Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Açık
24°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Terörsüz Türkiye derken “öz-ler” yok sayılmamalı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Biz “Terörsüz Türkiye” diyerek yola çıktık, lakin Ortadoğu’nun huzur ve güven açlığı “Terörsüz Bölge istiyoruz” diyerek çığlık attı. Bu çığlıklar İran, Irak ve Suriye’yi de içine alan bir bağlama çekti bu mücadeleyi. Ve gelinen noktada adımlar beklenen doğrultuda atılıyor atılmasına fakaaattt diyeceğim başlıklar da ufak tefek belirmeye başladı. Beliren “fakat zaruretlerimizi” belirtmek ve bunların iyileştirilmesine yardımcı olmak elbette ki çok önemli ve gerekli çünkü “fakatlık durumlar zamanla sakatlık durumları” getirecektir… Terörsüz Türkiye ve Bölge adımları kararlılıkla gayet başarılı bir yol haritası eşliğinde ilerliyor. PKK’nın fesih kararı alması sonrasında şimdi silahların hızla bırakılması bekleniyor. Bu noktada pek konuşulmayan önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Herkes terörsüzlük miladını başından beri şöyle okudu; bu milat Türkiye Devleti ve PKK arasında yaşanıyor. Yanlış! Bu miladın kurucusu Türkiye Devleti, muhatabı PKK olsa da işin içinde fazlasıyla “ara direnç katmanı” var. Türkiye Devleti içinde nasıl ki siyaset, basın, medya, kamuoyu ve daha bilumum başlıkta “terörsüzlüğe” direnç gösteren katman varsa PKK’nın içerisinde de direnç katmanları var. Bu nedenle “PKK aldığı fesih kararı sonrasında hemen bir günde silahlarını bıraksın” diyenlerin sabırlı olması gerekiyor zira PKK, zikirde ve fikirde homojen bir yapı değil ve şu an kendi içinde büyük bir mücadele veriyor. PKK şu an kendi içinde hazımsız durumlar yaşasa da, Türkiye’nin kurumsal kararlılığı karşısında bir süre sonra bu sorununu çözüme kavuşturacaktır. Türkiye Devleti de bu “hazım sorunu” karşısında soğukkanlı duruşunu korumalı ve ülkenin basın-medya-sanat-iş dünyası isimlerinin yarattığı çekişme yansımalarını dikkatle takip etmeli. Toplumu ayrıştırmayı amaçlayan durumlarda da hukuki müdahalede bulunmalı. Terörü Kandil-Sincar-Mahmur’da bitirirken, isimler zikredilerek listelerin yayınlanmasına ve suçlama-ayrıştırma terörünün yaratılmasına hiç kimsenin tahammülü kalmadı artık.

Cuma günü yayınlanan yazımda şöyle demiştim; “Mevsimin kıştan bir an da kurak yaza geçmesi nasıl ki “inandırıcı ve sağlıklı” değilse karşı kutupların bu denli “Sayın” kelimesini kullanması da halkta antipati yaratıyor. Nasıl ki kıştan ve yazdan sonra uyumlu-sağlıklı geçişleri sağlamak için baharlar varsa böylesi siyasi iklim değişikliklerinde de yavaş yavaş, kurumsal duruşlar eşliğinde, samimiyetle, ikna olarak ve ikna ederek atılmalı adımlar.”

Sözünü ettiğim “Sayın” ve “siyasi iklim geçişi” tespitim ciddi destek dönüşleri almama sebep oldu.

Hükümet kanadının ve DEM Parti kanadının sergilediği “aşırı love bombing” yansımaları her iki kanadın tabanıyla birlikte her kesimde ciddi ters etki yaratıyor benden söylemesi zira “anilik” samimiyet ve kalıcılık konusunda zihinlerde fazlasıyla soru işareti bırakır ve evet “ters etki” yaratır.

Nasıl mı? Başından beri herkesin kabul ettiği bir durum var; terörsüz Türkiye çağrısını MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dışında kim yaparsa yapsın bu denli karşılık bulmazdı. Doğru. Bahçeli milliyetçi kesime telkinde bulunurken Kürtlere de kurduğu empati cümleleriyle güven verdi. Hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın desteği dahil oldu sürece. Sonrasında da sırasıyla Öcalan’dan, DEM Parti’den ve PKK’dan Bahçeli’nin çağrısına destek açıklamaları yapıldı. Buraya kadar her şey yolunda. Tam da bu noktada “fazlasıyla kurumsallığa” ihtiyaç vardı çünkü tüm tabanların geçmişe yönelik olumsuz tarihi hafızaları mevcut ve ani iklim değişikliği pek çok rahatsızlığa sebebiyet verebilir!

Bireyler yavaş/uyumlu geçişlerde sağlam bir bünyeye sahip olur, fakat ani geçişlerin şokuyla ciddi tepkiler/reaksiyonlar baş gösterebilir.

Bu nedenle her siyasi kesim kendi tabanını kaybetmemek adına “özüne sahip çıkmakla birlikte” terörsüzlük desteğini göstermeli.

Peki öze dönük hassasiyetler göz ardı edilirse ne olur? Öncelikle MHP ve DEM Parti tabanı kendine akacak yeni zeminler arayışına girerler ve buldukları zeminlerde çok daha keskin ve çok daha uçta duruşlar sergilenmesine sebep olurlar.

Bu uçta ideolojiler de etki-tepki bağlamında çok daha keskin ayrılıklara, şiddet olaylarına, yeni terör örgütlerine sebep olur.

Ve laf aramızda, keskin söylemler şimdiden belirmeye başladı benden söylemesi.

Özetlemek gerekirse, evet terörsüzlük adına samimiyetle adımlar atılıyor ve hepimiz canla başla destek veriyoruz fakat bu adımların sahadan alınacak “objektif” fikir destekleri eşliğinde; siyaset, bürokrasi, toplumsal, basın, medya, kamuoyu, hukuk revizyonlarına acilen ihtiyacı var…

Yorumlar
Z
Ziyaretçi 1 ay önce
Çok güzel yazmışsınız, Bence biraz empati üzerine yazmak lazım. Siyaseten bağımsız insan olmayı becerirsek daha anlamlı olur ve çözüme daha fazla yaklaşırız.
BEĞENME
0
CEVAPLA
Z
Ziyaretçi 1 ay önce
Güzel bir yazı,yer ve zamanına uygun. Çok acelecilik bazı şeyleri bo zar.
BEĞENME
0
CEVAPLA