Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Açık
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
ANKARA
00:00:00
İmsak vaktine kalan
İSTANBUL
00:00:00
İmsak vaktine kalan
Ara

Dijital Gözetim: Görünmez Zincirlerin Gölgesinde Yaşamak

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Günlük hayatımız, farkında bile olmadan dijital bir dört duvara dönüşüyor. Sabah uyanır uyanmaz kontrol ettiğimiz telefonlarımız, sosyal medyada kaydırdığımız sonsuz akışlar, online alışverişlerde bıraktığımız izler… Her şey "veri avcısı" gibi çalışıyor. Ancak bu gözetim, devletlerin veya şirketlerin tekelinde değil; bizler de birbirimizi izliyor, yargılıyor ve veri havuzuna katkı sağlıyoruz. Peki, tarihte iktidarın sembolü olan panoptikon, nasıl oldu da bugün hepimizin gözetim ağına dönüşen "omniptikon"a evrildi? Mahremiyetimiz, dijital çağda geri dönülmez bir bedel mi?

Panoptikon’dan Omniptikon’a: Gözetimin Demokratikleşmesi

18.yüzyılda Jeremy Bentham’ın tasarladığı panoptikon, merkezi bir kule etrafında örgütlenen hapishane modeliydi ve mahkûmlar, her an izlenebilecekleri hissiyle otokontrol geliştiriyordu. Foucault’nun dediği gibi, bu yapı, iktidarın bireyi disipline etme aracıydı. Ancak bugün, gözetim artık tek yönlü ilerlemiyor. Hem çok katmanlı ve hem de çift taraflı. Her hareketimiz, omniptikon adını verebileceğimiz yeni bir düzeni besliyor: Herkesin herkesi izlediği, verinin sınırsızca üretildiği bir ağ.

Bu dönüşümü Bauman ve Lyon, "sinoptikon" (çoklu izleyici) ve "süperpanoptikon" (veri tabanlı gözetim) kavramlarıyla açıklıyor. Gözetim, demokratikleşirken mahremiyet ise lüks bir kavram haline geliyor.

Neden Gözetlenmeyi İstiyoruz? Beğenilme Açlığı ve Data Kafesi

Shoshana Zuboff’un "Gözetim Kapitalizmi" kitabında belirttiği gibi, günümüzde en değerli kaynak petrol değil, bireylerin verileri. Peki neden bu kadar değerli olan bilgimizi özgürce paylaşıyoruz?

Cevap basit: Görünmez olmaktan korkuyoruz. Zygmunt Bauman’ın dediği gibi, "Beğenilmemek, modern çağın en büyük korkusu." Beğenilme arzusu, dijital platformlara verilerimizi sunmamıza neden oluyor. Kendi gözetimimize rıza gösteriyor, hatta bu sistemin parçası haline geliyoruz.

Dijital Mahremiyet: İmkânsız Bir Ütopya mı?

Sosyal medya, bir yandan özgür ifade alanı sunarken diğer yandan dijital panoptikon işlevi görüyor. Warhol’un “15 dakikalık şöhret” kehaneti, TikTok fenomenleriyle gerçek oldu. Ancak bu şöhret, kişisel verilerimizin bedeliyle satın alınıyor.

Gözetim mi, Özgürlük mü?

Dijital çağ, bize sınırsız erişim vaat etmişti. Ancak bu erişim, görünmez bir kameranın lensi altında yaşamak pahasına. Postmodernizmin bireyi nesneleştirdiğini söyleyen Anderson (2002) haklı mı? Yoksa mahremiyeti korumak hâlâ mümkün mü? 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *