EVLİLİK..!
Evlilik.
Benim için çok anlamlı, çok saygın bir anlayış.. Kurum demeyeceğim, pek sevmiyorum.
Bir ömür boyu aynı yatak, aynı yastık, hayat arkadaşlığı. İyi günde, kötü günde hayat yoldaşın. Daha önemlisi ne… anan, baban ve kardeşlerin.
Evlilik, kurduğum yuva, aile çok önemlidir bilirim.
Ama, fazla anlam yüklemek, hayatın onsuz hiç bir şey olduğunun imkansızlığı, ya da evlenmediğin de bir hiç olduğunu hissetme duygusu.
Ve evlenebilmek için, mini etek falan canımız feda düşüncesi.
İşte buna yokum.
Nasıl mı?
Bakın şöyle..
Çocukluktan itibaren, erkeklere askerlik, kızlara da evlenmek ve çocuk doğurmak üzere dayatılan anlayış..
Erkeklere büyüyünce askere gideceksin..
Evet gidecek, bunu tartışan, aklından başka şey geçen yok ki.
Vatani görev... Şerefle gidecek.
Kızlar, aman kocan olsun, çocukların olsun yuvanı bil.. Peki anacığım, anladım da bunları söylediğin yer neresi.. Yine bizim yuvamız. Sen, babam ve ben.
Tabii ki evleneceğim, tabii ki çocuklarım olacak.. Yuvam ve ailem olacak.
Telaş yok, panik yok.
Ama bilinçaltımı öylesine doldurursan, kafamı evlilik ve endişesinden çıkaramam ki.
Bunlar niye aklıma geldi.
Öğleden sonra seyrettiğim evlilik programlarından.
Tutucu ve ön yargılı bir insan değilim ben..
Her hali anlarım.
Ne kimsenin tesettürüne, ne de işine, dekoltesine karışmam..
Anlarım.
Ama.
Tribünde oturan kızlara bakıyorum. Her türlü kültür seviyesinden kızlar. Ortak noktaları ne.. İnanılmaz kısa etekler, inanılmaz dar elbiseler. Kızın talibi geliyor.. Elbisesini, eteğini çekiştire çekiştire yürüyor, koltuğuna oturuyor eteğini çekiştire çekiştire.. Çekiştirmese ne yapacak, elbise o kadar dar, o kadar kısa ki, başka türlüsü imkansız.. A be kızım çekiştireceğin şeyi niye giyiyorsun.. Eteği o kadar kısa ki, orada yastık bulunduruyorlar, bacaklarının üzerine koysun diye. Bacak bacak üste atıyor, eyvah.. Kızı, kısmet ararken yanına refakat eden anasını gösteriyorlar, tesettürlü, uzun etekli, pamukçuk gibi kadın..
Düşünüyorum.. Bu kızlar bu kadar zor elbiseleri niye giyiyorlar..
Onları beğensinler ve koca olmak üzere gelsinler.
Kızlar adamlara elbiseleri, hal ve tavırları ile yalvarıyorlar adeta..
Gelmezseniz ve ben evlenemezsem ölürüm.
O kadar acizim yani.
Kız çocukken öğrenmiş ya, illa kocası olacak ve olmazsa hayatı olmayacak.
Hayatta her şey olmalı.
Çok uzattım.
Şimdi beni giymediğim, giyemediğim, mini ve dar elbiselere bozulduğumu sanacaksınız.
Yok o sandığınız değil.
Söylemek istediğim, sanmadığınız.
Bak tatlım.
Giydiğin dar, streç, göbek deliğini belli eden mini elbise, uzun tırnakların, tuhaf ojelerin, takma kirpiklerin, takıların..
Ve ağzını şaplatarak sorduğun, kendini bir şey zannetmenin cümlesi “neden ben” sorusu!
Orada oturan annene, babana, akrabalarına ve gelen damat adaylarına, muhtemelen oturduğun mahalleye pek uymuyor.
Kendin gibi olmazsan, kendini kandırırken, gelen damat adaylarını kandırmış olursun.
Eve gidip, minicik daracık elbiseni çıkardığında, akşama pişireceğin, çorba yapacağın, bir avuç mercimekle göz göze gelirsin.
Hakikat odur işte.
O yüzden
Yapma.
Funda’ya takılanlar.
… Şarkıcı Gülşen, 2 ay önce doğurdu. Hızla kilo vermiş, eski haline dönmüş, incecik olmuş… Herkes bunu konuşuyormuş.. Nasıl oldu da kısacık sürede zayıfladı diye merak içindeymişler… Sapla samanın karıştığı hayat, bana ne arkadaş, zayıflasa ne olur, zayıflamasa ne olur.. Bana ne, bize ne… Eskiden kimse kimsenin kilosu, alması vermesi ile ilgilenmezdi.. Ne saçma konu, ne saçma merak.. Ey kadınlar, daha önemli meseleler var, referandum var.. Bir düşünün, tekrar düşünün…
… Küçücük kız.. Adı Tuana.. 4 yıl önce Cerrahpaşa Hastanesi’nde dünyaya geliyor.. Annesine doğum sırasında, kan grubunu kontrol etmeden, yanlış kan veriyorlar. Ve anneciği orada ölüyor. Annesiz kaldım diye, annesizlik tazminat davası açıyor… Ve kazanıyor Tuana. Bundan daha sahici bir dava görmedim.