Yeni Birlik Gazetesi
İstanbul
Açık
25°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

Dünya daha hızlı tükeniyor

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Dünya Limit Aşım Günü diye bir tarih var.

Gezegenimizin yıllık kaynak yenileme kapasitesini aştığımız günü ifade eder.

Her yıl, takvimde, dünyanın bir yıllık doğal kaynak kapasitesini aştığı gündür.

Bu basit bir tarih hesaplaması değildir.

Dünyanın bize sunduğu kaynakları nasıl hoyratça tükettiğimizin resmileştiği gündür.

Ne yazık ki her yıl geriye gidiyor.

2024 yılında bugün, 1 Ağustos olarak açıklanmıştı.

2025’te 1 hafta daha geriye gitti ve 24 Temmuz olarak hesaplandı.

Türkiye’de durum biraz daha üzücü, biz, kaynaklarımızı, 1 ay kadar önce tüketiyoruz, 18 Haziran bizim Limit Aşımı günümüz olacak bu sene. Peki nasıl hesaplanıyor? Başlıklar şöyle:

FAO, IPCC, IEA gibi kurumların sağladığı tarım, enerji, orman ve balıkçılık verileri

Ekolojik Ayak İzi (Ecological Footprint)

Biyolojik Kapasite (Biocapacity)

Dünyanın bize bir yılda verebildikleri belirli bir miktar var. Biz bunu, mesela toplam 100 birim ürünü, Temmuz ayında tüketince, gelecekten borç alarak tüketmeye devam ediyoruz.

Bir başka deyişle, bir yılda, 1 dünyanın vereceği ile yetinmiyor, 1.8 dünya ürünü tüketerek ilerliyoruz.

Bu sorumsuz yaşam döngümüz içinde, kaynak tüketimi artıyor, doğanın kendini yenileme kapasitesi düşüyor.

Bu süreç, 1970’lerden bu yana insanlığın ekolojik ayak izi ile dünyanın biyolojik kapasitesinin ne kadar farklılaştığını gösteriyor. Temel olarak, biyolojik kapasitenin ekolojik ayak izine bölünmesi ve bir yıldaki gün sayısı olan 365 ile çarpılmasıyla hesaplanıyor. Ekolojik ayak izi, bir bireyin, topluluğun, şehrin, ülkenin veya tüm insanlığın doğa üzerindeki etkisini ölçen bir gösterge. Başka bir deyişle, tükettiğimiz kaynakları üretmek ve ortaya çıkan atıkları bertaraf etmek için ne kadar biyolojik kapasiteye (toprak, su, orman vb.) ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. Dünyamızın doğal kaynakları yenileyebilme gücü olan biyolojik kapasitesi ve insanlığın bu kaynaklar üzerinde bıraktığı izin büyüklüğünü gösteren ekolojik ayak izimizi karşılaştırdığımızda aslında doğal kaynakları ne hızla tükettiğimizi daha net görebiliyoruz.

Doğayı gezegenimizin yenilenebileceğinden 1,8 kat daha hızlı tüketmek demek, ihtiyaçlarımızı için neredeyse bir dünya daha gerek demek. Peki bunu ülke ülke incelesek ne görürüz?

Mesela, bütün dünya ABD’de yaşasaydı? Bize 5,1 dünya gerekirdi.

Japonya, bunu 7,8 dünyaya yükseltiyor.

Türkiye için bu sayı 2,6.

Elbette ortalamayı, Çin, Hindistan ve ne yazık ki Afrika kıtası geriye çekiyor. Çözümün ana başlıkları şöyle:

Gıda israfını önleyebiliriz. BM Gıda ve Tarım Örgütü, insan tüketimi için üretilen gıdanın üçte birinin kaybolduğunu veya israf edildiğini tahmin ediyor. (13 gün ileri taşınabilir)

Karbonsuzlaştırmayı finanse edebiliriz. Yatırımlarımız, yönettiğimiz ekonomiyi şekillendiriyor. Yatırımlarımızla dünya çapında elektrik sistemini yüzde 50 oranında karbonsuzlaştırarak Dünya Limit Aşım Günü'nü 22 gün erteleyebiliriz. Su ve atık su hizmetlerini yenileyebiliriz. Binalar, endüstriyel prosesler ve elektrik üretimi için mevcut ticari teknolojiler, üretkenlikte veya konforda herhangi bir kayba yol açmadan Limit Aşım Günü'nü en az 21 gün erteleyebilir. Döngüsel bir moda yaklaşımını benimseyebiliriz. Yalnızca kaynak kullanımını azaltmayı değil, aynı zamanda tüketici öncesi malzemeleri geri dönüştürüp değerli ürünlere dönüştürerek atıkları azaltmayı hedefler. Malzemelerde de bu dönüşüm yaşanabilir. Örneğin organik pamuğun yalnızca işlenmemiş malzeme olarak kullanılması, geleneksel pamuk mahsullerine kıyasla ortalama yüzde 91 su ve yüzde 46 karbondioksit tasarrufu sağlıyor. Önerilerin başında “Fosil yakıt bağımlılığı azaltılmalı” cümlesi yer alıyor. Dönüp dolaşıp yenilenebilir enerjiyle buluşuyoruz. Temiz enerji ve yeşil hidrojen, burada da çözüm ortağı oluyor.

Eğitim, farkındalık ve toplumsal dönüşüm teşvik edilirken, temiz enerji ilk başlık olabilir.

YEŞİL HİDROJEN GELİŞMELERİ

Yaza girerken herhangi bir yavaşlamanın olmadığı ender sektörler arasında enerji. Temiz enerji ve yeşil hidrojen başlıkları da aynı güç ve önemle güncelliğini koruyor. Avrupa Birliği (AB)

AB–Umman–Amsterdam Hidrojen Koridoru için 17 Nisan’da imzalanan ortaklıkla Umman’dan sıvı yeşil hidrojenin Hollanda ve Almanya’ya taşınmasına yönelik büyük ölçekli bir lojistik koridor kurulması çalışmasını yürütüyor.

Almanya'da 3 milyar € devlet yardımı ile 9.700 km’yi aşkın “Hydrogen Core Network” boru hattı sistemi destekleniyor.

Temiz Hidrojen Ortaklığı (IPCEI): 2025’te yenilenebilir hidrojen üretimi ve lojistik için toplam 184,5 m€’luk çağrı açıldı. Bu bütçe; üretim (40 m€), depolama/dağıtım (16 m€), taşıma (17 m€), güç-hararet uygulamaları (5 m€) ve hidrojen vadileri (80 m€) alanlarında planlandı. Ortak Avrupa Yararına Projeler anlamındaki IPCEI, sektörün en değerli kaldıracı olabilir. Sertifikasyon ve standardizasyon için

RFNBO Kriterleri belirlenmiş durumda. Sanayi Uygulamaları ve Destek Politikaları da gelişiyor. Mesela, ArcelorMittal gibi dev çelik üreticileri; AB politikalarındaki belirsizlik nedeniyle planlanan hydrojene dayalı dönüşümleri yavaşlatıyor. Bu da AB çalışmalarına ivme veriyor.

Ayrıca, Çin teknolojisine bağımlılığı azaltmak için AB, hidrojen-elektrolizör projelerinde yüzde 25 sınırı getirdi.

Türkiye, hem Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı hem de Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı çalışmalarında önemli ilerlemeler sağlıyor. Yeşil Hidrojen Özel Üretim Bölgeleri ilen edilmesi gibi öneriler değerlendiriliyor. Ama sektör hala, hidrojene özel bir otorite atanmasını bekliyor.

 

OKYANUS NE DEMEK?

Su hayattır ve bunun hayatımıza dokunan yapısı okyanuslardır.

Okyanuslar, gezegendeki oksijenin en az yüzde 50'sini üretir.

Ekonomimiz için çok önemlidir. 2030 yılına kadar tahminen 40 milyon kişi okyanusa dayalı endüstrilerde istihdam edilecek.

İnsanlar tarafından üretilen karbondioksitin yaklaşık yüzde 30'unu okyanuslar emer. Küresel ısınmanın etkilerini hafifleten en değerli oluşumdur.

Ne yazık ki, büyük balık popülasyonlarının yüzde 90'ı tükenmiş.

Mercan resiflerinin yüzde 50'si yok olmuş durumda.

Okyanustan yerine koyabileceğimizden daha fazlasını alıyoruz.

Okyanuslar, gezegenimizin suyunun yüzde 97’sini içeriyor ve 1 milyondan fazla türe ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda milyarlarca insan için temel protein ve geçim kaynağı sağlıyor. Ancak okyanuslar ciddi bir krizle karşı karşıya. İklim değişikliği, kirlilik ve aşırı avlanma, deniz yaşamını ve ekosistemleri tehdit ediyor. Sağlıklı bir okyanus, sağlıklı bir gezegen demek ve bu cümlenin tersi de doğrudur.

Bu dengeyi yeniden kurmamız gerekiyor; artık okyanusun kaynaklarını tüketen değil, canlılığını onaran ve ona yeniden hayat veren bir yaklaşımı birlikte benimsemeliyiz.

Okyanusları korumak hepimizin ortak sorumluluğu. Birinci adım, bu bilince sahip olmak.

İkinci adım, sorumlulukla, çaba gösteren kurum kuruluş ve kişiler ile elbirliği içinde çaba sarf etmek.

 

OSIMHEN

Kalsa da gitse de Türk futbol tarihine geçti Victor Osimhen.

Şüphesiz sahada en büyük pay sahibi, gol kralı Osimhen oldu Galatasaray’ın çifte kupalı sezonunda.

Teklifler, rakamlar, yakışıksız yakıştırmalar arasında, en ok da sevgi ve vefa içeriği var Osimhen’e karşı.

Hak ettiği gibi.

Takım arkadaşları, taraftar, yönetim ama en önemlisi Okan Buruk, onu hiç hayal kırıklığına uğratmadı.

Osimhen’e sevgi ile birlikte ciddi bir saygı yaklaşımı da oluştu.

Bu bütünlüğün değeri kaç milyon Euro olabilir?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *