İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

DİLLER ZENGİNLİĞİMİZ FAKAT DEVLETİN DİLİ TEKTİR

YAYINLAMA:

‘Zira diller; kültürlerin varoluşuna dair en önemli kaynaktır tıpkı aynı kaynaktan çıkıp farklı kollara ayrılan akarsular gibi. Tek kaynaktan çıkan su zamanla farklı yollara ayrılıp aktıkları yeni toprakların kimyasından etkilense de denize dökülene kadar ilk çıktığı kaynağın kodlarını taşır’ demiştim çünkü Kürtler dil menşei açısından Farsi kodlar taşıyordu ve “Türkiye Kürtleri ve Günümüz Yansımaları” içerikli makalemde bu alt başlığa da yer vermeliydim…

Evet kendi dili kutsal, önemli, yegane ve vazgeçilmezdir kültürler için. Çıkış kaynağı, gezip dolaşırken ilham aldığı topraklar, yerleşip boy verdiği ülkeye göre oluşan şive-ağız farklılıkları ve zamanla ortaya çıkan tüm farklı kollarına rağmen ‘çıkış kaynağına sadık kalmasıyla’ diller, kültürleri besleyen en bereketli gözeler gibidir…

Sadece kültürler için değil bünyesinde yaşadığı ülke açısından da dil çeşitliliği en büyük değerlerden biri olmalıdır…

Çünkü toprak (devlet); yağmurun her damlasını aynı hasretle kucaklayıp köklerine kadar sindirmeyi oradan da tüm can damarlarına zerk edip beslenmeyi bilmezse bulutun getirdiği bereket değil felaket olur…

Kültürel çeşitliliği ilahi boyuttan incelediğimiz zaman da ‘aynı sevgi, saygı, eşitlik, adalet’ anlayışını görüyoruz. Zira Yaradan, yarattıklarının çeşitliliğini güzellik olarak adlandırarak insanoğlunun da bu çeşitliliğe karşı saygı ve sevgiyle bakmasını önerir…Tıpkı “ben varım çünkü sen varsın” özetinin güzelliği gibi…

Ülkemde konuşulan tüm dilleri reddetmeden-yok saymadan bilmek, konuşmak, yazmak isterdim fikri ve zikri hazinemi zenginleştirmek için… Kürtçe, Zazaca, Arapça, Türki diller, Lazca, Çerkesce, Ermenice, Kafkas dilleri, Rumca ve daha nicesini öğrendikçe sadece ben değil ülkem de zenginleşip güçlenecekti…

Velhasılı kelam dillerimiz ayrışma değil, kaynaşıp zenginleşmeye ve güçlenmeye açılan kapılarımız olmalı…

Bir dönem HDP tarafından sıklıkla dile getirilen ‘ana dilde eğitim’ fikri, Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler bünyesinde başlatılan ‘seçmeli Kürtçe-Zazaca derslerini’ getirmişti müfredatlara. Fakat gelin görün ki sonuç tam da benim düşünüp dile getirdiğim gibi olmuştu. Kürtçe ve Zazaca derslerini ne aileler ne de öğrenciler seçmemişti ve sınıflar boş kaldığı için bir süre sonra bu işleyişe son verildi… Çünkü bu istem halkın değil art niyetli bir kesimin dayatmasıydı!

Tam da beklediğim gibi olmuştu dedim çünkü o dönemde şimdi savunduğum gerekçeleri dile getiriyordum. Kürtçe eğitim nereye kadardı? Kime hizmet ediyordu? Kürt çocuklarının donanımlı dünya vatandaşı olması için uğraşmayanlar neden onları dar bir çerçeveye hapsetmeye çalışıyordu? Kürtler için faydalı bir şey istenecekse neden İngilizce, Fransızca, Almanca ve daha sayısız dünya dilinde eğitim istenmiyordu? Kürtçe eğitim baskısı yapanların çocukları kolejlerde hangi dilde eğitim alıyordu?

Şimdi cılız da olsa bir kesim yeniden ‘ana dilde eğitim’ argümanını kullanmak istese de şükürler olsun herkes benim yıllarca önce dile getirdiğim “bu düşünce Kürtlerin faydasına değil zararınadır ve kim bunu savunuyorsa Kürtlerin düşmanıdır” cümlemi savunuyor…

Evet kültürlerimiz ve yansıması dillerimiz zenginliğimizdir fakat bu durum ‘resmiyette çok başlılığa’ sebep olmamalı. Burada da sıklıkla dile getirdiğim “Türkiye’yi Irak üzerinden okumak gerekiyor” mantığım üzerinden ilerlemek istiyorum.

Irak; önce kültürel, sonra mezhepsel, en sonunda da mezheplerin ve kültürlerin kendi arasında bölünmesiyle ayrışmanın mikro eşiğine dayandı. Bölüne bölüne kim kime dum duma bir hale bürünen Irak’ta artık ne huzur var ne de güvenlik ve istikrar.

Irak onlarca yıldır; Kürtleri, Arapları, Türkmenleri, Yezidileri, Hristiyanları ile mikroskobik boyutta ayrışma ve çatışma içinde.

Irak 1921 yılında kurulup 1925’te kabul edilen ilk Anayasasında Arapça2yı resmî dil olarak tanımlasa da yıllar içinde yaşatılan dezenformasyonlar ve en sonunda da ABD işgalinden sonra 2005 yılında çıkan anayasa ile, Irak’ın ana dil anlayışı tarumar edildi. Sonrası malum her kültürün talep ettiği kendi ana dilinde eğitimler ile çatırdayan halk yapısı günümüze kadar ulaşan çatışmaları ve bölünme isteklerini tetikledi…

Diller; zenginliğimiz, güzelliğimiz, saygıyla bizi kenetleyen unsurlarımız olmalı fakat devletin resmiyet, eğitim, yazışma dili kültürel keyfiyete teslim edilmemeli… Sonrası malum hemen dibimizdeki “biz ruhunu ve aidiyet duygularını kaybeden” on parçaya bölünüp kurda kuşa yem olan Irak.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...