
Materyalizm ve idealizmle olan düşünsel çatışması
Geçen yazıda bir monist felsefi görüş olan idealizmi sizlere tanıttım ve idealizm ile gerçek – hakikat ilişki ve çelişkisini anlatmaya çalıştım. Tabii monist veya monizm ne demektir, hemen kafanız karışmasın. Monizm felsefede, özellikle bu yazıdaki konumuz dahilinde, var oluşun tek bir kaynağı olduğunu iddia eden ve bu tek kaynağın varoluşa nasıl sebep olduğunu söyleyen okullara yapılan genel sınıflandırmadır.
Geçen yazıda incelediğimiz idealizm ve bu yazıda inceleyeceğimiz materyalizmin her ikisi de monisttir: Yani her ikisine göre de varoluşun tek bir kaynağı vardır. Esasen çok sayıda felsefi okul olmasına ve bunların nüanslarına rağmen, tüm felsefi okulların birbirine zıt olarak tanımlanan iki temel kategoriden birine girdiği söylenebilir: İdealizm ve materyalizm. Bu iki ana felsefi kategorinin temel önermeleri gerçekliğin doğasıyla ilgilidir. Aralarındaki ana fark, iki temel soruyu nasıl yanıtladıklarına bağlıdır: “Gerçeklik neyden oluşur?” ve “Nasıl ortaya çıkar?”. İdealistlere göre ruh, akıl veya aklın nesneleri (idealar yani fikirler) birincil, madde ise ikincildir. Materyalistlere göre madde birincildir, akıl, ruh veya fikirler ise ikincildir; maddi olmayan şeyler maddenin maddeye etki etmesinin ürünüdür.
MATERYALİZM NEDİR VE NE SÖYLER?
Materyalizm, maddenin doğadaki temel ve tek unsur olduğunu ve zihinsel durumlar ve bilinç de dahil olmak üzere her şeyin, maddi şeylerin maddi etkileşimlerinin sonuçları olduğunu savunan felsefi monizmin bir biçimidir. Felsefi materyalizme göre zihin ve bilinç, insan beyninin ve sinir sisteminin nörokimyası gibi, onsuz var olamayacakları fiziksel süreçlerden kaynaklanır. Materyalizm, bilincin doğanın temel maddesi olduğunu savunan monist idealizmle doğrudan çelişir. Materyalizm fizikalizmle, yani “var olan her şeyin sonuçta fiziksel olduğu” görüşüyle yakından ilişkilidir. Felsefi fizikalizm, sıradan maddeye (örneğin uzay-zaman, fiziksel enerjiler, kuvvetler ve alanlar) ek olarak fiziksellik biçimlerini de dahil etmek için fiziksel bilimlerin teorileriyle materyalizmden gelişmiştir. Bu nedenle, bazı düşünürler fizikalizm terimini materyalizme tercih ederken, diğerleri bu terimleri sanki eşanlamlıymış gibi kullanır. Bilinç ve beyin arasındaki sinirsel bağıntıların keşfi, materyalizme ampirik destek olarak kabul edilir, ancak bazı zihin felsefecileri bu ilişkinin yanlış olduğunu düşünür veya bunun materyalist olmayan fikirlerle uyumlu olduğunu düşünür.
Bunda belli bir oranda doğruluk payı bulunabileceği düşünülse de, beynin kimyevi algoritması tam olarak deşifre edilemediği ve bilinçaltı tam olarak bilimsel yöntemle açıklanamadığı için beyin ve beyindeki sinir ağları arasındaki ilişkiler bize ne materyalizmi ne de idealizmi reddetmemizi sağlayacak yeterli bilgi sunmaktadır. Mateyalizmin antik çağdaki selefleri Epiküros ve Demokritos’tur. Demokritos Socrates öncesi filozoflardandır ve ilk defa atom kavramına değinmiştir. Demoritos’a göre maddenin dört unsuru yani hava, ateş, toprak ve su (bugünkü bilgimizle revize edecek olursak maddenin gaz, sıvı ve katı halleri ile enerji, DMD) hep atom denen bu parçalanamayacak en küçük parçalardan oluşur. Bu anlamda gerçeğin hakikati atomlardır. Epiküros, Demokritos’un halefi olarak bir atomist ve doğal olarak materyalistti. Din ve Tanrı hakkında kuvvetli bir şüpheciliğe sahipti. Modern felsefi materyalistler, maddenin tanımını enerji, kuvvetler ve uzay-zaman sürekliliği gibi bilimsel olarak gözlemlenebilir diğer varlıkları da dâhil ederek genişletirler; örneğin Mary Midgley gibi bazı filozoflar "madde" kavramının anlaşılması zor ve yetersiz tanımlandığını öne sürmektedir. Pekiyi bilimsel yöntemde materyalizmin bir etkisi olmuş mudur? Evet, hem de çok kuvvetli bir etkisi olmuştur: Marx ve Diyalektik Materyalizm…
BİLİM FELSEFESİNDE MATERYALİZM VE MARX
19. yüzyıl boyunca, Karl Marx ve Friedrich Engels, materyalizm kavramını genişleterek, insan faaliyetinin ampirik dünyasına ve bu faaliyet tarafından yaratılan, yeniden üretilen veya yok edilen kurumlara odaklanan materyalist bir tarih anlayışını detaylandırmak için genişlettiler. Ayrıca Hegelci diyalektiği alıp idealist yönlerinden arındırıp materyalizmle kaynaştırarak diyalektik materyalizmi de geliştirdiler. Geçen yazıda bahsettiğim Alman İdealizminin dev isimlerinden Georg Wilhelm Friedrich Hegel ilk defa Fichte’nin ortaya attığı diyalektik süreci tarihsel ve toplumsal hareketleri açıklamak için kullandı. Buna göre insanlık tarihindeki büyük dönüşümler zihniyet dönüşümleridir ve her zihniyetin arkasında kuvvetli fikirler vardır. Örneğin Tek Tanrıcılık, Milliyetçilik ve Hümanizm gibi… Her zihniyet kendisinden önce hâkim olan zihniyete alternatif ve tepki olarak o zihniyetin içinde çıkar. Hâkim zihniyet “tez” iken alternatif zihniyet “anti-tezdir”. Zaman içinde tez ve anti tez arasındaki çatışma bu iki görüşün “sentezini” üretir. Sentez yeni “tez” yani yeni “hâkim zihniyet” olur. Dikkat edilecek olursa, Hegel ve Alman idealistleri insanlık tarihindeki büyük değişimleri düşünceler, zihniyetler ve onun sonucu medeniyetler arası çatışmaya dayandırmaktaydı.
İktisadi olaylar, savaşlar ve diğer her türlü ölçülebilir insan eyleminin hakikati düşünce çatışmalarıydı. Marx bu bakış açısını aldı ve idealizmden arındırdı. Marx ve Engels’e göre bütün insanlık tarihi her dönemde hâkim olan üretim sistemi içindeki sınıf çatışmasına dayandırılır. Her üretim sisteminde üretimin dayandığı bir ana üretici sınıf ve bu sistemde üretim ilişkilerini düzenleyen egemen sınıf bulunur. Egemen sınıflar köleci sistemde köleciler, feodal sistemde aristokratlar ve kapitalist sistemde ise sermaye sahipleridir. Üretici sınıflar ise köleci sistemde köleler, feodal sistemde serfler yani toprağa bağlı köylüler ve kapitalist sistemde ise işçi sınıfıdır. Her üretim sisteminde egemen sınıf “tez” iken, üretici sınıf “antitezdir”. Bu iki sınıf arasındaki çatışma kendi “sentezini”, yani yeni bir üretim sistemini ve buna bağlı olarak da yeni bir egemen sınıf ve üretici sınıf doğurur. Fikirler, zihniyet ve medeniyet hep bu maddi sınıf çatışmasına bağlı olarak değişir ve dönüşür. Marx’ın diyalektik materyalizmi kabaca bu şekilde açıklanabilir.
DİYALEKTİK MATERYALİZM ÇALIŞIYOR MU?
Tabii ki, bence, Marx’ın bu tahlili de çok saf bir idealizm içermektedir? “Nasıl yani, Hocam! Adam her şeyi maddi gerçeklikle açıklamış. Nerede idealizm?” dediğinizi duyar gibiyim. Özellikle sosyalist ve Marksist arkadaşlar hemen celâllenmesinler. Evet Marx idealize edilmiş bir sınıf çatışmasına dayalı bir insanlık tarihi anlatısı gerçekleştirmiştir. Ancak insanlık tarihinin sert ve acımasız gerçeklerine baktığımızda böyle bir mekanizmanın olmadığını görürüz. Bu olsa olsa Eflâtun’un mükemmel idealar alemindeki idealara benzeyen bir modeldir. Sınıf çatışması var mıdır? Vardır. Sömürü var mıdır? Vardır. Pekiyi bu sınıf çatışması sistemin değişmesine yol açmakta mıdır? Maalesef hayır. Egemen sınıfların yıkılmasına yol açmakta mıdır? Maalesef, yine hayır! Örneğin diyalektik materyalizm modeli çalışsaydı, köleci sistemden feodal sisteme geçiş bir köle ihtilâli ile gerçekleşirdi. Spartacus isyanı ve Hz. Musa’nın Mısır’dan Çıkışı benzeri bir olay…
Bu olayın feodal sisteme yol açması, ihtilâlci kölelerin bir kısmının dönüşerek yeni sistemin aristokratları olması gerekirdi. Böyle mi oldu? Hayır. Aksine gelişen feodal sistemde aristokratlar köleci Roma İmparatorluğunun subayları ve valileri arasından çıkmıştır. Yani eski sistemin egemenleri kılık değiştirip yeni sistemin egemenlerine dönüşmektedir. Yine benzeri şekilde, Fransız İhtilâlinin ezilen köylüler tarafından yapılması ve yeni sistemde bu köylülerin arasından yeni liderlerin çıkması gerekirdi. Ama öyle olmadı… Feodal yapıyı yıkan burjuvaziydi ve bu yeni sınıfın içinde büyük oranda kılık değiştirmiş toprak sahipleri vardı. Yani köleler önce serfe sonra da işçiye dönüştüler. Egemenler de egemen kalmaya devam ettiler. Buna bağlı olarak söyleyebiliriz ki, diyalektik materyalizm güzel ve ilgi çekici bir modeldir, ancak gerçeğe uymamaktadır.
BEN NİYE MATERYALİZME YAKIN HİSSEDİYORUM?
Ben Allah’a ve Ruhun ebediliğine inanıyorum. Kaldı ki, teorik fizikçiler dört boyutlu maddi evrenimizin ötesinde çok boyutlu bir varoluşun olması gerektiğini de göstermektedirler. Ancak 26 yıldır fiilen iktisat hocalığı yapan, bu konularda akademik ve popüler çokça yazı yazmış ve görsel medyada sürekli konuşan biri olarak söyleyebilirim ki, toplumsal olayların arkasında büyük oranda temel sebep olarak iktisadi olaylar bulunmaktadır. Zihniyet, ideoloji ve toplumsal yapılar bu iktisadi olgulara, özellikle iktisadi yapıdaki değişimlere bağlı olarak değişirler. Diyalektik materyalizm, sınıf çatışması ve akabinde üretici sınıfların ihtilâline dayalı bir değişim modeli sunuyor. Ancak materyalist etkiler sadece bu model üzerinden ele alınamayabilir. Servet, güç ve iktidar için savaşlar çoğu zaman güzel olmayabilir, doğru hiç olmayabilir ama gerçektir. İyi ve doğruyu ahlak felsefesi ve dinler araştırırken sanat ise güzeli araştırır. Bilim için bir olgunun güzel veya çirkin, doğru veya yanlış, iyi veya kötü olmasının hiçbir önemi yoktur. Çünkü bilim güzel de olsa çirkin de olsa, doğru da olsa yanlış da olsa, sadece ve sadece gerçeği araştırır. Gerçek ise, algılarımız nispetinde ölçebildiğimiz verilerle sınanır. Bu yüzden yöntemsel olarak sosyal bilimlerde kendimi materyalizme daha yakın hissetmekteyim. Pazartesi biraz güncele yöneleceğim… Trump Reis ve avanelerinin ne yaptığını anlatmaya çalışacağım…