Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Hafif yağmur
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:00:00
İkindi vaktine kalan
İSTANBUL
00:00:00
İkindi vaktine kalan
Ara

Kasabanın Şerifi ne yapıyor?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

ABD Başkanı Trump bütün dünyayı beyanat ve hırslı talepleriyle şok etmeye başladı. İlk başkanlığı döneminde onun için tercih ettiğim adı Kasabanın Şerifiydi. Bu lakap, gerçekten de, hem ABD’nin kuruluş felsefesini hem de Trump’ın olaylara bakışını çok güzel özetlemekteydi. İsterseniz buradan başlayalım… 

VAHŞİ BATININ KÖKENİ 

Amerika kıtası keşfedildiği andan itibaren İspanyol ve Portekizli sömürgeciler Güney ve Orta Amerika’yı yağmalamayı amaç edindiler. Öte yandan Kuzey Amerika’ya daha geç gidildi, gidenler de İngilizler ve Fransızlar oldu… Uzun bir savaşın neticesinde de Kuzey Amerika’nın tapusu İngiltere’de kaldı… Pekiyi İngilizler bu toprakları nasıl değerlendirdi? Başta Britanya olmak üzere Avrupa’da tutunamamış göçmenler, yine kendi ülkelerinde dışlanan ve istenmeyen radikal dinci Hristiyanlar, ipten kazıktan kaçma cani ve hırsızlar, yani Avrupa toplumunun dışladığı insan güruhunu Amerika’ya “yeni bir umut ve yeni bir dünya” diye gönderdiler. ABD’nin temelleri bu göçmenlerin geldiği, Majesteleri Kral’ın hükmünde 13 koloni olarak atıldı. Yeni bir hayat, yeni fırsatlar ve özgürlük vaat ediliyordu. Zamanla özgür -aslında Avrupa’da tutunamamış kaybeden- insanların ülkesi olarak İngiliz Hükümetinin sömürge yönetimine tepkiler birikmeye başladı. Sonuç Amerikan Özgürlük Savaşı ve ABD’nin bağımsızlığını kazanması oldu. İşte kovboy filmlerinde gördüğümüz silahşörlerin, Kızılderililerin, şeriflerin dünyası Vahşi Batı böyle kuruldu. ABD’nin medeni bir toplum olarak varlığı, kanun ve nizamın tesisi devletin temelini oluşturan doğudaki 13 kolonideydi.

 Özellikle Amerikan İç Savaşı sonrası kimseye ait olmayan uçsuz bucaksız orta ve batı Amerika toprakları yerleşimcilere açıldı. Pasifik ve Atlantik Okyanuslarını bağlayacak demiryolu çalışmaları ile bu ıssız topraklarda yerleşim süreci de hızlandı. Ancak buralarda kurulan yerleşim yerlerinde devlet otoritesi bizim bildiğimiz manada yoktu. Yerleşimciler kurdukları kasabalarda belediye başkanı seçiyorlardı ki, bu çoğu zaman o kasabadaki en zengin toprak sahibi oluyordu. Kanunu temsilen bu Belediye Başkanı istediği bir silahşöre şerif yıldızını verdiğinde, artık kanun o kişiden soruluyordu. Altın çıkarılan maden kasabalarında, büyük hayvan sürülerinin yetiştirildiği çiftliklerin bulunduğu arazilerde tek bir Şerif’le adalet nasıl sağlanabilirdi? İşte Vahşi Batı’da, bu yüzden, her şey insanların kendisi tarafından sağlanıyordu. Her yatırım ve hizmet, demiryolları gibi kamu işleri de dahil olmak üzere, özel sektör tarafından gerçekleştiriliyordu. Özel sektör ise Vahşi Batı’nın her yerindeki büyük servet sahipleri demekti. Her şirketin kendi özel orduları vardı. 

ADALET NAMLUNUN UCUNDA 

İşte filmlerde gördüğümüz ve filmde kaldığı müddetçe bizde heyecan uyandıran bu Vahşi Batı, gangsterlerin, haydutların, canilerin, fırsatçı ahlaksızların cirit attığı bir kanunsuzluk cennetiydi. Bu ülkede adalet namlunun ucundaydı. İngiliz atasözünde dediği gibi “Güç Hak’tı!” Güçlü olan kazanır ve yaşar, acımasız olan ayakta kalır, zayıf ve merhametli olanlar kaybederdi. Gücün tanımı her ne kadar “hızlı çekilen tabancayla” özdeşleşmişse de, aslında gücün kaynağı paraydı. İnsanlar paraya ulaşmak için her şeyi yapabilirlerdi, paraya ve servete sahip olduğunuzda ise bunu koruyabilmek için her şey yapardınız. Son zamanlarda libertaryenler ve anarko kapitalistlerin rüyasını gördüğü, bir cennet gibi herkese vadettikleri, devletsiz, Merkez Bankasız, mahkemesiz ve polissiz toplumun tarihteki örneği Vahşi Batıdır. ABD, kurucu babalarını bir tarafa bırakırsak, doğru düzgün bir tarihi ve kültürü olmayan, kahramanlarını Vahşi Batı’nın haydutları arasından seçmiş bir toplumdur. Bugün, elbette ki, haydut ve canilerin egemen olduğu Vahşi Batı ortadan kalkmıştır. Ancak ABD’deki her nevi muhafazakâr Vahşi Batı’nın özlemini çekmektedir. Bu kişiler arasında Donald Trump da bulunmaktadır. 

TRUMP KENDİNİ NASIL GÖRÜYOR? 

Trump kendini nasıl görüyor? Etrafındaki adamların ve danışmanlarının söylediklerine göre, onlar, Trump’ı Allah’ın seçtiği ve ABD’yi yeniden “özgür adamların ülkesi” yapacak olan kutsal bir kişilik olarak görüyorlar. Trump’ın da kendinde ilahi bir davanın temsilciliğini gördüğü aşikâr. Adeta 1850’lerdeki paranın güç demek olduğu, adaletin namlunun ucunda olduğu Vahşi Batı’yı yeniden kurmak istiyor. Kendisi de kuracağı Kasabanın Şerifi olacaktır. Elbette bugünkü ABD toplumunu tekrar Vahşi Batı’ya döndürmek mümkün değildir. Ama dünyayı bir kasaba olarak düşünürsek, ABD ve dolayısıyla Trump, bu dünyada Şerif olmak istiyorlar. Pekiyi bu ne anlama geliyor? 

YENİ İZOLASYONİST POLİTİKA NE ANLAMA GELİYOR? 

Uluslararası ilişkiler literatüründe “hegemonik istikrar teorisi” adıyla bilinen bir teori vardır. Bu teori kapitalizmin gelişmesi ile birlikte uluslararası sistemin belli aralıklarla farklı egemen devletler tarafından yönlendirildiği ana varsayımı üzerine bu mekanizmayı açıklamayı amaçlar. Soğuk Savaş sonrasında ABD tek süper güç olarak kalınca, sadece bir hegemonik güç olmanın da ötesine geçerek bir imparatorluğa dönüşmek istedi. Bunun için askeri ve iktisadi gücüne güvendi. Bugün geldiğimiz noktada ABD’nin tek kutuplu dünya hayali ve bunun için destekleyip teşvik ettiği küreselleşme süreci ABD’nin kendi kaynaklarıyla başa çıkamayacağı yükler yarattı. Bir hegemonun dünyada hukuk, finans ve ticaret kurallarını kendine göre belirlemesinin yanında, aynı zamanda, dünyada asayişi ve güvenliği de sağlaması gerekir. ABD bunu yapamadığı gibi, bu sürecin sonunda ekonomisi de ciddi yara aldı. İşte Kasabanın Şerifi ABD’nin bütün dünyanın yükünü ve sorumluluğunu yüklenmesini istememekte, özellikle Ortadoğu ve Rusya gibi coğrafyalarda barışı sağlamayı amaçlamakta, ABD’yi kendi kıtasında dünyanın en büyük gücü haline getirmek istemektedir. Bu yüzden hem barışı tesis etmek, hem de problemli bölgelerde barışı ve istikrarı koruyacak müttefik güçler oluşturmak istemektedir. Kasabanın Şerifi daha seçilmeden önce kazandığı durumda hem Rusya-Ukrayna Savaşını hem de Gazze Savaşını bitireceğini yazmıştım. Burada sihirli hamlenin Gazze’yi boşaltmak ve Ukrayna’yı Rusya’ya teslim etmek şeklinde gerçekleşeceğini düşünüyordum. 

Bunları tahmin ettim ama Suriye’de de Rusya’yla anlaşıp Esad’ı devireceklerini tahmin edememiştim. Kasabanın Şerifi, tıpkı Teksaslı bir sığır tüccarı gibi Gazze topraklarını damadına devredip orada yeni bir Las Vegas yaratmayı düşünüyor. Gariban Filistinlileri de, önce Mısır ve Ürdün’e, olmazsa başka bir ülkeye göndermeyi düşünüyor. Bütün Filistin probleminin aslında Filistinlerin kendi vatanlarında yaşamak taleplerinden kaynaklandığını hiç aklına bile getirmiyor. Tarih, kültür ve sosyoloji ne diyor, Trump ve avanelerinin umurunda bile değildir. Çünkü belindeki tabancaya ve cebindeki paraya güvenmektedir. Pekiyi Arap Devletleri buna ne tepki verir? Hiçbir tepki veremezler. Yutkunur ve başlarını öne eğerler. Çünkü hiçbiri kendi halklarının rızasına dayalı yönetimlere sahip değildir. Arap Dünyası şu anda ABD’nin desteğiyle ayakta duran despotik rejimlerle yönetilmektedir.

 Ne kadar vicdanımızı sızlatsa, ne kadar insanlığın ortak değerlerine aykırı da olsa, Trump Gazze’yi boşaltıp Filistinlileri sürebilir ve kimsenin sesi de çıkmaz. ABD fiili olarak bölgede varlığını azaltırken hangi bölgesel müttefikine Orta Doğu’nun yükünü yükleyecek? Tek aday Türkiye’dir. Ama, ABD medyasından okuduğum kadarıyla, Kasabanın Şerifi Türkiye’ye bu teklifi yaparken üç temel talepte bulunacaktır. Birincisi PYD ile barışıp Suriye ve Irak Kürtlerinin hamisi olmamızı isteyecektir. İkincisi İsrail’le ortaklık içinde hareket etmemizi önerecektir. Üçüncüsü de Kuzey Kıbrıs’ta bir hava ve deniz üssü talep edecektir. Bunların karşılığında bize geniş finansal kaynaklar açılacaktır. Hükümetin bu tekliflere şimdiden hazırlıklı olması ve milli stratejimizi bunlara göre belirlemesi gerekir. Bir sonraki yazıda Hegemonik İstikrar Teorisini anlatacağım. Bugün dünya siyaseti nereye doğru evriliyor, bu teori bağlamında ele almak istiyorum.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *