İstanbul
Parçalı bulutlu
5°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Gazze’yi bilmek

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

İnsanın en büyük macerası belki de bilmek için yaptığı düşünce yolculuğudur. Buna sonradan yeryüzünde bilgiye ulaşmak için bir de seyahatler eklendi. Bilmek kadar doğal ve insana has bir şey yoktur. Bunun için merak, alaka ve heyecan duyulması gerekiyor. Fazlasıyla var insanda bu özellikler. Eskiden insanlar bir bilgi için aylarca at üstünde deve üstüne dağlar, ovalar hatta kıtalar aşmışlar. Gemilerle haftalar süren yolculuklarla denizleri geçmişler. Belki de bir bilginin tek bir parçasını bulup tamamlamak için yaşamışlar hayatı. O zaman bilginin peşinde koşan bu insanlara bilgi ne demek deseydik büyük ihtimal onu aramak için gösterilecek çaba derlerdi. Öyle değil mi? Çok meşakkatli bir yolculukmuş bilgiyi edinmek ve anlamak. Çünkü bilgi öylece bir yerlerde duruyor olsa da insanlık tarafından görülmek istiyor. Elbette salt bilgi kıymetli ama insanın eli değdiğinde bilginin değeri ortaya çıkıyor. İşte değer dediğimiz olgu insanın bakışıyla insanın dokunmasıyla yüceliyor. Yaratıcı bilgiyi yaratmış olduğu halde insanın ilgisiyle muhatap olmayınca bilgi kendini açığa çıkaramıyor. Bir yerde öylece kalıyor. Keşfedilmeyi bekliyor. Burada bilginin kimlerin eline geçtiği kısmı da çok önemli ama başka bir makalenin konusu olduğu için şimdilik sadece bunu düşünelim diyorum.

BİLGİ LABORATUVARLARI

Evet atalarımız bilgiyi işlediler ona bir değer atfettiler ve önümüze koydular. Hem de ne yollardan geçerek. Bağdat kütüphaneleri, İpekyolları, Hicaz’ın, Endülüs’ün bilgi laboratuvarlarında işlenen nice bilgiler şu anda nükleer enerji hatta yapay zekanın temellerini oluşturdu. İnsan maddeyi enerjiye dönüştürdü. Enerji çeşitli teknolojik aletlerin kaynağı oldu. Ezcümle bilgi artık elimizde. Değil mi? Bir de bu bilgilerden fikir ürettiler bunların adına felsefe, sosyoloji, iletişim gibi isimler koydular veya koyduk. Bilgi laboratuvarlarda incelenen bilginin anlamı ile bugün bilgi diye önümüze düşen onca şey aynı mıdır?

BİLGİ BİTTİ Mİ?

İnsan her şeyi bildiğini, öğrenme ve bilgiyi edindiği çağın sonuna geldiğini zannettiği bir zamandayız. Daha doğrusu bilgiyi bir görüntüden öteye taşıyamayan bunun da bilgi değil bir enformasyon olduğunu bilemeyecek kadar cehalet dönemindeyiz. Oysa bilgi derinliği, hikmeti ve anlamı olan bir olguydu. O nedenle de biz Gazze’yi de tam manasıyla bilemedik. Zaten akan görüntüler bizim analiz yapmamıza izin vermeyecek derecede beyin sarsıntısı geçirmemize neden oldu. Bilgi bitmez. Haşa demeliyim. Bilgi biterse Allah’ı nasıl arayacağız? Bu da bizim arama yolculuğumuz bitti demektir. Bilgi sonsuzdur. Hatta her an yeni oluştadır. Bilginin evrimi vardır. Ruh sürekli tekâmüldedir. Bilgi de öyle. İşte biz bu aşamaya gelemedik. Aslında yukarıda bahsettiğim o bilgi laboratuvarlarında insanlar bilgi ve ruh tekamülünün evresine ulaşmışlardı.

LAYIKIYLA BİLSEYDİK EĞER…

Gazze’yi hakkıyla bilseydik eğer bugün bir aynanın önünde durduğumuzu görebilirdik. Ama bizler aynaya bakmaya cesaret edemedik, kaçtık. O görüntüler Gazze’deki vahşeti anlamaya yetmedi. Çünkü enformasyon denizinde boğulduk. Biz eğer gerçekten merak dürtüsüyle bilginin peşinde olsaydık bugün Gazze’yi, Doğu Türkistan’ı anlamıştık. Hatta anlamak bir yana bu hale gelmelerine izin vermezdik. Biz önce kendimizi anlamayı kestik. Bizim ağzımıza emzik, gözümüze ekran verildi ve oyalandık. Merak sadece dedikodu seviyesinde kaldı. O ne yapmış, kiminle nerede, nasıl, ne zaman? Merak bu kadar. Gazze’yi bilemedik, çünkü soru sormaktan kaçtık. Kudüs, Mescidi Aksa oralarda kopan tufanları bilemedik çünkü okuyup derinleşmek yerine yüzeyde boğulmayı yeğledik. Gazze’yi bilemedik bu gidişle de bilemeyeceğiz, bir avuç insan dışında. Gazze’yi bilmek isteyenler varsa buyursun bilginin peşine düşsün. Gazze’yi bilen birileri varsa zaten onlar Gazze gibiler. Gazze’nin yaydığı derin bilginin hikmetinden nurlanan bir kesim var vesselam.

Artı Eksi

Bir karşılaştırma

Sadelik bizde nedense bakımsızlıkla karıştırılıyor. Ama sadelik de bazı kadınların bakımsızlığın arkasına sığınmasına neden oluyor. Bu da ayrı. Bu yüzden midir nedir bilemiyorum ama bizde ikisinin arası yok. Ya çok makyajlı kadınlar hatta genç kızlar var. Hatta aşırılığa ve hatta artık makyajın getirdiği pis bir görüntüye sebep olacak kadar iğrenç bir makyaj yapma durumu var. Herkesin birbirine benzemesini geçtim artık. Bunun yanında Fransız kadınların sadeliği, makyaj yapmamaları, saçlarını boyamamaları veya ten renklerine uygun boyamaları dikkatimi çekiyor. Hatta bu yaz İtalya’ya gittiğimde en dikkatimi çeken şey İtalyan kadınlarının sadeliği oldu. Bizde çok fazla estetik var. Yani öğretmenimi botokslu sosis dudaklı görmek istemezdim. Allah’ta bu devirde öğrenci olmadım. Anlayacağınız İtalyan ve Fransız kadınlarını görmek insanı eskinin sadeliğine ve olması gereken bir dünyaya götürüyor. Ancak bizim kadınlarının aşırılığı ise Türk kadının o kendine has duru güzelliğine gölge düşürdü. Özellikle de göz önünde duran bazı isimlerin sürekli başı sonu gelmeyen tuhaf estetik olaylarından sonra artık mahallede komşu ablayı kalkık kaşları ile görmeye başladık. Buna biri dur desin artık.

Dış Dünyadan

Yabancı basının ısrarlı deprem vurgusu

Bu hafta başı hem ABD merkezli The New York Times hem de Almanya'dan Tagesspiegel, aynı gün içerisinde İstanbul'da herkesin beklediğini iddia ettiği deprem hakkında korkutucu bir haber yayımladı. Tagesspiegel, Marmara Denizi altındaki fay hattında yıllardır biriken sismik enerjinin İstanbul yönüne doğru kaydığını bildirirken, The New York Times da bilim insanlarına dayandırdığını söylediği haberinde Marmara Denizi’nin derinliklerinde, İstanbul’a doğru ilerleyen tehlikeli bir sismik süreç yaşandığının altını çizdi. Fakat Türk Akademisyen deprem bilimci Şener Üşümezsoy iddiaların hepsinin çarpıtıldığını ifade ediyor. Benzer haberleri zaman zaman ortaya attıklarını ifade eden Üşümezsoy kırılacak diye İstanbul halkını korkuttukları fay hattının iki parça olduğunu ve bunun da büyük bir risk gerçekleştirmeyeceğini söyledi. Ayrıca ifadelerinde bu makalenin ayağı yere değmeyen bir haber olduğu söyledi. Özellikle Marmara’da söz konusu dış kaynaklı medya yanlış bilgilere dayanarak İstanbul felaketini tekrar ısıtıp önümüze koyuyorlar. Bizim insanımız da NYT yazdıysa ciddiye alacağı için halkımız ve yatırımlar da buna mukabil etkilenecektir. Bilimsel sorumluluk duymadan yapılan bu tarz haberlerin ben bilinçli bir şekilde yapıldığını düşünüyorum. Birincisi İstanbul halkı üzerinde korku yaratmak, yaratılan korku üzerinden ise insanların davranışlarını yönetmektir. Acaba içeriden yani bizden görünen birileri bu deprem haberini yazdırıyor mu, diye düşünmeden de edemedim. Ya da başka birtakım gruplar, neden olmasın? Hain her türlü. 

Editör 

Türk Dili Ailesi Bayramı

Türk Edebiyatı Vakfında 15 Aralık Türk dili ailesi bayramı nedeniyle bir konferans düzenlendi. Aslında bugünün UNESCO tarafından belirlenmiş olup UNESCO Türk Dili Ailesi Günü olarak geçmektedir. Ne acayiptir ki biz Türklere ait olan bugün de Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür kurumu tarafından belirleniyor ve biz de bu şekilde hayatımıza alıyoruz. Bu başlı başına büyük bir eleştiri konusu. Söz konusu konferansta çok kıymetli katılımcılar; milletvekili, akademisyen, dil bilici ve gazeteciler yer aldılar. Dilbilimci ve eski MV Arzu Erdem dizilerin yurt dışında Türkçe öğretmek gibi bir misyonu üstlendiğini söyledi. Bu dikkat çekiciydi. Keşke bir istatistik verilebilseydi bununla ilgili ama bir gazetecimiz şöyle bir anekdot aktardı; Yayın sırasına Kuveyt’ten bir uzmanın katılarak konu hakkında Türkçe konuştuğunu söyledi. Kendisinin daha sonra Arap olduğunu ve Türkçeyi de dizilerden öğrendiğini aktarmış. Öte yandan benim hep dile getirdiğim rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun aktardığı şu mesele çok önemlidir; İngilizce eğitimin acilen kaldırılması gerekiyor. Bir ülkede anadili dışında eğitim olmaz. Olursa da müstemleke ülkelerinde olur. Yabancı dil öğretmek başka bir şey müfredatı yabancı dilde tasarlayıp dayatmak bambaşka bir şey. Türkçemize sahip çıkalım. Önce İngilizce tabelalardan başlayalım.

Periskop

Beykoz’da pilot uygulama

Her mahalleye sorunları yerinde çözecek bir ekip geliyor. İstanbul Valisi Davut Gül 9 Aralık tarihinde Beykoz’da bir toplantı yaptı. Bu toplantıya Vali Yardımcısı Okan Leblebicier, Beykoz Kaymakamı Fatih Ürkmezer, Beykoz Belediye Başkan Vekili Özlem Vural Gürzel, muhtarlar, okul aile birliği başkanları, kamu kurum ve kuruluşları ile öğrenci meclisi temsilcileri, Yeşilay ve Kızılay'dan yetkililer katıldı. İstanbul’da sorun ve taleplerin çözümü için ‘Bizim Mahalle Güçlü Toplum Projesi’ hayata geçiriliyor. Bu ilk defa da Beykoz ilçesinde uygulanacak bir proje olacak. İstanbul Valiliğinin Beykoz Kaymakamlığı ve Beykoz Belediyesi ile başlattığı projeyle mahallelerde, okul müdürleri, muhtar, imam, okul aile birliği başkanlarından oluşan çekirdek ekipler kurulacak. Ekipler, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle mahallenin ihtiyaçlarını yine mahalle ölçeğinde çözüme kavuşturacak. Projede mahalleyi iyi tanıyan muhtarların, okulların, okul aile birliklerinin, din görevlilerinin olduğu bir ekip oluşturmak istediklerini belirten Gül, "Kaymakamlarımızın, belediyemizin, Yeşilay'ın, Kızılay'ın STK'ların, hayırseverlerin vereceği destekle mahalle ölçeğinde hemşehrilerimizde farkındalığın oluşması, hizmetlere daha çok sahip çıkılması ve ihtiyaçların daha çabuk tespit edilip hızlı çözülmesini arzuluyoruz." ifadelerini kullandı. Beykoz'da sosyal faaliyetlerde, asayişte, güvenlikte, eğitimde, gençlik faaliyetlerinde, çevreye duyarlı meselelerde pilot uygulamalar yapmak istediklerini belirten Gül, Beykoz'da başlayacak projeyi diğer ilçelerde de yaygınlaştıracaklarını aktardı. Benim sormak istediğim bu görevlilerden oluşacak ekibi kim yönetecek? Keşke gençler yönetse. Daha iyi ve temiz iş çıkar kesinlikle. Diğerleri de ihtiyar heyeti gibi sadece denetlesin. Çok da iyi olur. Benim de daha önce buna benzer doğrudan muhtarlarla yapılacak bir projem vardı. Aşağı yukarı benziyor. Bu biraz daha kapsamlı. Umarım faydası olur. Doğru uygulanırsa neden olmasın.

Dünya Türk Dili Ailesi Günü (Doç. Dr. Işıl İlknur Sert)

Her fırsatta söyleriz, Türk dili yapısıyla, özellikleriyle dünyadaki en farklı, en özel dillerden biridir. Hatta kendi aramızdaki konuşmalarda bile bunu fark eder, eklerle ne kadar farklı ve anlamlı kelimeler türetildiğini, değişik anlamlı sözcüklerin bizim için şaşırtıcı kökenlerinin olduğunu örneklerle birbirimize hatırlatırız. Bilim insanlarına göre araştırmalar, "Türkçenin beynin işleyişine uygun olduğunu ve zihinsel becerileri geliştirici özellikler taşıdığını ortaya çıkarmıştır. Özellikle ses zenginliği, ses-şekil ilişkisi, kelime tanıma, hece ve kelime türetme, zihinsel sözlük gibi özellikler eğitim öğretimde kolaylık sağlamaktadır. Burada "zihinsel sözlük" bizim de ilgimizi çeken bir kavram olmuştur. Prof. Dr. Firdevs Güneş bir makalesinde zihinsel sözlüğün dinleme yoluyla oluştuğundan bahseder. Bu konudaki bir teoriye göre zihinsel sözlüğün temeli anlamlı hecelerle oluşturulmaktadır. "Beynimiz önce anlamlı heceleri kaydetmekte daha sonra bunların başına veya sonuna eklemeler yaparak kelimeleri (örneğin, el, ele, el ele, gibi) oluşturmaktadır. Yani beynimiz çeşitli etkinliklerle kelimeler üretmekte ve zihinsel sözlüğü bunlara dayalı olarak oluşturmaktadır." Türkçe bu noktada da etkin bir dil olarak kendini göstermektedir.

 

Dilbilimciler tarafından da araştırıldığı gibi Türk dil ailesi tüm bu özellikleriyle birlikte bugün gelişmekte olan teknoloji açısından da kullanımı çok uygun bir dildir. Bu konuda çok sayıda araştırma yapılmış. Bunlardan biri olan Doç. Dr. Osman Özdemir'in araştırmasında "Türkçenin yapısı itibarıyla teknoloji dili olma özelliklerini taşıdığı görülmektedir" denilmiştir. Buna sebep olarak ise bizim kendi aramızda konuşurken bile değindiğimiz "sözcük hazinesinin zenginliği, matematiksel yapısı ve yüksek türetme gücü" gösterilmiştir. Yine kendi aramızda şuna da sıkça değiniriz: bilim dili olarak Türkçenin kullanılması, teknolojik ilerlemeler için de çok faydalı olacaktır. Nitekim Özdemir, "teknoloji dili konusunda değinilmesi ve altının önemle çizilmesi gereken husus, o dil ile bilimsel ve teknolojik üretim yapılmasıdır. Teknolojik üretim ve ekonomik gelişim beraberinde bilim dili olma hüviyetini de getirmektedir" tespitinde bulunmuştur.

 

Türk dili konusunda çok sayıda bilim insanı araştırmalar yapıyor özellikle halkın önemseyeceği iki noktayı vurguluyorlar: Türk dilinin matematiksel yapısı nedeniyle teknoloji için uygun oluşu ve kelime çeşitliliği. Bu ise halkın Türkçeyi doğru konuşması, doğru yazması ve nesilden nesile aktarılacak Türk kültürü özelliklerini doğru kullanılan bir Türkçe ile var etmesini gerektiriyor. Bunu sağlayacak bilim insanlarına çok iş düşüyor. En başta ise yabancı kelimelerden ve kavramlardan dilimizi temizlemek gerekiyor.

 

Bütün bunları bilen bir kişi için UNESCO’nun 3 Kasım 2025 tarihinde düzenlenen 43. Genel Konferansı’nda alınan kararla 15 Aralık’ın resmen “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” olarak ilan edilmesi hiç de garipsenecek bir durum değil. Türk Dil Kurumu bu konuda "bu karar, devletlerimizin diplomatik bir başarısı olmasının yanı sıra Türk dillerinin kadim medeniyet mirasının evrensel bir değer olarak tescillenmesidir. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk devletlerinin özverili çalışmalarıyla hazırlanan bu teklif, ortak dil hazinemizi koruma ve gelecek nesillere canlı, zengin ve güçlü bir şekilde aktarma azmimizi katlayarak artıracaktır" açıklamasında bulunmuş.

 

15 Aralık tarihinin seçilmesi de bizce çok anlamlıdır. Danimarkalı dil bilimci Thomsen, 1893 yılında “Orhun Yazıtları”nı çözerek tüm dünyaya 15 Aralık’ta duyurmuştur. Bu nedenle dünya çapında 15 Aralık’ın resmen “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” ilan edilmesi, Türk dilinin gücü, Türk dil ailesinin zenginliği ve dil ile aktarılan kültürün ne kadar köklü ve nitelikli olduğunun dünyaya duyurulması açısından önemlidir.

 

Türkçe yalnızca konuşmak, dinlemek ve yazmak amaçlı bir iletişim aracı değildir. Köklü bir medeniyetin içindeki her özelliğin kavramlarla ifade edilmesi ve Türk düşünce yapısının sözcüklerle anlaşılması için de önemlidir. Çok geniş topraklar üzerinde konuşulan Türk dilinin korunması büyük bir medeniyetin de korunması anlamına gelmektedir. Bu da dünya mirası için büyük önem arz etmektedir.

 

200 milyondan fazla kişinin Türk dili konuştuğu düşünüldüğünde UNESCO tarafından alınan kararın ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan tarafından sunulan ve 26 ülkenin eş sunucu olduğu bu kararın Türk Birliği kurma çalışmaları için de çok değerli olduğu bir gerçek.

 

O halde tüm bu çabalara biz de halk olarak katkıda bulunma bilincinde olmalıyız. Bunun için halk olarak dilimize, kültürümüze bağlılığımızın farkına varalım. Dilimizi doğru konuşalım, kültür varlıklarımızı barındıran kütüphane, arşiv, müze gibi kurumlara sahip çıkalım ve kendimizi geliştirirken bu kurumlardan faydalanmaya gayret edelim. Gelecek kuşaklara Türk dili bu kurumlar aracılığı ile de taşınacağı için hem içeriğinin zenginleşmesinde katkıda bulunalım hem de kültür varlıklarımızı kullanarak bu kurumların değerinin altını çizelim.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...