DEM Parti’ye “Anne terliği”
TBMM Demokrasi ve Kardeşlik Komisyonu dahilinde bulunan partiler sonuç raporlarını hazırladı ve kamuoyu ile paylaştı.
Hangi parti ne yazdı biliyoruz zaten bu nedenle detaya girmek istemiyorum. Raporlara yönelik sadece şunu belirtmekte fayda görüyorum; hazırlanan raporlar partilerin meseleye bakış açısını, kendi kitlelerini ve çizgilerini yok saymamayı, yumuşak geçiş için gerekli zeminin yoklamasını alma refleksini ortaya koyduğu için siyasi nezaket gereği hepimizin saygı göstermesini hak ediyor. Yine bu saygı çerçevesinde bugün iki çift eleştirimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Evet raporlar partilerin olaya bakış açısını gösterse de önümüzdeki günlerde hazırlanacak sonuç raporuna da sirayet edecek önemli “ayrışma ve sabır tükenişi” yansımalarını da ortaya koydu. Terörsüz Türkiye miladını başlatan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, devletin her kademesiyle bu milada sahip çıkması gerektiğini belirterek “ben de varım” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bu işin olması için canla başla mücadele eden hepimiz; “geçmişin acılarının bedelini fazlasıyla ödedik bu nedenle şimdi o acıların üzerine bereketli yüreklerimizi serelim toprak niyetine ve evlatlarımız için Yeni Türkiye’yi hep birlikte yeşertelim” dedik, diyoruz, demeye devam edeceğiz…
Fakat bu tavrın zerresini bile ne PKK’dan ne de DEM Parti’den (birkaç duyarlı isim dışında) göremedik! Hatta mevzunun başından beri üstenci tavırlar ve söylemler sergiledikleri halde çoğumuz sıklıkla ya sabırlar çekerek sustuk ve telkin amaçlı şunu söyledik kendimize ve çevremize; “yavaş yavaş onlarda bizim sergilediğimiz empati ve diyalog tavrını ortaya koyacaklar inşallah az sabredelim.” Aradan tam on dört ay geçmesine rağmen şimdi bakıyorum bu sabırlarımız ve telkinlerimiz hiçbir işe yaramamış! DEM Parti ve PKK adeta “olmasın diye” bir tavır sergiliyor ve bu durum herkesle birlikte Kürtleri de rahatsız etmeye başlıyor. Silah bırakanlara yönelik talep edilenler gerçeklikten uzak kabul edilemeyecek seviyede.
Ayrıca “sözde” Öcalan için yaptıkları söylemler, istekler, eylem talepleri Öcalan’ı bile rahatsız ediyor. Öcalan ısrarla “susun ve sadece yapın” demesine rağmen DEM Parti ve PKK yalancı baharlar peşinde koşuyor ve her kafadan bir ses çıkıyor. Öcalan’ın hayatındaki en büyük hayal kırıklığı belki de “onu anlamayan kadrolarıyla” muhatap olması ve laf anlatmaya çalışmasıdır. Devlet Bahçeli bu işin nihayete ermesi için tüm gücüyle hareket ederken, PKK ve DEM Parti’nin de “dünyaları ben yarattım” üstenci tavrını sergilemesi başta Kürtler olmak üzere herkesi fazlasıyla rahatsız ediyor artık biline!
Çünkü bu üstenci bakış doğru değil! Bu üstenci-kibirli-hırçın tavır devam ederse birileri de çıkıp şunu der; “amacınız üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövüp bağı talan etmek mi?” DEM Parti’nin ana dilde eğitim ve federalizm-ademi merkeziyetçi yönetim-konfederasyon-bölgesel yönetim ve daha bilumum isimle beyin sulandırdığı “özerk yönetime” halâ vurgu yapması ciddi anlamda bir akıl tutulması durumu. Diğer bir akıl tutulması da ana dilde eğitim meselesi.
Çocuklarını yurt dışında okutan veya Türkiye’de İngilizce-Fransızca-Almanca eğitim veren kurumlara gönderenlerin, prangalardan kurtulamayanların orta ve düşük gelirli ailelerin çocuklarının geleceği adına konuşması ne kadar doğru? Şu çok net bilinmeli; ana dilde eğitimin sahada karşılığı yok! Ayrıca bin bir çeşit şekilde konuşulup yazılsa da adı “bölgesel yönetim” olan yönetim isteğinin de Kürtler de karşılığı yok fakat bu curcuna daha fazla can sıkmaya devam ederse sonunda vatan aidiyeti ile hareket edenler şunu diyecek; “Türkiye’deki tüm mal-mülk-vatandaşlık-yatırım haklarınızdan vazgeçin ve buyurun gidin Irak’a ya da Suriye’ye! Orada talepleriniz doğrultusunda kim size hitap ediyorsa onunla yaşayın!”
Huzur, vatan bilinci, uzlaşı, birlikte yaşamak için canla başla mücadele verenlerin bu tepkisi şu an dip dalga olarak gelse de “yüzyılın sürgünü” olarak kıyıya vurması yakındır. Kadın politikalarını her zaman ön plana çıkaran ve kadını kutsal sayan DEM Parti; realist olmak, geçmişin prangalarını kırmak ve sürece zarar veren konuşmalar yapanların ağzına “anne terliği ile vurmak” zorunda artık çünkü gerçekten tüm ülke bu kısır döngüden çok sıkılmaya başladı!
Terörsüz Türkiye velev ki olmadı, velev ki geçmişteki diğer süreçler gibi sabote edildi, velev ki terörden beslenenler kapalı kapılar arkasında yeni menfaat anlaşmalarına imzalar attı! O zaman ne mi olur? Huzur için canla başla emek verenlerin vicdanı rahat olur, huzuru satanlar ve bu sürece sahip çıkmayanlar kul hakkına girer ve kaybeden herkes olur!