Anahtar Kelimeler / Köylülük
“Bir köyü olmalı insanın” denir. Bu söz, özellikle düzensiz kentleşme ve medeniyeti dışlayan yaşam anlayışının egemen olduğu şehirlerden kurtulup sığınmak için bir adres olarak gösterilen yerler için kullanılır. Bu köy, bir limandır; kargaşa ve huzursuzluktan uzak olmaktır. Bu köyde telaş ve koşuşturma yoktur. Köyde çöp yoktur, atık yoktur. Bu köyde, şehirlerin aksine zamânın nasıl geçtiği, hiçbir işi bitirmeden günün bittiği hissine kapılmaz insan. Komşular aynıdır; sâdece doğanlar ve ölenler vardır. Bu köydeki evlerin pencerelerinde demir parmaklık, kapılarında alarm hatta kilit bile yoktur. Sâdece vahşi hayvan girmesin diye bahçe kapıları iple bağlanır. Köyde doğup büyüyen insanın hayattan beklentileri bellidir; “ne olacağım” diye düşünmez.
Ama köyde doğup büyüyen ve yaşayanlar, böyle düşünmüyor olabilir. Bu ihtimâl o kadar yüksektir ve kısmen haklı yönleri vardır ki, sâdece ülkemizde değil özellikle sanayileşme sürecini yaşayan tüm ülkelerde köyden kente göç yaşanmış ve hâlâ yaşanmaktadır. Şehir hayâtındaki imkânlar, nisbî rahatlık ve az bir kesimin ulaşımında olsa da konfor, insanları cezbetmektedir. Medyanın cebimize girmesiyle bu câzibe artık tahrik seviyesine yükselmiş ve köyler âdeta boşalmış ve köy hayâtı hayvancılık ve tarımdan, hafta sonu şehirden kaçma eylemine dönüşmüştür.
Köyden kente göçmenin plânsız sonuçları Avrupa’da “getto”, ülkemizde “gecekondu” denen olguyu ortaya çıkarmıştır. Köy çeşmesinden su taşımak istemeyip şehre göçenler, sık sık kesilen, bâzen günlerce akmayan su yüzünden hayâl kırıklığı yaşamıştır. Altyapı olmadığı için kışın çamur, yazın toz içindeki yollar ise pişmanlığı katmerlendirmektedir. Bu tezat, “köy” ve “köylülük” arasındaki tutarsızlığın bir örneğidir.
İnsan köyde “köylü” olarak yaşarken görülmeyen tezat, şehre gelip “köyde gibi” yaşamakta ısrar edince ortaya çıkmaktadır. Bu tezat, sâdece günlük yaşam şartlarında değil sosyal, ekonomik ve siyasal yapı da ortaya çıktığı için cevâbı olmayan sorular ve sorunlarla boğuşmak zorunda kalıyoruz.
KÖYLÜLÜK VE BENCİLİK
Köyde şehir yerleşiminin aksine medenî (çok kültürlü) hayat yoktur. Köy dışarıya kapalıdır; yabancıyı dışlar, öteki’yi istemez. Kendine benzemeyen, kendisi gibi düşünmeyen, giyinmeyen, yiyip içmeyen, kısaca kendisi gibi yaşamayanla geçinemez. Bunların haklı sebebi güvenlik kaygısıdır.
“Köylü” kırsalda da şehirde de ben merkezcidir ve bencidir. Bu, kırsalda mantıklıdır çünkü yabancının sebep olduğu güvenlik endişesi vardır. Ama şehirde medeniyet karşıtlığı, farklı fikir düşmanlığı yapar. “Köylü”, şehirde kozmopolit olamaz. Bu yüzden şehirler, yüzlerce köyün yan yana olduğu “mega köy” hâline gelir. Zengin bir köyün (yâni mahallenin) hemen bir sokak arkası, fakir bir köy yâni “varoş” olabilir. Bu iki tezat yerleşim, birbirine yakındır çünkü o varoşlardaki fakir “köylüler”, zengin “köylüler”in lüks evlerine gündelikçi olarak gider. Oysa şehirde bu fakir köylülerin, bırakıp geldiklerin köylerinde bahçeleri, tarlaları vardır. Bütün bu trajediyi lüks arabaların önüne yanaştığı fırınlarda “köy ekmeği” satarak ört bas etmeye çalışırız.
Köylü olmak kötü bir şey değildir, hatta hikmet ve irfan geleneğimizi yaşatır. Ama taşın yerinde ağır olması gibi, köylü olmak köyde anlamlıdır. Ama şehirlerde “köylü” olmak bataklıkta yaşamak gibidir, çırpındıkça batar insan. Bir kişi, hayâtında hiç gerçek bir köy görmemiş olsa bile, “köylü” olabilir. Bunun en bâriz göstergesi, lüks düşkünlüğü ve para harcamayı bilmemektir. Bu tavır kendini, yurtdışına gidince de gösterir. Bir insan yedi göbek şehirli de olsa kafası “köylü” ise, yurtdışına gittiğinde târihî ve kültürel deneyimler yaşamak yerine alışveriş merkezlerine gidip yurda dönerken bavul hamallığı yapar. Şehirli ama “köylü”, marka meraklısı, gösteriş sevdâlısıdır. Müze, sanat merkezi, tiyatro nedir bilmez. Nereye koyacağını bilmese bile kütüphâne açmaz, sanat merkezi ya da müze kurmaz.
Örnek vermek gerekirse, bu “köylü” kesimi, İstanbul’da Bağdat Caddesi’nde veya İstinye Park’ta, yazın “beach” denen “kazıklanmadan denize giremem” duygusunun yaşandığı mekânlârın olduğu Bodrum’da, kışın kızak binmeyi bile bilmeden gidilen kayak merkezlerinde, karın doyurmak için değil “kazıklanacak kadar zenginiz” demek için gidilen et lokantalarında, kendini “doğum yapan ilk kadın” zannedenlerin “babyshower” partilerinde ve daha nice yerlerde görmek mümkündür. Bu “köylülük” eskilerin “görgüsüzlük” dediği şeydir.
KÖYLÜLÜK KÖRLÜĞÜ
Evet “köylülük yapanlar” kördür. Hem kendilerinin nasıl göründüğünü görmezler hem de etraflarına karşı seçici bir körlük içindedirler. “Köylülük yapanlar”, kendilerinden aşağı gördüklerini psikolojik olarak görmezler, görmek istemezler. Onları görmeyi zûl kabûl ederler.
“Köylülük yapanlar”, kendilerinden üstün olanları görür, seyreder, tâkip ederler. Bunun sebebi onları tâklit edebilmektir. Onların arasına girmek için çaba harcarlar. Kendilerinden aşağı görüp görmezden geldikleri insanlara yaptıkları muameleyi, kendinden üstün gördükleri onlara yapınca bundan rahatsız olmazlar. Bu yüzden aşağılanmak onları rahatsız etmez. Aşağılanmak onları ezmez çünkü ezilmeyi, ezikliği bilinçaltında üstün tarafından kendisine yaptığı iltifat, verdiği ödül olarak görür.
KÖYE MÂLİKÂNE
Bu “köylüler” için gösteriş her şeydir. Ülkemizde köye ev yapmakla ünlü illerimiz vardır. Köyde babasından kalan tarlaya imâr izni alıp kavuzlu malikâne yaptırmak ve senede sâdece birkaç hafta gelmenin nasıl bir mantığı olabilir? Bunun sebebini araştırdığımda şunu gördüm. İstanbul ya da Ankara gibi şehirlerde zengin olup oralarda da lüks evlerin bulunduğu zengin mahallelerde yaşayan bu “köylüler”, zenginliklerini hissetmek için köye mâlikâne yaptırıyorlar. Yan tarafta ineklerin otladığı bu malikânelerine geldiklerinde, gerçek köylüler onlara gıpta ile bakınca zengin olduklarını hissediyorlar. Şehirdeki komşuları da lüks evlerde yaşamakta, lüks arabalar kullanmaktadır. Onların lüks jipleri ancak köyde farklılık yaratmaktadır. Bu ezikliklerini tatmin edip koca mâlikâneyi bekçiye bırakıp şehre geri dönerler. Milyonluk yatların keyfini kaptanların çıkardığı gibi, köydeki mâlikânelerin de keyfini, yan tarafta ineğini otlanan köyün yerlisi bekçi sürmektedir.
KÖY KÖYLÜ İLE GÜZEL
Evet, bir köyü olmalı insanın. Ve o köy, gerçek köylü ile güzeldir. Şehre gelip köylülük yapmak kadar, köye gidip şehirdeki gibi yaşamak da yanlıştır. Köye sözüm ona “organik” hayat hayâlleriyle yerleşik, şehirdeki her türlü lüks ve konforu götürmek yanlıştır. İnternetinden doğalgazlı şöminesine, yerden ısıtmalı evinden, 4x4 arazi aracına kadar türlü gereksiz donanımla köye gidilmez. Bunu tanımlamak için “görgüsüzlük” demek bile az kalır. Şehirde köydeymiş gibi yaşamak “varoşluk”; köyde şehirdeymiş gibi yaşamak ise “paçozluk”tur. Elbette köyde köylü gibi yaşamak deyince tuvaletin evin dışında olmasından, kurtun çakalın saldırına açık olmaktan, hijyensiz bir ortamda yaşamaktan bahsetmiyorum.
KÖYLÜLÜK SARMALI
Bir yanda köyden şehre gelen ama köydeki hayâtını devam ettiren köylü zihniyet, diğer yanda şehirde zâhiren şehirli gibi yaşayan ama zihnen köydeki dışa kapalılığı uygulayıp kendi mahallesini merkez alan zihniyet bir sarmal oluşturmaktadır. Tarık Çelenk, bunun sebebini Açık ve Gizli Köylülük-Toplu Savrulma adlı kitabında, Türkiye’de Tanzimat’la başlayıp Cumhuriyet’le rejimin omurgasını oluşturan devrimlerin ve bu devrimlerle birlikte yapılmak istenen sanayileşme atılımının Avrupa’daki aristokrasinin rol modelliğindeki gibi değil de, Anadolu ve Rumeli köylerinden gelen ve başta askerî okullarda olmak üzere eğitim gören ama Türk devlet ve saray tahayyülü bilmeyen kadronun kuruculuğunu yaptığı ve daha sonra halktanmış gibi görünen ama toprak burjuvasisinden yetişen siyâsî kadroların kemikleştirdiği toplumsal yapıya bağlamaktadır.(1) Bunun sonucu olarak bir kesim Türk-İslâm geçmişini tamâmen reddederken, diğer kesim bu geçmişin “bedenine âşık ama rûhuna düşman” bir tavır içinde bu sarmaldan kurtulamamaktadır.
KÜRESEL KÖY
Köylülüğün belki de en tuhaf çeşidi ise dünyânın küresel bir köye dönüştüğü söyleyip üst komşudan haberdar olmamaktır. Bir tıkla dünyânın ucuna ulaşırken, kapı komşuyla selâmlaşmamaktır. Köyün içine kapanık yapısı, kültürel olarak kabûl edilebilir. Ama sosyal medyadan olsa bile dünyânın birçok yeri hakkında bilgi edinirken bu bilgileri kendi ideolojik bakışını övmek ve ötekilerini yermek için kullanmak; kendi ülkesindeki olumlu gelişmeleri görmezden gelip aynısı bir Avrupa ya da Kuzey Amerika ülkesinde olunca alkışlamak küresel köylülüktür. Buna bir isim vermek gerekirse, “ısrarlı cehâlet” diyebiliriz. Ya da argodaki deyimle “kargadan başka kuş Kasımpaşa’dan başka yokuş tanımamak”.
(1) Tarınk Çelenk (2025), Açık ve Gizli Köylülük-Toplu Savrulma, Vagon Kitap, İstanbul.