Trump’ın Asya turu
Amerika’da Federal Hükümet kapanmışken, Beyaz Saray’a Trump’ın arzularından birini gerçekleştirmek için buldozerler girmiş, balo salonu üzerinden Hillary Clinton ile bel altı atışmalar yapılmışken, Rusya’ya yaptırımlar açıklanmış ve Medvedev, yine yeniden, ABD’yi ufak çapta tehdit etmişken Trump, uzun bir Asya seyahatine çıkıyor. Burada saydığımız mevzular Amerikan ve uluslararası kamuoyunu o kadar oyalıyor ki Asya seyahatinin önemini idrak etmekten biraz uzak kaldık. Seyahatin temelde dört ana durağı var gibi ve her biri birbirinden önemli, farklı ama birbiriyle ilişkili gündemlere sahip.
GÜNEYDOĞU ASYA-MALEZYA
İlk durak Malezya. Trump yönetimi Malezya’da ASEAN’ın daveti üzerine bulunuyor. Bilindiği üzere ABD, Çin gibi ARF’nin (ASEAN Bölgesel Forumu’nun) üyesi. ARF’nin en önemli ilkesi sorunlara barışçıl çözüm bulunmasıydı. Bu çerçevede Trump, kendisinin bizzat çok önemsediği Tayland-Kamboçya barış anlaşmasının imzalanmasına şahitlik yapacak. Bir-iki Nobel serzenişi de gelir. Hafif gündem bir yana, Güneydoğu Asya, birkaç nedenden dolayı ABD veya herhangi bir dış güç için son derece önemli bir yer. Öncelikle bölge, iddialı politikalar da izleyebilecek orta ve küçük güçlerden teşekkül ediyor. Bu güçler, bugünün büyük güç mücadelesinin ne menem bir şey olduğuna daha karar verebilmiş değiller. Zaten ebatları yani kapasiteleri dolayısıyla büyük güçler arasındaki bilek güreşini ya da tokalaşma seremonisini etkileyemeyeceklerini biliyorlar. Ancak bu büyük güç mücadelesinin deneme tahtası olmak arzusunda değiller. Bu isteksizliğe rağmen, yakın zamanda Tayland ve Kamboçya’nın birbirine girişinde şahit olduğumuz üzere büyük güç mücadelesinin deneme tahtası kolaylıkla olabiliyorlar. Sözün özü, Güneydoğu Asya devletleri büyük güç mücadelesinin kurbanı olmamak ve mümkün olursa bu mücadelenin açtığı fırsat alanlarından faydalanmak istiyorlar. Bunun için hem Washington ile hem de Beijing ile işleyen, güvenilir bir karşılıklı anlayış çerçevesi oluşturabilmeleri gerek. ABD, sadece karlı ticaret anlaşmaları peşindeymiş gibi görünse de her bir ticaret anlaşmasında Güneydoğu Asya başkentlerine ne verip ne aldığı ne vaat ettiği bu yüzden büyük önem taşıyor. Alanı, çok az vaat ve sadece Washington için karlı anlaşmalarla, Çin’e tamamen kapatması mümkün değil.
Bu ziyarette Trump, Malezya ile ticaret anlaşmasını yaparak gümrük vergileri ve yatırım sözlerini kesinleştirmek istiyor. Bölgede Vietnam ile yapılan anlaşma sonrası pek bir hareket olmadı. Bunun temel nedeni anlaşmanın Güneydoğu Asyalılara çok cazip gelmemesiydi. Tayland, Endonezya ve Kamboçya, ABD-Malezya müzakerelerinden çıkacak sonucu, Malezya ile yapılan anlaşmanın daha cazip olup olmadığını görmeyi merakla bekliyorlar. Bu arada söz konusu ülkelere Çin gayet cazip ticaret anlaşmaları öneriyor. Güney Çin denizinde Çin ile yaşanan, yaşanma potansiyeli olan sorunlar olmasa muhtemelen Çin’in teklifleri daha da cazip gelir. Mesele sadece ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı ile sınırlı değil- ki Güneydoğu Asya bu savaştan en çok etkilenen yerlerin başında geliyor. ABD, Çin’de üretilen mallara gümrük vergileri getirdiğinde pek çok firma çözümü Güneydoğu Asya ülke etiketlerini Çin’de üretilen malların arz zincirine ticaret savaşından kaçarak girmesi için kullanmakta buldu. Bu yolun da vergilendirilebileceği fark edilince üretim kimi zaman topyekûn Güneydoğu Asya ülkelerine kaydı. Bugün, tüm bu nedenlerle Güneydoğu Asya, ABD için arz, Çin için talep güvenliğinin bir parçası. Bir taraf sopa, diğer taraf havuç gösteriyor. Ne yardan ne serden vazgeçemeyen bu ülkeler Washington ve Beijing arasında dengeyi korumayı arzu ediyorlar, zira biliyorlar ki havuç gösteren eline sopa alabilir; sopa gösteren de bölge başkentlerine karlı ticari ve askeri anlaşmalar sunabilir. Washington ve Beijing ile işbirliği ayrıca zaman zaman hissedilebilecek Hindistan’ın bölgedeki ağırlığını dengelemek adına da Güneydoğu Asya devletleri için önemli. Bu başkentler Körfez ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeyi arzu ediyor, Çin ve ABD’nin Körfez’de ayrı ayrı bağları- bağlantıları var. Güneydoğu Asya ülkeleri için Körfez ilişkilerini kolaylaştırıp zorlaştırabilirler. Son bir husus daha var. Bölgedeki Malezya, Endonezya gibi ülkeler İslam Dünyasında ağırlığa sahip, bu dünya içerisinde entelektüel üretim yapan ülkeler. Hem ABD, hem Çin farklı kavramsallaştırmalar altında, farklı yollar izleyerek İslam Dünyası ile “daha normal” ilişkiler kurmaya çalışıyor. Güneydoğu Asya-Körfez bağlantısında bir anahtara sahip olmak bu nedenle Washington ve Beijing için önemli olacaktır.
GÜNEY KORE-JAPONYA
İkinci ve üçüncü durak Güney Kore ve Japonya, yani ABD’nin en önemli Pasifik müttefikleri. Güney Kore’nin Kuzey Kore gibi bir derdi var. Trump yönetimi daha önce Kuzey Kore’nin nükleer silahlı devlet statüsünü adeta tanıyarak Güney Kore’yi sıkıştırmıştı. O günden bugüne Seul, Kuzey Kore’yi Trump yönetiminin gözünden düşürmeye çalışıyor. Pyongyong, bu çalışmalara canı gönülden katkı sunuyor: Ukrayna savaşının parçası oldu, uzun menzilli füze denemeleri yapıyor, geçtiğimiz aylarda Çin’de Rusya’nın yanında özel konuk olarak ağırlanarak, Beijing’in verdiği mesajın parçası olmuştu. Trump’ın bu ziyarette şapkadan Kuzey Kore ile ilgili ne çıkaracağı belli değil. Bu ziyarette Güney Kore için en önemli konu Kuzey Kore tehdidi mi o da belli değil. Hatırlarsanız yakın zamanda Güney Kore’de başarısız bir darbe girişimi olmuş ve hükümet değişmişti. Yeni hükümet Kuzey Kore tehdidini Çin ile kurulacak iyi ilişkilerle kontrol altına almayı düşünüyormuş gibi görünüyor. İşin ticaret boyutu da var. Güney Kore, Trump yönetiminin müttefik bir başkent olarak Seul’e getirdiği ek vergileri hazmetmiş değil. Bu cezalandırmaya neden uğradığını da bilmiyor. Belirli bazı konularda (liman işletmeciliği, sivil deniz taşımacılığı vb) tıpkı Japonya gibi ABD’den daha gelişmiş ve canlı bir pazara hükmediyorlar. Belirli bazı konularda da (nükleer enerji vb) hala ABD gibi nükleer teknolojide daha ilerde ülkelerin yardımına ihtiyaç duyuyorlar. Çin ile ilişkilerin gelişmesi bu pazarların/sektörlerin -ABD istesin istemesin- daha da canlanması anlamına geleceği açık. Hem böylece Çin’in Doğu Çin Denizi’nde Güney Kore’nin başını ağrıtması da engellenebilir. Güney Kore-Çin ilişkisinin gelişmesi konusunda ABD’nin çekincesi olduğu apaçık belli. Öte yandan Washington, hala Güney Kore’nin en önemli güvenlik sağlayıcısı. Biden döneminde ABD, güvenlik teminatları ve teknoloji transferi açısından Seul’e cömert davranacağını göstermişti. Bu ziyarette Güney Kore, ABD’den benzer cömertlikte teminatlar en azından müjdeler/vaatler bekliyor.
Teminat mevzusunu önemseyenlerden biri de Japonya’nın yeni başbakanı Takaichi. Takaichi, eski başbakan Abe’nin kanatları altında büyümüş biri. Düşünceleri yeni Pan-Asyacılığa göz kırpıyor mu tartışılır ama Japon anayasasını tıpkı Abe gibi değiştirmeyi ve güçlü bir ordu kurmayı hayal ediyor. Japnya’nın MAGA ruhunu temsil eden, Japonya yeniden büyüyecek diyen bir figür. Japonya’nın iktisadi ve askeri bir güç olarak ortaya çıkmasına Asyalılar ve ABD ne de bilmiyoruz ama bu hedef ABD’nin desteği olmadan başarılamaz. Ayrıca Japon yükselişinin Çin tarafından sınırlanmasının önlenmesi için de Tokyo’nun ABD desteğine ihtiyacı var. Bu nedenle olsa gerek, Takaichi, ABD karşıtı söylemini bir kenara bırakmış görünüyor. Bu arada Pan-Asyacılığı Japon Muhafazakarlığının daha bağımsızlıkçı tonlarından ayırmak lazım. Pan-Asyacılık çoğu zaman Batı/Batılılarla yakın ittifak ilişkilerini de içerir, mesele Batılılarla beraber hareket etmek/etmemek değildir, mesele Asya’nın kontrolünün Japonya’ya bırakılmasıdır. Bugünkü Japonya hem askeri hem de ekonomik olarak böyle bir kontrolü sağlayamayacağından Takaichi’nin milliyetçiliği hakkında çok düşünmeye gerek yok. ABD için Japonya hala Pasifik ada zincirleri üzerindeki en önemli alan-kontrol noktası. ABD-Japonya ittifakını en çok zorlayan konu ise ABD’nin Tokyo’ya karşı getirdiği ağır vergiler. Japon ekonomisi ciddi olarak etkilendi. ABD, üstelik, Japonya’nın ABD ekonomisine doğrudan yatırımının artmasını bekliyor. Japonya’nın Trump’tan beklentisi ise müttefiklikle ilgili güzel sözler, kritik teknolojilerde işbirliği ve ticari cezalandırmanın Japonya için hafifleyeceğine dair umut.
Şİ İLE BULUŞMA
Dördüncü ve son durak, bir ülke değil, bir lider. APEC toplantısının marjında Trump ve Çin lideri Şi’nin bir araya gelmesi bekleniyor. ABD, Şi, iki taraf arasında ilk Trump yönetimi döneminde görüşülen ticaret anlaşmasını tamamlamayı düşünüyor mu diye nabız yoklamış. Cevap belirgin gelmemiş olacak ki Trump yola çıkarken karışık sinyaller verdi. Bir yandan işler iyi gitmeyebilir dedi, diğer yandan Şi ile aram çok iyi, her şey harika olacak dedi. Bu arada yüzde 157 ek gümrük vergisi ile Çin’i tehdit etmeyi de ihmal etmedi. Çin yüzde 55’e yakın ek vergi yükü altında. Ancak Beijing’in aldığı karşı gümrük ve sınırlama kararları ABD ekonomisini olumsuz yönde etkiliyor. ABD ve Çin, soya fasulyesi meselesini büyütüyormuş gibi görünüyorlar ama arkada tartışılan nadir toprak elementleri ve yarı geçirgenler. Sonuçta bunlar akılı teknolojilerle yakından ilgili ve günümüz büyük güç mücadelesi bir teknoloji mücadelesi her şeyden önce. Trump, Çin ve Venezüella arasındaki ilişkiyi sorunsallaştırmaya devam edecek, Tayvan meselesini geriye itecekmiş gibi gözüküyor. Bunlar Çin’in umduğu hamleler. Sonucu konuşuruz ama daha başlangıçta şunu söyleyelim, ABD ve Çin kameralar önünde el de sıkışsa, bilek güreşi de yapsa, kameralar arkasında birbirlerine karşı yumruk atmadan yumruklarını sıkmaya devam edecekler.