Ayrıca farklı toplum kesimlerinin enflasyon beklentileri arasında da ciddi bir uçurum bulunmaktaydı.

Türkiye’nin enflasyonla mücadelesinde en kritik eksik, güveni aynı hedefe kilitleyen bir takvimin olmamasıdır. İlk yazıda bunu görmüştük: Hanehalkı, reel kesim ve piyasa profesyonelleri bambaşka enflasyon dünyalarında yaşıyordu; hükümetin hedef/tahmin/ara hedef dili de bu ayrışmayı gideremiyordu. Oysa dezenflasyon programı yalnızca faizi yükseltmekten ibaret değildir, kapsamlı ve önceden ilan edilmiş bir takvime sıkı sıkıya bağlı ve para, maliye ve gelirler politikalarının eşgüdümüyle götürülmelidir. Para, maliye ve gelirler politikası aynı anda ve tek bir tepki fonksiyonu etrafında çalıştığında, fiyatlama davranışı yeni bir dengeye oturur; beklentiler de ortak bir patikaya yaklaşır. Bugünkü ve 18 Ekim 2025 tarihinde yayınlanacak iki yazı, bugünden başlayarak uygulanabilecek 90 gün – 9 ay – 24 ay’lık bir programı öneriyor: İlk 90 günde sürprizleri bitiren takvim ve kurallar; dokuz ayda beklentilerde gözle görülür daralma; yirmi dört ayda kalıcı dezenflasyon. Esas hedef, toplumun tüm kesimlerine aynı cümleyi kurdurmak: “Bu kez program net, adil ve tutarlı!”

Bu yazıda alternatif dezenflasyon programının para, maliye ve gelirler politikası ayaklarını tanımlayacağım.

I. PARA POLİTİKASI: NET TEPKİ FONKSİYONU VE REEL ÇIPA

Türkiye’de para politikasının en büyük açmazı, net bir tepki fonksiyonunun olmamasıdır. Yani Merkez Bankası’nın hangi koşullarda faiz artıracağı ya da gevşeteceği önceden kestirilemiyor. Bu belirsizlik, hem piyasa profesyonellerinin hem de halkın beklentilerini istikrarsız kılıyor. Yani ahali TCMB’nin ne yapacağını bilemediği için, tıpkı “at yarışı tüyosu alır” gibi Beştepe kulislerine bakıyor. “Külliye ne diyor?”, “Faiz artırımı veya indirimi için izin çıktı mı?” ve benzeri sorular etrafında insanlar pozisyon almaya çalışıyor. Bu yüzden ilk önce TCMB’nin faiz artırım veya indirimlerini net bir kurala bağlayıp deklare etmek gerekir. Buna “net tepki fonksiyonu” adını verdim. Aynı zamanda politikanın dayanacağı bir temel olarak da “reel çıpa” uygulanmalı. Bunlar nedir? Açıklayayım:

Net Tepki Fonksiyonu

Para politikasının temel cümlesi şu olmalı:

“Enflasyon ana eğilimi ve 12 ay sonrası beklentiler hedef bandının üzerinde kaldıkça, reel politika faizi pozitif ve kısıtlayıcı tutulacaktır.”

Bu üç satırlık kural, tartışmaları bitirir ve güvenin temelini atar.

Reel Çıpa

Nominal faiz oranı, sadece kısa vadeli piyasa tepkileri için değil, beklentileri çıpalamak için de kullanılmalı. Yani politika faizi, en azından 12 ay sonrası beklentilerin üzerinde kalmalı. Böylece piyasa profesyonelleri de hanehalkı da “Merkez Bankası enflasyonu ciddiye alıyor” mesajını alır.

İletişim Mimarisi

Bugünkü ikili yapı (hedef + tahmin aralığı) kaldırılmalı. Bunun yerine koşullu bir tahmin bandı ve bu bandı tetikleyen eşik göstergeler açıklanmalı. Örneğin çekirdek hizmet enflasyonu veya 3 aylık yıllıklandırılmış TÜFE enflasyonu gibi somut göstergeler. Bu şeffaflık, para politikasını teknik bir mesele olmaktan çıkarıp güven verici bir taahhüt haline getirir.

Kur ve Geçişkenlik Yönetimi

Döviz kuru hâlâ beklentiler üzerinde çok etkili. Rezerv biriktirme ve sterilizasyon operasyonları için açık bir takvim ilan edilmeli. KKM gibi geçici araçlar için ise net bir küçülme patikası belirlenmeli. Böylece hem piyasa profesyonelleri hem de reel kesim, kur politikasını öngörebilir hale gelir.

Kısacası para politikasının görevi sadece enflasyonu düşürmek değil; tüm ekonomik aktörleri aynı çıpaya bağlamak olmalı. Bunun yolu da net, anlaşılır ve şeffaf bir tepki fonksiyonundan geçiyor.

II. MALİYE POLİTİKASI: HARCAMA TAVANI VE ADİL VERGİ REFORMU

Dezenflasyonun maliye politikası ayağı sadece harcama disiplini değil, aynı zamanda adil bir vergi reformu demektir. Türkiye’de yıllardır kamu maliyesi, harcama artışları ve vergi tabanındaki dengesizlik yüzünden enflasyonu körüklüyor. Eğer vatandaşın beklentilerini aşağı çekmek istiyorsak, hükümetin önce kendi mali davranışını değiştirmesi gerekir. Bunun için Hükümet harcamalarına bir tavan getirilmeli, servet vergisi de dahil olmak üzere ciddi bir vergi reformu da gerçekleştirilmelidir. Aşağıda bunları da özetledim.

Harcama Tavanı: Her yıl başında “enflasyon programı” ile uyumlu bir kamu harcama tavanı ilan edilmeli. Kamu projeleri, seçim takvimine göre değil, enflasyon hedefiyle uyumlu olacak şekilde sınırlandırılmalı.

Servet Vergisi: Gelir dağılımı bozulurken sadece dolaylı vergilere yüklenmek toplumda büyük bir adaletsizlik hissi yaratıyor. Bu yüzden ikinci bir konuttan itibaren daha yüksek konut vergisi uygulanmalı. Ayrıca 1 milyon dolar (yaklaşık 42 milyon TL) üzerinde servete sahip olanlardan %5 ek servet vergisi alınmalı. Bu tür bir düzenleme, hem maliye disiplinini güçlendirir hem de vatandaş nezdinde programın adaletini artırır.

Dolaylı Vergilerin Azaltılması: Enflasyonu doğrudan besleyen KDV ve ÖTV artışları sınırlandırılmalı. Hanehalkı beklentilerinde en çok bu vergilerle yapılan sürpriz zamlar etkili oluyor.

Kurumlar Vergisinin Artırılması: Mevcut %25 oranı, 2003 öncesindeki gibi tekrar %33’e çıkarılmalı. Üstelik büyük şirketlere dönük sürekli vergi afları tamamen kaldırılmalı. Çünkü her af, disiplinli vergi ödeyenleri cezalandırıyor, beklenen geliri düşürüyor ve güveni zedeliyor.

Bu adımlar sadece bütçe açığını kontrol altına almak için değil; aynı zamanda adalet ve güven algısını güçlendirmek için de şarttır. Çünkü toplumun geniş kesimleri, enflasyonla mücadelenin kendi sırtına yüklenip büyük sermayenin kayırıldığına inandığı sürece hiçbir program ikna edici olamaz.

III. GELİRLER POLİTİKASI: TELAFİ VE ÇIPA ARASINDA

Enflasyonun kalıcılığını belirleyen en kritik kanal, ücretler ve gelirler politikasıdır. Türkiye’de 2021–22 şokundan sonra ücretliler ciddi reel kayıplar yaşadı. Buna karşılık kâr ve rant gelirleri görece korundu. Bu dengesizlik giderilmeden ileriye dönük hedeflere güven inşa etmek mümkün değil. Öte yandan ücret – fiyat spiraline girmek de çok doğru değil. Çünkü bu durumda yüksek enflasyon yüksek – kronik enflasyona dönüşebilir. Bunu 1980 ve 1990’lı yıllarda çok ciddi bir şekilde tecrübe ettik. Bu yüzden ücret ve kamu fiyatları ayarlamalarında bir orta yol bulunmalı. Aşağıda bunu özetlemeye çalıştım.

Geçiş Dönemi: Telafi Formülü

Asgari ücret ve kamu çalışanları maaş artışları altı ayda bir (Ocak ve Temmuz aylarında) belirlenmeli. Ücret artışları hesaplanırken “hedef enflasyon + verimlilik + kısmi telafi (α)” formülü uygulanmalı. Burada kavramları kısaca açıklayalım:

Hedef enflasyon: İleriye dönük çıpa. Bu hükümetin altı ay sonra gerçekleşmesini beklediği altı aylık fiyat artış oranıdır. Programda bu hedefler zaten açıkça belirtilmelidir. Diyelim ki Ocak 2026’dan Haziran 2026 sonuna kadar Hükümet %10’luk bir TÜFE artışı bekliyor. O zaman bu değer %10’dur.

Verimlilik artışı: Ücret artış kuralının ekonomik temele oturan kısmı. Bu GSMH’nin reel olarak altı aylık artış oranı olarak tanımlanır. Diyelim ki Temmuz 2025’ten Aralık 2025 sonuna kadar Türk GSMH’si reel olarak %2 büyüdü. Bu oran verimlilik artışı olarak alınır.

Telafi payı (α): Geçmiş kayıpları kısmen karşılayan, ama enflasyonu yeniden tırmandırmayacak ölçüde sınırlı bir ek. Diyelim ki 2025 yıl sonu enflasyonu %30 (çok muhtemel bir oran) oldu. Burada telâfi payı devreye giriyor. Ocak 2026’da telâfi payı % 60 olarak tanımlandıysa ek telafi payı %18 (%60 x %30) olur. Bir sonraki maaş zammında (Temmuz 2026) telafi payı azalarak %40, sonrakinde (Ocak 2027) ise %20 olur. Nihayet Temmuz 2027’de telafi payı sıfırlanır.

Verdiğimiz örneğe göre hesaplarsak Ocak 2026 zammı %10 + %2 + %18 = %30 olur.

Bu sayede ücretliler kayıplarının tamamen kalıcı olmadığını görür, beklentilerinde yumuşama başlar.

Orta Vadede Çıpa:

Telafi payı zamanla sıfırlanmalı. Orta vadede (örneğin Temmuz 2027’den itibaren) ücret artışları yalnızca hedef enflasyon + verimlilik üzerinden yapılmalı. Böylece gelirler politikası enflasyon hedefiyle tam uyumlu hale gelir.

Kira ve Aidat Düzenlemeleri:

Türkiye’de hanehalkı enflasyon algısını en çok bozan kalemlerden biri kiralardır. Kira artışlarının otomatik olarak TÜFE enflasyonunun üstünde yapılması yasaklanmalı. Aidat ve yan giderlerde de benzer kısıtlamalar getirilmeli. Konut piyasasında ise arzı artırıcı konut politikalarıyla destek sağlanmalı.

Kamu Fiyatları–Ücret Simetrisi:

Kamu kendi fiyatlarını (enerji, ulaştırma, vergiler) geçmiş enflasyon + katkı ile ayarlıyorsa, geçiş döneminde ücretlerde de benzer bir telafi yaklaşımı uygulanmalı. Aksi halde toplum “devlet kendi gelirini geçmişe göre, bizim gelirlerimizi geleceğe göre ayarlıyor” diyerek güven kaybeder.

Toplumsal Anlaşma:

Gelirler politikasının sadece teknik bir formül değil, aynı zamanda bir toplumsal sözleşme olması gerekir. İşçi sendikaları, işveren birlikleri ve hükümet arasında yapılacak üçlü mutabakatla, herkesin aynı hedefe kilitlenmesi sağlanmalıdır.

Kısacası gelirler politikası, adil telafi ile ileriye dönük çıpa arasında bir köprü kurmalıdır. Bu köprü kurulmadan, ne para ne de maliye politikası tek başına enflasyon beklentilerini aşağı çekebilir.

ŞİMDİLİK SONUÇ

Bu yazıda şimdilik sonucumuz şudur: Para, maliye ve gelirler politikaları eş anlı ve birbiriyle bağlantılı olarak uygulanmalı. Bütün program önceden belirlenmiş ve halka da ilan edilmiş kurallara göre uygulanmalı. Hedeflerden şaşınca hedefleri değiştirmek yerine, “nerede hata yaptık?” sorusu halkın önünde cevaplandırılıp hesap verilmeli. Her faiz kararı öncesinde kulisler dönmemeli. Ve en önemlisi geçiş döneminde geniş halk kitlelerinin reel kaybı az da olsa telafi edilmeli.

Bir sonraki yazıda nispî fiyat dengesizliğinin giderilmesi, program takvimi ve programın işlerliğinin denetim ve hesap verme sürecini ele alacağım.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...